بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
Ehemmiyetli bir kaide-i Kur’aniye
“Bazan Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.” S:418
FİİL
1-Zalim eşhasın harekâtına, yani ahirzaman fitnesinin bid’alarına fiilen iştirak etmenin neticesi:
“Bazı eşhasın hatasından gelen bu musibet bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?
Elcevab: Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir.” S:172
Evet, “Bu asırdaki ehl-i İslâm'ın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli canileri de âlîcenabane afvetmesi; ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibadı mahveden adamdan görse, ona bir nevi tarafdar çıkmasıdır. Bu suretle ekall-i kalil olan ehl-i dalalet ve tuğyan; safdil tarafdar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüb eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine belki teşdidine kader-i İlahiyeye fetva verirler; biz buna müstehakız derler.” K:25
2-Dua-i fiilî:
“Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek; esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-i fiilî telakki ederek; müsebbebatı yalnız Cenab-ı Hak'tan istemek ve neticeleri ondan bilmek ve ona minnettar olmaktan ibarettir.” S:315
“Dördüncü nevi ki; en meşhurudur, bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır; Biri, fiilî ve halî; diğeri, kalbî ve kalîdir. Meselâ: Esbaba teşebbüs, bir dua-yı fiilîdir. Esbabın içtimaı; müsebbebi icad etmek için değil, belki lisan-ı hal ile müsebbebi Cenab-ı Hak'tan istemek için bir vaziyet-i marziye almaktır. Hattâ çift sürmek hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi dua-yı fiilî, Cevvad-ı Mutlak'ın isim ve ünvanına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır.” S:318
3-Fiilî bir duadır:
“İkinci kısım: Meşhur duadır. O da iki nevidir. Biri fiilî, biri kavlî. Meselâ çift sürmek, fiilî bir duadır. Rızkı topraktan değil; belki toprak, hazine-i rahmetin bir kapısıdır ki, rahmetin kapısı olan toprağı saban ile çalar.” M:300
4-Lisan-ı fiil ile bir duadır:
“Hem çok ediblerin ve çok ülemanın fakr-ı hali ve çok aptalların servet ve gınası dahi gösteriyor ki: Celb-i rızkın medarı, zekâ ve iktidar değildir; belki acz ve iftikardır, tevekkülvari bir teslimdir ve lisan-ı kal ve lisan-ı hal ve lisan-ı fiil ile bir duadır.” M:418
5- Fâilsiz bir fiil olmaz:
“Güzel ve manidar bir kitab ve muntazam bir hane, bedahetle yazmak ve yapmak fiillerini ve güzel yazmak ve intizamlı yapmak fiilleri dahi bedahetle yazıcı ve dülger namlarını, yazıcı ve dülger ünvanları ise bedahetle kitabet ve dülgerlik san'atlarını ve sıfatlarını ve bu san'at ve sıfatlar bedahetle herhalde bir zâtı istilzam eder ki, mevsuf ve sâni' ve müsemma ve fâil olsun. Fâilsiz bir fiil ve müsemmasız bir isim mümkün olmadığı gibi; mevsufsuz bir sıfat, san'atkârsız bir san'at dahi mümkün değildir.” Ş:145
6-Ademî fiiller:
“Cinnî ve insî şeytanlar ve muzır maddelerin umûr-u şerriyede ve ademiyede istimalleri dahi, yine kudret-i Sübhaniyeyi gadirden ve haksız itirazlardan ve şekvalara hedef olmaktan kurtarmak ile takdis ve tesbihat-ı Rabbaniyeye ve kâinattaki bütün kusurattan müberra ve münezzehiyetine hizmet ediyorlar. Çünki bütün kusurlar ademden ve kabiliyetsizlikten ve tahribden ve vazife yapmamaktan -ki birer ademdirler- ve vücudî olmayan ademî fiillerden geliyor. Bu şeytanî ve şerli perdeler, o kusurata merci olup itiraz ve şekvaları bi'l-istihkak kendilerine alarak Cenab-ı Hakk'ın takdisine vesile oluyorlar. Zâten şerli ve ademî ve tahribçi işlerde kuvvet ve iktidar lâzım değil, az bir fiil ve cüz'î bir kuvvet, belki vazifesini yapmamak ile bazan büyük ademler ve bozmaklar oluyor. O şerir fâiller, muktedir zannedilirler. Halbuki ademden başka hiç tesirleri ve cüz'î bir kesbden hariç bir kuvvetleri yoktur. Fakat o şerler ademden geldiklerinden, o şerirler hakikî fâildirler. Bil-istihkak, eğer zîşuur ise cezayı çekerler. Demek seyyiatta o fenalar fâildirler; fakat haseneler ve hayırlarda ve amel-i sâlihte vücud olmasından, o iyiler hakikî fâil ve müessir değiller. Belki kabildirler; feyz-i İlahîyi kabul ederler ve mükâfatları dahi sırf bir fazl-ı İlahîdir diye, Kur'an-ı Hakîm مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ وَمَا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ (4:79) ferman eder.
Elhasıl: Vücud kâinatları ve hadsiz adem âlemleri birbirleriyle çarpışırken ve Cennet ve Cehennem gibi meyveler verirken ve bütün vücud âlemleri "Elhamdülillah Elhamdülillah" ve bütün adem âlemleri "Sübhanallah Sübhanallah" derken ve ihatalı bir kanun-u mübareze ile melekler şeytanlarla ve hayırlar şerlerle, tâ kalbin etrafındaki ilham, vesvese ile mücadele ederken; birden meleklere imanın bu meyvesi tecelli eder, mes'eleyi halledip karanlık kâinatı ışıklandırır. اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ (24:35) âyetinin envârından bir nurunu bize gösterir ve bu meyve ne kadar tatlı olduğunu tattırır.” Ş:262
7-Lisan-ı hal ile ve fiil diliyle ders:
“Aziz, sıddık kardeşlerim!
Kader-i İlahî adaleti bizleri Denizli Medrese-i Yusufiyesine sevketmesinin bir hikmeti, her yerden ziyade Risale-i Nur'a ve şakirdlerine hem mahbusları, hem ahalisi, belki hem memurları ve adliyesi muhtaç olmalarıdır. Buna binaen, biz bir vazife-i imaniye ve uhreviye ile bu sıkıntılı imtihana girdik. Evet yirmi-otuzdan ancak bir-ikisi ta'dil-i erkân ile namazını kılan mahbuslar içinde birden Risale-i Nur şakirdlerinden kırk-ellisi umumen bilâ-istisna mükemmel namazlarını kılmaları, lisan-ı hal ile ve fiil diliyle öyle bir ders ve irşaddır ki, bu sıkıntı ve zahmeti hiçe indirir, belki sevdirir. Ve şakirdler ef'alleriyle bu dersi verdikleri gibi, kalblerindeki kuvvetli tahkikî imanlarıyla dahi buradaki ehl-i imanı ehl-i dalaletin evham ve şübehatından kurtarmalarına medar çelikten bir kal'a hükmüne geçeceğini rahmet ve inayet-i İlahiyeden ümid ediyoruz.
Buradaki ehl-i dünyanın bizi konuşmaktan ve temastan men'leri zarar vermiyor. Lisan-ı hal, lisan-ı kalden daha kuvvetli ve tesirli konuşuyor. Madem hapse girmek terbiye içindir. Milleti seviyorlar ise, mahbusları Risale-i Nur şakirdleriyle görüştürsünler; tâ bir ayda, belki bir günde bir seneden ziyade terbiye alsınlar. Hem millete ve vatana, hem kendi istikballerine ve âhiretine menfaatlı birer insan olsunlar. Gençlik Rehberi bulunsa idi, çok faidesi olurdu. İnşâallah bir zaman girer.” Ş:306
8-Niyetten fiile henüz çıkmayan ibadetlerin kabulü:
“İ'lem Eyyühel-Aziz! Hayvanattan olsun nebatattan olsun tevellüd ile tenasül şümulüne dâhil olan her ferd vech-i arzı istilâ ve tasallut etmek niyetindedir ki, arzı kendisine ve zürriyetine has ve hâlis bir mescid yapmakla Fâtır-ı Hakîm'in esma-i hüsnasını izhar ile Hâlıkına gayr-ı mütenahî bir ibadette bulunsun.
Evet kuşların, balıkların, karıncaların yumurtalarında, eşcar ve sebzevatın semeratında ve o semeratın tohumlarındaki ifrat derecesini bulan kesret o vaziyeti tenvir eder. Lâkin âlem-i şehadetin darlığına ve müstakbel ibadetlerin Allâm-ül Guyub'un ilminde mevcud olduğuna binaen, niyetten fiile henüz çıkmayan onların ibadetleri kabul edilmiştir.” Ms:217
9-Fiili fâilsiz zannetmek:
“İ'lem Eyyühel-Aziz! Vâcib-ül Vücud zâtında, mahiyetinde mümkine benzemediği gibi, ef'alinde de benzemiyor. Çünki Vâcib-ül Vücud'un kudretine nisbeten yakın-uzak, az-çok, küçük-büyük, ferd-nev', cüz'-küll aralarında fark yoktur. Ve keza onun fiilinde bizzât mübaşeret yoktur. Fakat mümkinin kudreti bu derece değildir. Bunun için nefis, Vâcib-ül Vücud'un ef'alini fiillerine benzetemiyor. Hakikatını fehmetmekte akıl mütehayyir kalıyor. Fiili fâilsiz zannediyor.”Ms:186
10-Velilerin feyz vermeleri hâlî veya fiilî bir duadır:
“İ'lem Eyyühel-Aziz! Velilerin himmetleri, imdadları, manevî fiilleriyle feyiz vermeleri hâlî veya fiilî bir duadır. Hâdi, Mugis, Muin ancak Allah'tır. Fakat insanda öyle bir latife, öyle bir halet vardır ki, o latife lisanıyla her ne sual edilirse, -velev ki fâsık da olsun- Cenab-ı Hak o latifeye hürmeten o matlubu yerine getirir. O latife pek uzaktan bana göründü ise de, teşhis edemedim.” Ms:240
11-Kudret-i Bari’nin fiili:
“BİR SUAL: Eğer desen: Zîhayat masnu’un içindeki faaliyet-i hârikanın vucudiyle beraber, onun etrafında ve dışındaki sükûnetin arkadaşlığı ki, âdeta, orada bir şey değilmiş gibi görünüşü, hem onun içindeki faaliyet-i müdhişenin hiçbir tereşşuhu o masnuun çok ince ve rakik liflerinden dışarıya -velev bir zerre kadar olsun- sızmamasındaki iktiranın sırrı nedir?
ELCEVAB: Sana -kalbimde bana denildiği gibi- denilir ki: Eğer o faaliyet, imkânî sebeblerin malı veya eşyanın nefislerinden, tabiatlarından olmuş olsaydı; o zaman herbir hayvanın içinde bir ilm-i muhite sahib müstakil bir failin bulunması; ve her bir semerede küre-i arzı içindekileriyle beraber yaratması ona zor gelmeyen bir kudret-i mutlaka-i tamme sahibi olan bir Sani-i Kadir’in mevcud olması lâzım gelirdi. Ve işte o zaman tereşşuh, tezahür, intişar ve tuğyan zaruriyattan olacaktı.
Fakat kevn ü mekânın içinde meşhud olan şu emn ü eman; ve insan âleminden başka herşeyde gözle görülen şu sükûn ve sükût-u hükümran; ve bu âlemde, her zaman müşahede olunan şu inkıyad-ı müsellem ve selm ü selâm-ı pür-âyân ise, âlemdeki şu mevzun san’atlar ve manzum sıbgatlar, ancak ve ancak onun san’at ve sıbgatı olan; ve اِنَّمَا اَمْرُهُ اِذَا اَرَادَ شَيْ ًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ nun padişah-ı bîmisali ve وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَاءِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ diyen bir Zat-ı Hakîm-i Zülcelal ve Sultan-ı Kadîr-i Layezal’in olabilir.
Evet, senin elinle yapılan bir fiilin ile, hayalinin son sür’atiyle yapılan fiilinin nisbeti ne ise; hayal ile yapılan bir fiil dahi –eğer mukayese mümkün olsaydı- kudret-i Bari’nin fiiline karşı nisbeti gibi olabilirdi. Belki de hiç münasebete gelmez bir tarzdadır.” BMs:579
12-Fiilî isimlerin kesreti:
“S- Bu fiilî isimlerinin kesretle tenevvüü neden meydana geliyor?
C- Kudret-i ezeliyenin kâinattaki mevcudatın nev'lerine, ferdlerine olan nisbet ve taallukundan husule gelir. Bu itibarla, بِسْمِ اللّٰهِ kudret-i ezeliyenin taalluk ve tesirini celbeder. Ve o taalluk, abdin kesbine ve işine yardım edici bir ruh gibi olur. Öyle ise hiç kimse, hiçbir işini besmelesiz bırakmasın!” İ:15
13-Riyakârlık fiilî bir nevi yalancılıktır:
“Bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı içtimaiyenin çalkamasıyla hülâsa ve zübdesi bana kat'î bildirmiş ki: Sıdk, İslâmiyetin üss-ül esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyle ise, hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.
Evet sıdk ve doğruluk, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni'-i Zülcelal'in kudretine iftira etmektir.” H:45
14-İnsanın fiilleri kalbin hissin temayülatından çıkar:
“Evet iman kalbde, kafada daimî bir manevî yasakçı bıraktığından fena meyelanlar histen, nefisten çıktıkça "yasaktır" der, tardeder kaçırır.
Evet insanın fiilleri kalbin, hissin temayülatından çıkar. O temayülat, ruhun ihtisasatından ve ihtiyacatından gelir. Ruh ise, iman nuru ile harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeğe çalışır. Daha kör hisler onu yanlış yola sevkedip mağlub etmez.” H:77
15-Avama ders veren fiildir:
“Ey ehl-i hamiyet anlayınız! Kürd ve emsâli, fikren meşrûtiyetperver olmuş ve oluyorlar. Lâkin bazı me’murin, fiilen meşrutiyetperver olması müşküldür. Halbuki akılları gözlerinde olan avama ders veren fiildir.” AB:292
Muhteva:
1-Zalim eşhasın harekâtına, yani ahirzaman fitnesinin bid’alarına fiilen iştirak etmenin neticesi
2-Dua-i fiilî
3-Fiilî bir duadır.
4-Lisan-ı fiil ile bir duadır.
5- Fâilsiz bir fiil olmaz.
6-Ademî fiiller
7-Lisan-ı hal ile ve fiil diliyle ders
8-Niyetten fiile henüz çıkmayan ibadetlerin kabulü
9-Fiili fâilsiz zannetmek
10-Velilerin feyz vermeleri hâlî veya fiilî bir duadır.
11-Kudret-i Bari’nin fiili
12-Fiilî isimlerin kesreti
13-Riyakârlık fiilî bir nevi yalancılıktır.
14-İnsanın fiilleri kalbin hissin temayülatından çıkar
15-Avama ders veren fiildir.
Bu dersi indirmek için tıklayınız.