DERSLER / Alfabetik dersler

İKTİSAD DÜSTURU

(İstiğna Düsturuna da bakınız)

Kur’an iktisadı emreder:

1-بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

كُلُوا وَ اشْرَبُوا وَ لاَ تُسْرِفُوا (1 )

ŞU ÂYET-İ KERİME, iktisada kat’î emir ve is­raftan nehy-i sarih su­re­tinde gayet mühim bir ders-i hikmet veriyor.» (Lem’alar sh: 139)

İktisadın tarifi:

Bu kelime lûgat mânâsiyle, “amelde ve hayatta i’­tidal ve is­tikamet” de­mek olup “kasd” kelimesinden alınmıştır. Doğru yolu tanıyan kimse, onu ken­dine maksad yapar ve o yolda gider. Onu tanımayan ise, ifrat ve tefritte kalır. İsraf, iktisadın zıddı olup hayatta ve amelde hadd-ı isti­kameti aş­maktır.

İktisad kelimesi geniş mânâsiyle ele alınarak Bediüzzaman Hazretlerinin iktisadcılığı hakkında şu izahat veriliyor.

2- «Üstadın meşreb ve mesleğini tamamen anla­dık­tan sonra, artık onun yüksek iktisadçılığını böyle yemek içmek gibi basit şey­lerle muka­yese et­meyi çok gö­rüyo­rum. Zira, bu büyük insanın yük­sek iktisadçılığını mânevî sahalarda tatbik etmek ve maddî olma­yan ölçü­lerle ölç­mek lâzım gelir.

Meselâ, Üstad, bu yüksek iktisadçılık kudretini sırf yemek, iç­mek, giy­mek gibi basit şeylerle değil bilâkis fi­kir, zihin, istidat, ka­bi­liyet, va­kit, za­man, nefis ve ne­fes gibi mânevî ve mücerred kıy­met­lerin israf ve heder edilme­mesiyle ölçen bir dâhidir. Ve bütün ömrü bo­yunca bir ka­rakter ha­linde takip ettiği bu titiz muhasebe ve mu­rakebe usulünü, bütün talebele­rine de telkin et­miştir. Binaenaleyh bir Nur talebesine olur olmaz eseri okut­turmak ve her sözü dinlettirmek kolay birşey de­ğildir. Zira, onun gönlü­nün mih­rak noktasında yazılı olan şu “Dikkat!” kelimesi, en hassas bir kon­trol vazi­fesi gör­mektedir.» (Tarihçe-i Hayat sh: 14)

Evet bu iktisad hakikati, insan hayatında olduğu gibi bütün kainat niza­mında da şâmil bir hikmet ahen­gini gös­te­riyor. Şöyle ki:

3- «Sâni-i Zülcelâl, ism-i Hakîmin muktezasıyla, her­şeyde en hafif su­reti, en kısa yolu, en kolay tarzı, en fay­dalı şekli ehemmi­yetle takip et­tiği gösteriyor ki, israf, abesiyet, faydasızlık, fıtratta yoktur. İsraf ise, ism-i Hakîmin zıddı olduğu gibi, iktisad onun lâzı­mıdır ve düstur-u esasıdır.

Ey iktisadsız, israflı insan! Bütün kâinatın en esaslı düsturu olan iktisadı yapmadığından, ne kadar hilâf-ı hakikat ha­reket ettiğini bilكُلُوا وَ اشْرَبُوا وَ لاَ تُسْرِفُوا (2 )âyeti ne kadar esaslı, geniş bir düsturu ders verdiğini anla.» (Lem’alar sh: 316)

4-Peygamberimiz (A.S.M.) «Bütün sünen-i seniyye­sinde, ahvâl-i fıtri­ye­sinde ve ahkâm-ı şer’iyesinde hadd-i istikameti ihtiyar edip, zulüm ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içti­nab etmiş­tir.» (Lem’alar sh: 60)

5- «Ahlâk-ı âliye-i Peygamberiyeden olan ve belki kâinattaki ni­zam-ı hikmet‑i İlâhiyenin medarlarından olan iktisad ise, sefillik ve bahillik ve tamahkârlık ve hırsın bir halitası olan hısset ile hiç münase­beti yok. Yalnız sure­ten bir ben­zeyiş var.» (Lem’alar sh: 144)

6- «Semavî Kur’ân’ın kanun-u esasîsi,لَيْسَ لْلاِنْسَانِ اِلاَّ مَا سَعَى ٭ كُلُوا وَ اشْرَبُوا وَ لاَ تُسْرِفُوا (3 )ferman-ı esasî­siyle, “beşerin saadet-i haya­tiyesi, iktisad ve sa­’ye gay­rette olduğunu ve onunla beşerin ha­vas, avâm ta­bakası birbiriyle barışabilir” diye Risale-i Nur bu esası izaha binaen, kısa bir iki nükte söyleyeceğim:

Birincisi: Bedevîlikte beşer üç dört şeye muhtaç olu­yordu. O üç dört hâcâtını tedarik etmeyen, on adette an­cak ikisiydi. Şimdiki garb medeni­yet-i zâlime-i hâ­zırası, su-i istimâlât ve israfat ve hevesatı tehyiç ve havâic-i gayr-ı zaruriyeyi, zarurî hâcat­lar hükmüne getirip görenek ve tiryakilik cihetiyle, şim­diki o medenî insanın tam muhtaç olduğu dört hâcâtı ye­rine, yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor. O yirmi hâ­câtı tam helâl bir tarzda te­darik edecek, yirmiden an­cak ikisi olabilir on sekizi muhtaç hük­münde kalır. Demek, bu medeniyet-i hâzıra insanı çok fakir edi­yor. O ihtiyaç cihe­tinde beşeri zulme, başka haram ka­zanmaya sevk etmiş.» (Emirdağ Lâhikası-II sh: 99)

7- «Elhasıl: Medeniyet-i garbiye-i hâzıra, semavî din­leri tam dinle­me­diği için, beşeri hem fakir edip ihti­yacatı ziyadeleştirmiş. İktisad ve ka­naat esasını bo­zup israf ve hırs ve tamahı zi­yadeleştirmeye, zulüm ve hara­ma yol açmış.

Hem beşeri vesait-i sefahete teşvik etmekle, o bi­çare muhtaç beşeri tam tembelliğe atmış, sa’y ve amelin şev­kini kırıyor. Hevesata, sefahete sevk edip ömrünü fayda­sız zayi ediyor.» (Emirdağ Lâhikası-II sh: 100)

8- «Süfyan israfı teşvik etmekle, şiddetli bir hırs ve tamaı uyandı­ra­rak insanların o za­yıf damarlarını tutup kendine musahhar eder” diye bu hadîs ihtar ediyor “İsraf eden ona esir olur, onun dâmına dü­şer” diye haber ve­rir.» (Şualar sh: 583)

9- «Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i dünyanın dalka­vuk­ları ve ehl-i dalâle­tin münafıkları, sizi, insaniyetin şu zayıf damarı olan tamah yüzünden yakala­salar, ge­çen hakikati düşünüp, bu fakir kardeşi­nizi nümune-i im­tisal ediniz. Sizi bütün kuvvetimle temin ederim ki, ka­naat ve iktisad, ma­aştan ziyade sizin hayatı­nızı idame ve rızkınızı temin eder. Bahu­sus size veri­len o gayr-ı meşru para, sizden, ona mukabil bin kat fazla fi­yat isteyecek. Hem her saati size ebedî bir hazi­neyi açabilir olan hizmet-i Kur’âniyeye sed çe­kebilir veya fütur verir. Bu öyle bir zarar ve boşluk­tur ki, her ay binler maaş verilse, yerini dolduramaz.» (Mektubat sh: 418)

10- «Ben itiraf ediyorum ki, hizmet-i Kur’âniyedeki kemâl-i ihlâs ve sırf livechillâh için hiz­meti, iki vaziyetim ihlâl ediyordu. Şiddetli bir to­kat ye­dim. Çünkü ben bu memlekette garip hükmün­deyim, ga­ribim. Hem, şekvâ olmasın, Üstadımın en mü­him bir düsturu olan iktisada ve kana­ate riayet et­mediğimden, fakr-ı hale mâruzum. Hodbin, mağ­rur insan­larla ihtilâta mec­bur olduğumdan –Cenâb-ı Hak affetsin–mürüvvetkârâne bir su­rette ri­yâya ve ta­basbusa da mecbur oluyordum. Üstadım çok defa beni ikaz ve ihtar ve tekdir ediyordu. Maatteessüf ken­dimi kurta­ramıyordum. Halbuki, Kur’ân-ı Hakîmin ruh-u hizmetine zıt olan bu vaziyetimden şey­tan‑ı cinnî ve insî istifade etmekle beraber, hiz­metimize de bir soğukluk, bir fütur veriyordu.» (Lem’alar sh: 44)

11- «Tevekkül, kanaat ve iktisad öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şeyle değişil­mez. İnsanlardan ahz-ı mal edip o tükenmez ha­zine ve defineleri kapatmak iste­mem. Rezzâk-ı Zülcelâle yüz binler şük­rediyorum ki, kü­çüklüğümden beri beni min­net ve zillet altına girmeye mecbur etme­miş. Onun ke­remine istinaden, bakiye-i öm­rümü de o kai­deyle ge­çir­mesini rahmetinden niyaz ediyo­rum.» (Mektubat sh: 14)

12- «Ey kanaatsiz, hırslı ve iktisadsız, israflı ve haksız, şekvâlı, gafil in­san! Kat’iyen bil ki, kanaat, ti­ca­retli bir şük­randır hırs, ha­sâretli bir küf­ran­dır. Ve iktisad, nimete gü­zel ve menfaatli bir ihtiramdır. İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır. Eğer ak­lın varsa kanaate alış ve rı­zaya ça­lış.» (Mektubat sh: 285)

13- «Şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisadtır ve rıza­dır ve memnuni­yettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve is­raftır, hür­metsizliktir, haram-he­lâl demeyip rast geleni yemektir.» (Mektubat sh: 366)

14- «Hâlık-ı Rahîm, nev-i beşere verdiği nimetle­rin mukabi­linde şü­kür istiyor. İsraf ise şükre zıttır, ni­mete karşı hasâretli bir istihfaftır. İktisad ise, nimete karşı tica­retli bir ihtiramdır.

Evet, iktisad hem bir şükr-ü mânevî, hem nimetler­deki rahmet-i İlâhiyeye karşı bir hür­met, hem kat’î bir surette sebeb-i bereket, hem be­dene perhiz gibi bir me­dar-ı sıhhat, hem mâ­nevî dilencilik zilletinden kurta­ra­cak bir se­beb-i izzet, hem nimet içindeki lezzeti hisset­me­sine ve zâhiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatma­sına kuvvetli bir se­beptir. İsraf ise, mezkûr hikmet­lere muha­lif olduğundan, vahîm neti­ce­leri vardır.» (Lem’alar sh: 139)

15- «Evet, iktisad etmeyen, zillete ve mâ­nen dilenci­liğe ve sefalete düşmeye namzettir. Bu zamanda isrâfâta me­dar olacak para çok pahalı­dır. Mukabilinde bazan hay­siyet, namus rüşvet alınıyor. Bazan mukadde­sât‑ı diniye mukabil alınıyor, sonra menhus bir para veriliyor. Demek, mânevî yüz lira za­rarla maddî yüz paralık bir mal alınır.» (Lem’alar sh: 141)

16- «İsraf, hırsı intaç eder. Hırs üç neticeyi ve­rir:

BİRİNCİSİ: Kanaatsizliktir. Kanaatsizlik ise sa’ye, ça­lışmaya şevki kırar. Şükür yerine şekvâ ettirir, tem­bel­liğe atar. Ve meşru, helâl, az malı 4 terk edip, gayr-ı meşru, külfetsiz bir malı arar. Ve o yolda izze­tini, belki haysiyetini feda eder.» (Lem’alar sh: 144)

17- «Derd-i maişet sersemliğiyle, ekser halk âhiret işlerine ikinci dere­cede bakmalarından, ehl-i dalâlet is­tifade edip onları avlıyorlar. Ri­sale-i Nur şakirdleri ka­naat ve iktisad düstur­larıyla bu manevî hasta­lığa da mu­kabele ederler inşaal­lah.» (Kastamonu Lâhikası sh: 154)

18- «Hakikî ihlâslı Nurcular, menfaat-i mad­diyeye ehemmiyet ver­medikleri gibi, bir kısmı, âzamî iktisad ve ka­na­atle ve fakirü’l-hal olmala­rıyla bera­ber, sabır ve in­sanlardan is­tiğna ile ve hizmet-i Kur’âniyede hakikî bir ih­lâs ve fedakârlıkla ve çok kes­retli ve şiddetli ehl-i dalâlete karşı mağlûp olmamak için ve muhtaçları hakikate ve ih­lâsa dâvet etmekte bir şüphe bırakma­mak için ve rızâ-yı İlâhîden başka o hiz­met-i kudsiyeyi hiçbirşeye âlet etme­mek için, bir cihette hayat-ı içtimaiye faydalarından çe­ki­niyorlar.» (Emirdağ Lâhikası-II sh: 170)

19- «Hırs ve tamah, za’f-ı fakr noktasında tevec­cüh-ü nâsı celbine me­dar riyâkârâne vaziyet almaya sevk edi­yor.

Risale-i Nur’un şakirdleri, iktisad ve kanaat ve tevek­kül ve kısme­tine rıza gibi, Risale-i Nur’un dersinden al­dıkları izzet-i imaniye, inşaallah onları ri­yadan ve dünya menfaatleri için hodfuruşluktan men eder.» (Kasta­monu Lâhikası sh: 184)

Bediüzzaman Hazretlerinin ikinci hizmet hayatın­dan bir tesbit:

20- «Van’da inzivada iken garba nefyedilip Isparta’nın Barla nahiye­sinde ikamete memur edildiği za­mandan başlar ki, Risale-i Nur’un zu­huru ve intişa­rı­dır. Âzamî ihlâs, âzamî fedakârlık, âzamî sa­dakat, me­tanet ve dikkat ve iktisad içinde Risale-i Nur’la giriştiği hiz­met-i imaniye ve mânevî cihad-ı di­niyedir.» (Tarihçe-i Hayat sh: 27)

21- «Bediüzzaman, Kur’ân, imân, İslâmiyet hiz­meti için, dünyevî rahat­lıklarını fedâ etmiş dünyevî, şahsî ser­vetler edinme­miş, zühd ve takvâ ve riyâzet, ik­tisad ve kanaatla ömür geçi­rerek dünya ile alâka­sını kesmiş­tir.» (Sözler sh: 757)

22- «İşte, hakaik-i Kur’âniyeden ve desâtir-i İslâmiyeden olan adalet, iktisad, nezafet hayat-ı beşeri­yede ne derece esaslı birer düstur oldu­ğunu anla.» (Lem’alar sh: 310)

Bu kısmî tesbitte de israfı terk ile a’zamî iktisad bir düstur ve esas olduğu görüldü.

 

1   A’râf Sûresi, 7:31.

2 A’râf Sûresi, 7:31.

3 Necm Sûresi, 53:39.

4 İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır. Herkes gözünü hükûmet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyenin medarı olan san’at, ticaret, ziraat tenakus eder. O millet de tedennî edip su­kut eder, fakir düşer. (Müellif)

download
Yukarı Çık