DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

Ehemmiyetli bir kaide-i Kur’aniye

“Bazan Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.” S:418

FIRKA

Siyasî parti veya cemaat manasına gelen bu kelime, dinî sahada ve Risale-i Nur’da dahi kullanılır. Çok şeylerde olduğu gibi fırkalar dahi müsbet-menfi olarak ikiye ayrılır. Maksadı dünyevî menfaat ve hâkimiyet elde etmek veya din düşmanlığı için kurulan fırka ve cemaatler, cemiyette bölünmelere ve kargaşalara sebebiyet verdiklerinden dolayı, milletin bunlardan uzak durmaları için meşruiyet dairesinde ikaz ve telkinler gerektir.

1-İyi ve kötülerin tefrikine vesile olan mübarezede, bid’a fırkalarının dikenleri de çıkar ve böylece cemaat tasfiye edilirler.

Eğer denilse: Mübarek İslâmiyet ve nuranî Asr-ı Saadetin başına gelen o dehşetli kanlı fitnenin hikmeti ve vech-i rahmeti nedir? Çünki onlar, kahra lâyık değil idiler?

Elcevab: Nasılki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her taife-i nebatatın, tohumların, ağaçların istidadlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; herbiri kendine mahsus çiçek açar; fıtrî birer vazife başına geçer. Öyle de: Sahabe ve Tâbiînin başına gelen fitne dahi, çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidadları tahrik edip kamçıladı; "İslâmiyet tehlikededir, yangın var!" diye her taifeyi korkuttu, İslâmiyetin hıfzına koşturdu. Herbiri, kendi istidadına göre câmia-i İslâmiyetin kesretli ve muhtelif vazifelerinden bir vazifeyi omuzuna aldı, kemal-i ciddiyetle çalıştı. Bir kısmı hadîslerin muhafazasına, bir kısmı şeriatın muhafazasına, bir kısmı hakaik-i imaniyenin muhafazasına, bir kısmı Kur'anın muhafazasına çalıştı ve hakeza.. Herbir taife bir hizmete girdi. Vezaif-i İslâmiyette hummalı bir surette sa'yettiler. Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. Pek geniş olan âlem-i İslâmiyetin aktarına, o fırtına ile tohumlar atıldı; yarı yeri gülistana çevirdi. Fakat maatteessüf o güller ve gülistan içinde ehl-i bid'a fırkalarının dikenleri dahi çıktı.

Güya dest-i kudret, celal ile o asrı çalkaladı, şiddetle tahrik edip çevirdi, ehl-i himmeti gayrete getirip elektriklendirdi. O hareketten gelen bir kuvve-i anilmerkeziye ile pek çok münevver müçtehidleri ve nuranî muhaddisleri, kudsî hâfızları, asfiyaları, aktabları âlem-i İslâmın aktarına uçurdu, hicret ettirdi. Şarktan garba kadar ehl-i İslâmı heyecana getirip, Kur'anın hazinelerinden istifade için gözlerini açtırdı...” M:101

İşte mübarezenin böyle hikmetli faide ve neticeleri oluyor.

2-Yetmiş üç fırka rivayeti ile verilen haber:

Resul-i Ekrem A.S.M “Nakl-i sahih-i kat'î ile- ferman etmiş ki:

سَتَفْتَرِقُ اُمَّتِى ثَلاَثًا وَسَبْعِينَ فِرْقَةً اَلنَّاجِيَةُ وَاحِدَةٌ مِنْهَا. قِيلَ مَنْهُمْ؟ قَالَ مَا اَنَا عَلَيْهِ وَ اَصْحَابِى

deyip, ümmeti yetmişüç fırkaya inkısam edeceğini ve içinde fırka-i naciye-i kâmile, Ehl-i Sünnet ve Cemaat olduğunu haber veriyor.” M:106

Yani şeri’atın temel kitablarındaki hükümlere göre inanıp, yaşamaya gayret gösteren müslümanlar fırka-i naciye, yani ehl-i Cennet olan cemaattır diye dikkat çekiliyor. Yani mecbur olmadıkça tefrikaya sebebiyet verilmemeli diye zımnî bir ikazdır.

3-1500 küsür seneye kadar bir fırka-i dâllenin devamına işaret:

Otuzbirinci âyetin birinci mukaddemesi olan وَ اِنْ كُنْتُمْ مَرْضَى cümlesi, binbeşyüz (1500) küsur olan makam-ı cifrîsiyle; ehl-i dalalet tarafından aşılanan manevî hastalıkların kısm-ı a'zamı, Risalet-in Nur'un Kur'anî ilâçlarıyla izale edilebilir diye işaret etmekle beraber; maatteessüf ikiyüz sene kadar dünyanın ömrü bâki kalmışsa, bir fırka-i dâlle dahi devam edeceğine îma ediyor. فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا cümlesi, mana-yı işarîsinde, ikinci emarenin birinci noktasında "Sin" harfi "Sad" harfinin altında gizlenmesi ve "Sad" görünmesinin iki sebebi var:

Birisi: Said tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır; tâ ki Risalet-in Nur'u bulandırmasın, tesirini kırmasın.

İkincisi: Şimdiki bataklığa ve manevî tauna sukutun sebebi ise, terakki fikrinden neş'et ettiği cihetle, onların hatalarını gösterip; suud ve terakki, müslüman için ancak İslâmiyette ve imanlı olmakta olduğuna işaret etmektir.K:17

Bir derece mahremdir.

Geçen kışta bana karşı sû'-i kasdların, inayet-i İlahiye ile ve duanızın yardımıyla gelen sabır ve tahammülüm neticesinde akîm kalan plânı pek geniş bir tarzda olduğuna delil ise; bu yakında Reisicumhur, Afyon'da demiş: "Bu vilayette din cihetinde bir karışıklık çıkacağını zannederdik..."

Demek, gizli komite beni sıkıştırmakla bir hâdise çıkarmak istiyordular. Bir ecnebi müdahalesi hesabına ve müslümanlar ve vatan zararına, bütün bütün kanunsuz ve keyfî bir tarzda, damarıma şiddetle dokunan ihanetler ve sıkıntılarla tazibleri, onlara dünyada tam zarar, âhirette Cehennem ve sakar; ve bize, dünyada mükemmel sevab ve zafer ve âhirette inşâallah Cennet ve âb-ı kevseri kazandırır. Demek bu gizli plânı heyet-i vekile ve reis hissetmiştiler ki; buralarda umum memurlar, hattâ vali ve kaymakam, zabıta benimle görüşmekten kaçıyor ve ürküyordular. Ben de hayret ederdim. Fakat elimizde yalnız Nur bulunduğunu ve siyaset topuzu bulunmadığını, zerre kadar aklı bulunanlar anladılar. Garibdir ki, en ziyade lehime çalışması lâzım olan bazı vazifedarlar, aleyhimde istimal ve istihdam edildi.

Nurcular, çok ihtiyat ve dikkat ve temkinde bulunmaları lâzımdır. Çünki manevî fırtınalar var, bazı dessas münafıklar her tarafa sokulur. İstibdad-ı mutlaka dinsizcesine taraftarken, hürriyet fırkasına girer; tâ onları bozsun ve esrarlarını bilsin, ifşa etsin.1 E:159

Nev'-i beşerde envaen dalalete düşen fırkaların sebeb-i dalaletleri, imamlarının kusurudur. Evet imamları bâtından bahsetmişlerse de, meşhudatlarına itimad ve iktifa ederek esnâ-i tarîkten dönmüşlerdir. Ve 2 حَفَظْتَ شَيْئًا وَ غَابَتْ عَنْكَ اَشْيَاءُ kavline mâsadak olmuşlardır.Ms:136

Yani bir cemaatin müstakîm bir mürşidi veya manen mümessil bir heyeti olması gerekiyor.

“Cem'iyetlere İhtar-ı Mühim

Şimdi cem'iyetimiz bir hükûmet-i meşruta-i meşruadır. Hükûmet içinde hükûmetin3 zararı görüldü. Seviye-i irfan bir olmadığından fırkalarda husumet, taassub ve tarafdarlık intac eder. Tabiî o kuvveti istimal ile siyasete karışacak ve umumî idarede herkesçe lezzetli olan tahakkümatı yapacak sahib-i ağraza müsaid bir zemin olur. Binaenaleyh bizdeki fırkaların şimdiki hal ile devamı gayet muzırdır. Lâkin bir şirkette veya münevver-ül fikir ve bîtaraf mabeyninde tenkidat-ı siyasetten veya ehl-i ilim mabeyninde nasihat ve irşaddan menfaat olabilir. Şimdi hükûmet-i meşruamız asıl büyük cem'iyettir.

Bediüzzaman

Said Nursî ” H:108

“Ey ulü-l emr! Bir haysiyetim vardı, onunla İslâmiyet milliyetine hizmet edecektim;

kırdınız. Kendi kendine olmuş, istemediğim bir şöhret-i kâzibem vardı; onunla avama nasihatımı tesir ettiriyordum, maal-memnuniye mahvettiniz. Şimdi usandığım bir hayat-ı zaîfim var. Kahrolayım, eğer i'dama esirgersem. Mert olmayayım, eğer ölmeye gülmekle gitmezsem. Sureta mahkûmiyetim, vicdanen mahkûmiyetinizi intac edecektir. Bu hal bana zarar değil, belki şandır. Fakat millete zarar ettiniz. Zira nasihatımdaki tesiri kırdınız. Saniyen: Kendinize zarardır. Zira hasmınızın elinde bir hüccet-i katıa olurum. Beni mihenk taşına vurdunuz. Acaba fırka-i hâlisa dediğiniz adamlar böyle mihenge vurulsalar, kaç tanesi sağlam çıkacaktır. Eğer meşrutiyet, bir fırkanın istibdadından ibaret ise ve hilaf-ı şeriat hareket ise: فَلْيَشْهَدِ الثَّقَلاَنِ اَنِّى مُرْتَجِعٌ D:34

S- Nasıl olsunlar?

C- Ya başlarımızdan kalksınlar yahut inad, gıybet ve tarafdarlığı mabeynlerinden kaldırsınlar. Zira bir kısım dalalet ve bid'at fırkalarının teşekkülüne, bazı bidatkâr müteşeyyihler sebebiyet vermiştir.Mü:75

Esasen dinin asliyetinde, şahıstan ziyade temel kitablarda yazılan Kur’anî esasları esas almak tavsiye edilir. Bilhassa bu zamanda kitaba bağlılığı esas alır. Şahıslar, kitaba bağlılıkları nisbetinde mu’teber olurlar diye Risale-i Nur bu esası nazara verir.

Dediler:

Fırkacılık lâzım-ı meşrutiyettir.

Dedim:

–Bizdekilerde hutut-u efkâr, telaki için mütemayilen imtidada bedel, münharifen gittiğinden nokta-i telaki vatanda, belki kürede görülmüyor. Vücud, adem gibi; birinin vücudu ötekinin ademini ister.

İnad bazan müfrit fırka mutaassıblara, dalal ve bâtılı iltizam ettirir. Şeytan birisine yardım etse, melek der, rahmet okutur. Ötekinde melek görse, libasını değiştirmiştir der, lanet eder. Sû'-i zan ve hüsn-ü zan nazarıyla dûrbînin iki tarafı gibi leh aleyhdar, vâhî emareyi bürhan, bürhanı vâhî emare görür.

İşte şu zulümdür, اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ  sırrını gösterir. Zira hayvanın aksine olarak kuvâ ve meyilleri fıtraten tahdid edilmemiş, meyl-i zulüm hadsizdir. Lâsiyyema enenin eşkal-i habisesi olan hodgamlık, hodfikirlik, hodbinlik, hodendişlik, gurur ve inad o meyle inzimam etse, öyle ekber-ül kebairi icad eder ki, daha beşer ona isim bulmamış. Cehennem'in lüzumuna delil olduğu gibi, cezası da yalnız Cehennem olabilir.

Meselâ: Birisinin bir sıfatından darılsa, mecma-i evsaf-ı masume olan şahsına, hattâ ehibbasına, hattâ meslekdaşına zulmünü teşmil eder, وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى  ya karşı temerrüd eder.

Meselâ: Muhteris bir intikam veya müntakim bir hilafıyla bir kerre demiş: İslâm mağlub olacak, kalbi parçalanacak. Sırf o müraî ruhtan gelen, yalancı fikirden çıkan meş'um sözünü doğru göstermek için; İslâm mağlubiyetini, İslâm perişaniyetini arzu eder, alkışlar, hasmın darbesinden mütelezziz olur. İşte şu alkışı ve gaddar telezzüzüdür ki, mecruh İslâm'ı müşkil mevkide bırakmış. Zira hançerini İslâmın ciğerine saplamış olan hasım, "sükût et" demiyor. "Alkışla, mütelezziz ol, beni sev" diyor, onları misal gösteriyor.

İşte size dehşetli bir günah ve zulüm ki, ancak haşirdeki mizan tartabilir. وَ قِسْ عَلَيْهَا STİ:55

Yani, meşruiyet dairesinde teşekkül eden ve müsbet evsafa sahib olan cemiyet, şeriatın ölçüleri dairesinde, yani kitaba bağlı kalarak hataları tashihe çalışır ve hak olanları da takviye eder.

Muhteva:

1-İyi ve kötülerin tefrikine vesile olan mübarezede, bid’a fırkalarının dikenleri de çıkar ve böylece cemaat tasfiye edilirler.

2-Yetmiş üç fırka rivayeti ile verilen haber

3-1500 küsür seneye kadar bir fırka-i dâllenin devamına işaret

 

1 Gizli cereyan, bazı makam sahiblerini aldatıp aleyhe geçirebiliyorlar. Bu bahis, sinsi planlara karşı müteyakkız olmak şarttır diye bir ikazdır. Hürriyet fırkasına girer ikazında, dinî cemaatın merkezine de girer, manası dahi bulunup dikkat çekiliyor.

2 Yani bir şey bulunmakla çok şeyleri kaybetmek, yani istikameti bulamamak ve bilememek manasında.

3 Resmiyet dairesinde müstakil müesseseler manasındadır. Mesela: Hükümete karşı müstakil olan anayasa mahkemesi ve maarifte merkezi ve müstakil müesseseler gibi Aslında bu müesseselerin hepsinin milletin seçtiği hükümetin kontrolünde olması milletin hâkimiyetine dayanan cumhuriyetin icabıdır. Kuvvetler ayrımı manasında olan (tefrika-i kuva) denilen sistem, milletin üstünde hâkim olamaz. Azınlığın ve ideolojik zümrenin hâkimiyetine yol açılmamalıdır. Hz. Üstad diyor:

S- Şeriatın bazı ahkâmı, meselâ valilerin vazifelerine taalluku var.

C- Bundan sonra bizzarure hilafeti temsil eden Meşihat-ı İslâmiye ve diyanet dairesi; hem âlî, hem mukaddes, hem ayrı, hem nezzare olacaktır. Şimdi hâkim şahıs değil, efkâr-ı âmme olduğu için, onun nevinden şahs-ı manevî bir fetva emini ister.... Mü:10

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık