AVRUPA’NIN YEDİĞİ SEMAVÎ TOKATLAR
Avrupa’nın, İslâma ettiği zulümler ve başına gelen belâların bir kaçını Risale-i Nur şöyle beyan eder:
«Sizin hatırınız ve askerliğiniz endişesi için hâdisat-ı zamana baktım; kalbime böyle geldi: Menfî esasata bina edilen ve Karun gibi 1 اِنَّمَا اُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ deyip, ihsan-ı Rabbanî olduğunu bilmeyip şükretmeyen ve maddiyyun fikriyle şirke düşen ve seyyiatı hasenatına galib gelen şu medeniyet-i Avrupaiye2 öyle bir semavî tokat yedi ki; yüzer senelik terakkisinin mahsulünü yaktı, tahrib edip yangına verdi.
Avrupa zâlim hükûmetleri zulümleriyle, Sevr Muahedesiyle3 âlem-i İslâma ve merkez-i Hilâfete ettikleri ihanete4 mukabil öyle bir mağlûbiyet tokadını yediler ki; dünyada dahi bir cehenneme girip çıkamıyorlar, azapta çırpınıyorlar.5
Evet, bu mağlûbiyet, aynen zelzele gibi, ihanetin cezasıdır.» (K:16)
«Adalet-i İlâhiye, İslâmiyete ihanet eden mimsiz medeniyete öyle bir azâb-ı mânevî vermiş ki, bedevîliğin ve vahşîliğin derecesinden çok aşağıya düşürtmüş. Avrupa’nın ve İngilizin yüz sene ezvâk-ı medeniyesini ve terakkî ve tasallut ve hâkimiyetin lezzetlerini hiçe indiren mütemadî korku ve dehşet ve telâş ve buhran yağdıran bombaları başlarına musallat etmiş.» (K:22)
«Şimdi ise dünya servetine ve malına ve o servetle filolar teşkil edip, hattâ kırk milyon bir millet, o fil gibi filolarla nev-i beşeri esaret altına almış ve Avrupa medeniyetçileri medeniyetin mehasiniyle, iyilikleriyle, menfaatleriyle değil, belki medeniyetin seyyiatıyla ve sefahetiyle ve dinsizliğiyle üçyüzelli milyon müslümanların her tarafta hâkimiyetlerini imha edip istibdadına serfüru’ etmiş ve bu musibet-i semaviyeye sebebiyet vermiş.» (K: 226)
«Harb‑i Umumî neticelerinden hem âlem-i insaniyet, hem âlem‑i İslâmiyet çok zarar gördüler.
Nev’-i insanın, hususan Avrupa’nın mağrur ve cebbarları, bilhassa birisi, kuvvet ve gınaya ve paraya istinad ederek firavunane bir tuğyana girdiklerinden, o hususî insanlar nev-i beşeri mes’ul ediyor diye insan ism-i umumîsiyle tabir edilmiş.» (Ş:693)
İşte mezkûr beyanların nazara verdiği Avrupa’daki zalim devletlerin İslâm düşmanlığını gözardı edip onlara dostça yanaşmaya cevaz göstermek, Risale-i Nur'un açık beyanlarına muhaliftir ve muhalefettir.
RİSALE-İ NUR’UN AVRUPA İLE MÜCADELESİ
Bütün Avrupa kafirleri İslâma, müslümanlara böyle saldırmalarına mukabil adeta tek başıyla mücadele eden Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri şöyle diyor:
«Dinsizleriniz dahi içinde bulunan bütün Avrupa toplansa, Allah’ın tevfikiyle beni o mesleğimin bir mes’elesinden geri çeviremezler; inşâallah mağlub edemezler!..» (M:72)
«Ve madem bu asırda Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalalet münafıkları, dehşetli bir surette Kur’ana hücumu hengâmında Risale-i Nur o seyl-i dalalete6 karşı mukavemet edip, Kur’anın tılsımlarını keşfederek hakikatını muhafaza ediyor.» (Ş:742)
«Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın feyziyle Yeni Said hakaik-i imaniyeye dair o derece mantıkça ve hakikatça bürhanlar zikrediyor ki değil müslüman üleması, belki en muannid Avrupa feylesoflarını da teslime mecbur ediyor ve etmektedir.» (K:159)
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, 1935 yılında Eskişehir Mahkemesinde yapmış olduğu müdafaanamesinde Avrupa hakkındaki beyanatlarında der ki:
«Elinize geçen ve nazar-ı teftişinizde bulunan "Fihriste Risalesi" gösteriyor ki; Risale-i Nur’un her bir cüz’ü, bir âyet-i Kur’aniyenin hakikatını tefsir eder ve hususan erkân-ı imaniyeye dair âyetleri öyle vuzuhla tefsir eder ki, Avrupa feylesoflarının bin seneden beri Kur’an aleyhinde hazırladıkları hücum plânlarını ve esaslarını bozuyor...
...Hem bunu biliniz ki, yirmi-otuz sene evvel bir gazete gördüm ki, İngilizlerin bir Müstemlekât Nâzırı7 demiş: “Bu Kur’ân Müslümanların elinde varken biz onlara hakikî hâkim olamayız. Bunun kaldırılmasına ve çürütülmesine çalışmalıyız.” İşte, bu kâfir muannidin bu sözü, otuz senedir nazarımı Avrupa feylesoflarına çevirmiş olduğundan, nefsimden sonra onlarla uğraşıyorum. Dahile bakamıyorum ve dahildeki kusuru,8 Avrupa’nın hatâsı, fesadıdır derim. Avrupa feylesoflarına hiddet ediyorum, onları vuruyorum. Felillâhilhamd, Risale-i Nur o muannid kâfirlerin de hülyasını kırdığı gibi, maddiyun, tabiyun feylesoflarını tam susturur bir vaziyete girmiştir.» (T:223)
Said Nursi Hazretleri Eskişehir Mahkemesinde, başta mahkemeye ve arkasında zamanın reislerine “dâhilde ecnebî dolabları hesabına çalışan mülhidlere” diyerek din esaslarına yapılan hücumların ve dindarlara yapılan baskıların Avrupa hesabına yapıldığını beyan eder ve hakikattaki hükümet ile müfsidleri birbirinden ayırır ve der ki:
«Avrupa medeniyet ve felsefesi namına ve belki İngilizlerin ifsad-ı siyaseti hesabına "Tesettür Âyeti"ne ettikleri itiraza karşı, gayet kuvvetli ve müskit bir cevab-ı ilmîdir.» (T:249)
«Ben, son müdafaatımda beyan etmişim ki; otuz senedir, Avrupa feylesoflarına ve Avrupa feylesofları hesabına dâhilde ecnebî dolabları hesabına çalışan mülhidlere karşı muaraza ederek cevab vermişim ve veriyorum.» (T:249)
«Acaba bu Hükûmet-i Cumhuriye, Avrupa medeniyetinin kusurlu kısmının dava vekilliğine tenezzül eder mi?» (T:250)
Kur’anın örtünme, miras ve taaddüd-ü zevcat gibi kat’i ve kesin hükümlerinin hikmetlerini tefsir eden ve bu gibi hükümlere itirazın Avrupanın eski hastalığı olduğunu beyan eden Bediüzzaman Hazretleri dahildeki itirazların da gerçekte Avrupa hesabına olduğunu beyan eder.
«Kur’an-ı Hakîm’in âyât-ı kat’iyesiyle, binüçyüz seneden beri, milyonlar tefsirlerinde ve halen kütübhanelerde dolu tefsirlerdeلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ اْلاُنْثَيَيْنِ ٭ فَلاُمِّهِ السُّدُسُ ٭ يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لاَزْوَاجِكَ ٭ فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ 9 10 ilââhir gibi âyetlerin hakaik-i kudsiyelerini Avrupa feylesoflarının itiraz ve tecavüzatına karşı otuz seneden beri yazdığım müdafaat-ı ilmiyemi "Hükûmetin inkılabına, prensibine ve rejimine muhalif kasdı var" diye beni itham etmek, öyle bir zâhir garaz ve öyle bir esassız vehimdir ki; buradaki mahkeme-i âdileye taalluk etmeseydi, müdafaa ve cevab vermeyi lâyık görmezdim.
Hem acaba, eskiden beri bu vatan ve millete zarar niyetiyle, Avrupa’nın dinsiz komiteleri hesabına ve Rum, Ermeniler cemiyeti vasıtasıyla dinsizlik ve ihtilâl ve fesat tohumlarını saçan mülhidlere karşı müdafaat-ı ilmiyem, hangi suretle hükûmet aleyhine alınıyor?» (T:251)
«Evet Bediüzzaman, devletlere milletlere mukabil, değil yalnız bir yerdeki Firavunlara, bütün Avrupa dinsizliğine karşı tek başıyla meydan okumuş ve okuyor.» (T:693)
«Dalalet-âlûd Avrupa feylesoflarının ve sapkın talebelerinin bazı müteşabih âyât-ı kerime ve ehadîs-i şerifenin zâhirî manalarını anlamayarak yaptıkları kasıdlı itirazlara, Risale-i Nur’da aklen, mantıkan cevablar verilerek, o âyetlerin ve o hadîslerin birer mu’cize oldukları isbat edilmiştir.» (T:696)
«İşte bu zamanda tahribatın manevî olduğuna ve ona karşı mukabelenin de ancak tamirci manevî atom bombasıyla mümkün olabileceğine kat’î bir delil olarak üniversitenin mebde’ ve çekirdeği olan Risale-i Nur’un bu otuz sene içerisinde Avrupa’dan gelen dehşetli dalalet ve felsefe ve dinsizlik hücumlarına bir sed teşkil etmesidir.» (E:186)
«Bunun içindir ki, Avrupa’nın felsefî dalaletlerine galebe ediyor ve cerhedilmez aklî, mantıkî, ilmî hüccetlerle, dünyayı saran Komünizmi ve Masonluğu kökünden yıkıyor.» (NÇ:169)
«Şimdi ben sizlerden soruyorum: Böyle Avrupa feylesoflarının başına ve ecnebî entrikaları hesabına çalışan dinsiz her bir mülhidin yüzüne indirdiğim kuvvetli ilmî bir tokat, hangi suretle hükûmet hesabına geçiyor?" (T:249)
AVRUPA’NIN YAYDIĞI ŞÜPHELERİ RİSALE-İ NUR DEF’EDİYOR
Avrupa dinsizleri, 1950 yılından sonraları memleketimizde resmen din dersleri okullarda okutulmasıyla buraları bozmak fikriyle hareket etmişlerdir.
«Bundan bir müddet evvel Avrupalı bir feylesof, İstanbul’a gelerek imam-hatib ve hâfız mektebinde okuyan talebelerde, Kur’an aleyhinde bir şübhe husule getirmek için bir konferans vermiş. Kur'an aleyhtarı o feylesof, mezkûr konferansında ‘seb’a semavat’ âyet-i kerimesine ilişerek inkâr etmek istemiş. "Sema birdir, başka sema yok, fen bunu kabul etmiyor." demiş. Fakat ertesi gün, Risale-i Nur'un "İşarat-ül İ'caz" arabî tefsirinde kırk sene evvel ona dair verilen cevabı görünce, devam ettireceği o konferansları terkederek İstanbul'dan ayrılmaya mecbur kalmış.» (Konf:61)
Hatta Risale-i Nur’un mücadele ettiği birinci muhatap, Avrupadan gelen bilhassa fikrî sapıklık ve yaşantıda ortaya çıkan sefahat hayatıdır.
«Harb-i umumî vasıtasıyla, bin seneden beri Kur’ân aleyhinde terâküm eden Avrupa itirazları ve evhamları âlem-i İslâm içinde yol bulup yayıldılar. O şübehatın bir kısmı fennî şeklini giydi, ortaya çıktı. Bu şübehatı ve itirazları bu zamanda def eden, başta Risalei’n-Nur ve şakirdleri göründüğünden, bu âyet11 bu asra da baktığından, Risalei’n-Nur ve şakirtlerine remzen bakmakla beraber, ulema-i müteahhirînin12 mezhebine göre اِلاَّ اللّٰهُ da vakfedilmez. O halde makam-ı cifrîsi aynen 13 اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَيَطْغَى nın makamı gibi 1344 ederek Resâili’n-Nur ve şakirtlerinin meydan-ı mücahede-i mâneviyeye atılmaları tarihine tam tamına tevafukla onları da bu âyetin harîm-i kudsîsinin içine alıyor.» (Ş:701)
AVRUPA’NIN HÜCUMUNA KARŞI CİHAD EDENLER
Risale-i Nur hizmetine işaret eden bir ayetin mana-yı işarî tabakasını tefsir eden Bediüzzaman Hazretleri, Avrupa’nın iç yüzünü tahlil edip İslâmiyete karşı bitmeyen bir kinle su-i niyet içinde bulunduğunu ortaya koyan bahiste der ki:
«Sûre-i Tevbe’de14 يُرِيدُونَ اَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللّٰهِ باَفْوَاهِهِمْ وَيَاْبَى اللّٰهُ اِلاَّ اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ âyetindeki نُورَ اللّٰهِ باَفْوَاهِهِمْ وَيَاْبَى اللّٰهُ اِلاَّ اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ cümlesi, kuvvetli ve letafetli münasebet-i mâneviyesiyle beraber şeddeli lâm’lar, birer lâm ve şeddeli mim asıl kelimeden olduğundan, iki mim sayılmak cihetiyle 1324 ederek, Avrupa zâlimleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müthiş bir suikast plânı yaptıkları ve ona karşı Türkiye hamiyetperverleri,15 hürriyeti ’24’te16 ilânıyla o plânı akîm bırakmaya çalıştıkları halde, maatteessüf, altı-yedi sene sonra, harb-i umumî neticesinde yine o suikast niyetiyle, Sevr Muahedesinde Kur’ân’ın zararına gayet ağır şeraitle kâfirâne fikirlerini yine icrâ etmek17 olan plânlarını akîm bırakmak için Türk milliyetperverleri cumhuriyeti ilânla mukabeleye çalıştıkları tarihi olan 1324’e, tâ ’34’te, tâ ’54’te tam tamına tevâfukla, o herc ü merc içinde Kur’ân’ın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Resâili’n-Nur Müellifi ’24’te ve Resâili’n-Nur’un mukaddematı ’34’te18 ve Resâili’n-Nur’un nuranî cüzleri ve fedakâr şakirtleri ’54’te mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor. Hattâ hakikat-i hali bilmeyen bir kısım ehl-i siyaseti telâşa sevk ettiler ve bu itfâ suikastine19 karşı tenvir vazifesini tam îfa ettiklerinden, bu âyetin mânâ-yı işârîsi20 cihetinde bir medâr-ı nazarı olduklarına kuvvetli bir emaredir. Şimdi İslâmlar içinde nur-u Kur’ân’a muhalif hâletlerin ekserîsi o suikastlerin ve Sevr Muahedesi gibi gaddarâne muahedelerin vahim neticeleridir.
Eğer şeddeli mim dahi şeddeli lâm’lar gibi bir sayılsa, o vakit 1284 eder. O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeye niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rus’un ’93 muharebe-i meş’umesiyle21 âlem-i İslâmın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resâili’n-Nur şakirtleri yerinde Mevlâna Halid’in (k.s.) şakirtleri o bulut zulümatını dağıttıklarından, bu âyet bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor. Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli lâm’lar ve mim ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdînin şakirdleri olabilir. Her ne ise... Bu nurlu âyetin çok nuranî nükteleri var. 22 اَلْقَطْرَةُ تَدُلُّ عَلَى الْبَحْر sırrıyla kısa kestik.» (Ş:719)
Mezkûr açıklamalar, ikaz ve müdafaalar gösteriyor ki, Bediüzzaman Hazretleri, Avrupa’nın siyasî veya aşikâr ifsatlarına karşı mukabelelerde bulunmuş ve zararlarını önlemeye çalışmıştır.
Menfî Avrupa’nın yukarıda açıklanan İslâm Âlemine muarız niyet ve tavırlarına rağmen onlardan nasıl menfaat beklenebilir?
AVRUPA’YA BOYKOT
Bediüzzaman Hazretleri, 1909 yılındaki meşhur 31 Mart hadisesinde, Sıkıyönetim Mahkemesinde yaptığı müdafaada, İstanbulda bulunan Doğulu hamalların boykotlarını desteklerken der ki:
«O hamalların, Avusturya’ya karşı, benim gibi bütün Avrupa’ya karşı23* boykotajları ve en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda âkılâne hareketlerinde bu nasihatin tesiri olmuştur. Padişaha karşı irtibatlarını tâdil etmeye ve boykotajlarla Avrupa’ya karşı harb-i iktisadî açmaya sebebiyet verdiğimden, demek cinayet ettim ki, bu belâya düştüm.» (DHÖ:15)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu “Divan-ı Harb-i Örfî” eserini 1954 yılında tekrar neşrederken baş tarafına “bu müdafaayı, şimdi bu asra daha muvafık gördük” ve “hayat-ı içtimaiyeyi alâkadar eden çok hakikatlere temas ettiğinden neşredildi.” diyerek bu müdafaanın ortaya koyduğu hakikatlerin gelecek zamanlara da baktığına dikkat çekmiştir.
NUR TALEBELERİ VE AVRUPA
Nur’un ilk ve sâdık Talebeleri Avrupa’ya böyle bakıyorlar:
«Kemal-i ulviyet ve kıymet-i bînihayesini arz u ifadeden âciz bulunduğum şu Sözler’deki âlî ve azîm üslûb ve gayeler, bu abd-i pürkusuru ihya ve âdeta "ba’sü ba’delmevt" haline getirdi ve "Siyah Dut’un Bir Meyvesi" namıyla müsemma, Avrupa meftunlarına endaht edilen altun topun elmas güllelerini gördüm, hayran oldum.» (B:43)
«Bu hakaikle Avrupa ehl-i dalaletine de meydan okunur, fikrindeyiz.» (B:34)
«Risale-i Nur, lisan-ı hal ile Avrupa meftunu bulunan tek gözlü Deccal’a24 "Ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın" diyor.» (B:143)
«Öyle de, ondördüncü asrın hâdim-i Kur’an’ı25 da dokuz yaşından altmış (seksenaltı) yaşına kadar bilâ-istisna doğrudan doğruya Kur’an namına hizmet ve hareketi ve zamanın padişahından en canavar reislerine baş eğmediği, hattâ terakkiyat-ı fenniye ve zihniyede birinciliği ihraz eden, Avrupa Devletlerini iskât eden, zemzeme-i Kur’aniyenin şifahanesinden nebean ederek, onların semlerine karşı tiryakları şişe değil, mâ-i câri nehirlerle i’lâ-yı kelimetullah eden ve onların kal’alarını zîr ü zeber eden…» (B:210)
«İnşâallah bu ikinci vuku’da ondördüncü asr-ı Muhammedîde ve Avrupa terakkiyatı ile iftihar ettiği ve yirminci asır namını alan bu günde, ehl-i fetretin26 putperestliğinin daha feci’ bir surete giren suretperestliğinin27 kökü kesileceğini, bize ilân ediyordu.» (B:291)
Demokratlar devrinde yazılan aşağıdaki mektub, Nurcuların Avrupa’ya bakışlarını ortaya koyması bakımından fikir verebilir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri şöyle der:
«Hariç âlem-i İslâm’da Nur’un ehemmiyetli tesire başlaması ve inkişaf ve intişarı ve buranın siyasîleri Avrupa’ya bir rüşvet olarak bir derece Avrupalaşmak meylini göstermesi, hariçte zannedilmekle mahkemelerce Nur’un serbestiyet-i tâmmesi28 için karar vermek, hariç âlem-i İslâm’da Nurların hakikî ihlasına böyle bir şübhe gelecekti ki; ya “Nurcular riyakârlığa mecbur olmuşlar veyahut böyle medenîleşmek fikrinde29 olanlara ilişmiyorlar, za’f gösteriyorlar” diye Nur’un kıymetine büyük zarar olduğu için bu te’hir30 o evhamları izale eder. » (E:107)
Demek Avrupalılaşmak fikri ve meyli, Âlem-i İslâmın bizlere karşı itimatını sarsar.
AVRUPA’NIN MÜSBET YÖNLERİ
Meselelere tek taraflı bakmamak için Risale-i Nur Külliyatında Avrupa’nın müsbet tarafına bakan ve beraber olmanın şartları ve kayıtları nelerdir diye araştırdık; bir kısmını buraya dercediyoruz. Tâ ki yanlışlara düşülmesin. Kitaba dayanmadan veya yerini göstermeden “Bediüzzamana göre..., Said Nursi’ye göre...” deyip kendi kanaatini Risale-i Nur’danmış gibi gösterip, görüş beyan edenler kimseyi yanıltmasınlar.
Bediüzzaman Hazretlerinin yanında yetişmiş merhum Zübeyir Ağabey’in Risale-i Nur Külliyatında bulunmayan bazı hizmet sahalarında yapılan tekliflere verdiği cevap şudur: «Kardeşim, bu dediğiniz tarzı ben Risale’de okumadım, Hazret-i Üstad’dan duymadım. Kafam ise çalışmaz.» diye verdiği cevap bizler için Risale-i Nur’dan alınan aldatmaz ölçüdür.
Risale-i Nur’un heryerde olduğu gibi Avrupa’da da tesirini göstermesi.
«Altmış beş sene evvel bir vali bana bir gazete okudu. Bir dinsiz müstemlekât nâzırı31 Kur’ân’ı elinde tutup konferans vermiş. Demiş ki: “Bu İslâmların elinde kaldıkça, biz onlara hakikî hâkim olamayız, tahakkümümüz32 altında tutamayız. Ya Kur’ân’ı sukut ettirmeliyiz33 veyahut Müslümanları ondan soğutmalıyız.”
İşte bu iki fikirle, dehşetli ifsat komitesi bu biçare fedakâr, mâsum, hamiyetkâr millete zarar vermeye çalışmışlar. Ben de, altmış beş sene evvel bu cereyana karşı, Kur’ân-ı Hakîm’den istimdat eyledim. Hakikate karşı kısa bir yol ve bir de pek büyük bir “Dârülfünun-u İslâmiye” tasavvuru ile,34 altmış beş senedir, âhiretimizi kurtarmak ve onun bir faydası olarak hayat-ı dünyeviyemizi de istibdad-ı mutlaktan ve dalâletin helâketinden kurtarmaya ve akvam-ı İslâmiyenin mâbeynindeki uhuvvetini inkişaf ettirmeye iki vesileyi bulduk.
Birinci Vesilesi: Risale-i Nur’dur ki; uhuvvet-i imaniyenin inkişafına kuvvet-i iman ile hizmet ettiğine kat’î delil, emsalsiz bir mazlûmiyet ve âcizlik haletinde te’lif edilmesi ve şimdi âlem-i İslâm’ın ekserî yerlerinde ve Avrupa ve Amerika’ya da tesirini göstermesi ve ihtilâlcilere ve dinsiz felsefeye ve otuz seneden beri dehşetli bir surette maddiyyun ve tabiiyyun gibi dinsizlik fikrine karşı galebe çalması ve hiçbir mahkeme ve ehl-i vukuf dahi onları cerhedememesidir. " (Em:223)
AVRUPA FENNE DİNSİZCE BAKMAKTAN VAZGEÇMELİ
«Felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakaikıyla tam musalaha etsin." (Em:224)
1908 yılında büyük bir alim olan El-Ezher Üniversitesinin Rektörü Şeyh Bâhid Efendi Bediüzzaman Hazretlerine sorar:
«Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?
.....Buna karşı Bediüzzaman’ın verdiği cevap şu oldu:
...“Avrupa bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak. Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir; o da onu doğuracak.» (T:54)
«Nitekim Bediüzzaman’ın dediği gibi; ihbaratın iki kutbu da tahakkuk etmiş, bir iki sene sonra Meşrutiyet devrinde şeair-i İslâmiyeye muhalif35 çok âdât-ı ecnebiyeyi ahzetmek ve gittikçe Türkiye’de yerleştirmek; ve şimdi Avrupa’da Kur’ana ve İslâmiyete karşı gösterilen hüsn-ü alâka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevc fevc İslâmiyeti kabul etmek gibi hâdiseler, o ihbarı tamamıyla tasdik etmişlerdir.» (T:54)
Bediüzzaman Hazretleri, aynı mevzuyu 1911 yılında, Şam’da verdiği hutbede de ifade etmiştir. Aslı Arabça olan Hutbe-i Şamiye kitabını daha sonra kendisi bizzat tercüme etmiştir. Fakat burada dikkati çeken, Osmanlı Devleti’nin Avrupa devleti doğurduğunu kesin olarak ifade ederken Avrupa ve Amerika’nın ne zaman İslâm devleti doğuracağını belirtmemiştir. Ancak biz bunun şartlarını diğer bahislerden öğreniyoruz:
«İşte Amerika ve Avrupa’nın zekâ tarlaları Mister Carlyle ve Bismarck gibi böyle dâhi muhakkikleri mahsulât vermesine istinaden, ben de bütün kanaatimle derim ki:
Avrupa ve Amerika İslâmiyetle hamiledir; günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasıl ki Osmanlılar Avrupa ile hamile olup bir Avrupa devleti doğurdu.» (H.Ş: 32)
Bediüzzaman Hazretleri, bilhassa İkinci Dünya Harbiyle meydana gelen dehşetli devreden sonra, dünyanın bazı devletlerinin Kur’an hakikatlerini arayacağını beyan etmiştir. Bu hareketlerin Batıda, İskandinav ülkelerinde veya Amerika’da olabileceğini söylemiştir. Fakat "nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî manevî bir kıyamet başlarına kopmazsa" diye bir kayıt ve başka kayıtları da koymuştur. Bu güzel bahisleri okurken ve naklederken bu kayıtlarını da nazara vermek lazım gelmektedir. Yoksa kişi hem kendisi aldanır ve hem de başkalarını aldatır.
Hazreti-i Üstad, 1950 den sonra yazdığı bir mektubda, bu mesele hakkında şöyle der:
«Rehber Risalesindeki Leyle-i Kadir meselesi,36 şimdi hem Amerika, hem Avrupa’da eseri görülüyor. Onun için, şimdiki bu hükûmetimizin37 hakikî kuvveti, hakaik-i Kur’âniyeye38 dayanmak ve hizmet etmektir. Bununla, ihtiyat kuvveti olan üç yüz elli milyon uhuvvet-i İslâmiye ile ittihad-ı İslâm dairesinde kardeşleri kazanır.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 54)
Hak ve hakikatı arayan milletlerin olacağını beyan eden bahis, fakat ”edebilirler ve görebilirlerse“ kaydını nazara almak lazımdır:
«Hem bugünkü dünyadaki ihtilafları halledecek olan; aklen, fikren terakki etmiş yirminci asır insanlarına hak ve hakikatı anlatabilecek yepyeni bir ilmî keşfiyatı ve bir teceddüdü Amerika’da, Avrupa’da hususan Almanya’da, taharri eden cereyanlar meydana gelmiş; eğer idrak edebilirler ve görebilirlerse, işte Risale-i Nur Külliyatı… Nitekim bu hakikatın idrak edilmeye başlandığını gösteren emareler, bahtiyar Alman Milleti içinde görülmektedir.» (T:696)
Kur’an’ın bu zamanda bir mu’cizesi olan Risale-i Nur Külliyatının okunmasıyla ve kabul edilmesiyle değer kazanabilecek faaliyetlerden bahseden birkaç ifade:
«Risale-i Nur, Âlem-i İslâmda olduğu gibi Avrupa’da da hüsn-ü kabule mazhar olmuştur." (T:735)
«Delillerin birisi; Avrupa ve Amerika’nın en meşhur feylesoflarının, Kur’anın emsalsiz ve ayn-ı hakikat bir kitab olduğunu tasdik etmeleridir.» (NÇ:183)
«Risale-i Nur Avrupa, Amerika ve Afrika’da da hüsn-ü teveccühe mazhar olmuş; başta bahtiyar Almanya ve Finlandiya olmak üzere, birçok memleketlerde okunmaya başlanmıştır.» (T:711)
«O yirmi mahkeme bir suç bulamıyoruz dedikleri halde ve altı yüzbin nüshası dâhilde ve hariçte intişar ettiği halde hiç kimseye zarar vermemesi ve Avrupa’da en yüksek mekteb içinde Nur’un dershanesi diye ayırdıkları yerde Hristiyanlar dahi onları okuması ve âlem-i İslâm’da gayet takdir ile intişar etmesi, hattâ Pakistan’da çıkan Es-Sıddık mecmuasının Risale-i Nur’un bir risalesini neşredip Diyanet Riyasetine göndermesi ve bu kadar intişarıyla beraber hiçbir âlim ona itiraz etmemesi gibi hakikatlar gösteriyor ki; elbette Diyanet dairesi Nurları himaye etmek hakikî bir vazifesidir.» (Em:181)
MÜSLÜMANLAR AVRUPA’YA HÂKİM OLARAK GİRMİŞLERDİR
Bu bahis de çok manidar ve geçmişte müslümanların Avrupa’yla münasebetlerini ortaya koyması bakımından çok dikkat çekicidir:
«Fenikeliler Avrupa’ya tüccar, Yahudiler Avrupa’ya mülteci veya esir olarak girdikleri halde; Müslümanlar Avrupa’ya hâkim olarak girmişler ve bu Müslümanlar, Kur’an yardımıyla Avrupa’ya irfan meş’alesini taşımışlardır.
Filhakika Müslümanlar garblılara ve şarklılara felsefe, tıp, heyet, şiir öğretmişlerdir. Yunan'ın ölü dimağına ve ölü irfanına hayat vermişler, bütün dünyayı cehalet karanlıkları ihata etmişken her tarafa nur ifaza eylemişler ve bu itibarla bu insanlar ulûm-u cedidenin temellerini atmışlardır." (Musevî âlimlerinden Emanoil Düeş, İngilizce "Kuvarterli Revyo" mecmuasının 254'üncü numarasında "İslâmiyet" serlevhasıyla yazdığı makaleden)» (NÇ:188)
Avrupaya mâl edilen, beşerin faydalandığı iyilikler hakkında bir tesbit:
«Bunu da inkâr etmem, medeniyette vardır mehâsin-i kesire. Lâkin, onlar değildir ne Nasrâniyet malı, ne Avrupa icadı,
Ne şu asrın san’atı. Belki umum malıdır. Telâhuk‑u efkârdan, semâvî şerâyiden, hem hâcât-ı fıtrîden, hususî şer-i Ahmedî,
İslâmî inkılâptan neş’et eden39 bir maldır. Kimse temellük etmez. (S:714)
Avrupanın İslâm dininden istifade ettiğini beyan eden bahis:
«Filhakika bu âlî din; Avrupa’ya, dünyanın imarkârane inkişafı için lâzım olan en esaslı kaynakları temin etmiştir...
İslâmiyet, yeryüzünden kalkacak ve bu suretle hiçbir Müslüman kalmayacak olursa, barışı devam ettirmeye imkân kalır mı? Hâyır.. buna imkân yoktur! Gaston Care » (İ:221)
«Kesb-i medeniyette40 Japonlara iktida bize lâzımdır ki; onlar Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavmin mâye-i bekası olan âdât-ı milliyelerini muhafaza ettiler.» (DHÖ:72)
1 “Bu servet, bilgim sayesinde bana verilmiştir.” Kasas Sûresi, 28:78.
2 alçak ve ahlaksız Avrupa medeniyetine
3 Paris’in bir banliyösü (uzak mahallesi) olan Sevr’de Avrupa itilaf devletleri ile mağlup Osmanlı devleti arasında 1920 yılında yapılan antlaşmayla
4 İslâm Dünyasını esaret altına almaları ve Hilafet merkezi olan Osmanlı İmparatorluğunu parçalamalarına
5 İkinci Dünya Harbinde Avrupa’nın başına gelen bela ve milyonlarca insanın katledilmesi ve mühim merkezî başkentlerinin yerlebir edilmesiyle
6 sapıklık seline yani hücumuna
7 sömürgeler bakanı (Gladstone)
8 memleketimizdeki dine aykırı yapılan hareketleri
9 Nisâ Sûresi, 4:11.
10 Nisâ Sûresi, 4:3.
11 Al-i İmran Sûresi, 3:7
12 son asırlardaki din büyüklerinin
13 Alâk Sûresi, 96:6.
14 Tevbe Sûresi, 9:32.
15 dini ve milleti üstün derecede koruma gayretinde olanlar
16 miladi 1908 yılında
17 İslâm aleyhindeki düşüncelerini uygulamaya koymak
18 Risale-i Nur Külliyatının başlangıcı olan İşarat-ül İ’caz eseri 1918 de neşredildi
19 planlı şekilde söndürmeye
20 ayetin sarih manası değil işaret yoluyla manası
21 1877 miladi yılında Rusların İslâm dünyasına hücumu olan Osmanlı Rus uğursuz harbi
22 Bir damla su denizin varlığına işaret eder.
23 Bediüzzaman’a zurafâdan biri, birgün, irfanıyla mütenasip bir esvap giymesi lüzumundan bahseder. Müşarün ileyh de: “Siz Avusturya’ya güya boykot yapıyorsunuz; hem onun gönderdiği kalpakları giyiyorsunuz. Ben ise bütün Avrupa’ya boykot yapıyorum. Onun için yalnız memleketimin maddî ve mânevî mamulâtını giyiyorum” buyurmuştur. (Divan-ı Harb-i Örfi sh: 15)
24 burada belirtilen Deccal, İslâm deccalidir
25 Kur’an hizmetkarı Bediüzzaman Hazretleri
26 Peygamberimizin (asm) gelmesinden evvelki cahiliye devrinde yaşayanların
27 resim ve heykellere tapıcılığın
28 tam serbest neşredilmesi
29 Avrupaî hayatı yaygınlaştırma düşüncesinde
30 1950 öncesi başlayan ve Demokratlar devrinde de devam eden mahkemeden beraat beklenirken ileri bir tarihe bırakılması
31 İngiliz sömürgeler bakanı
32 hükmümüz, kontrolümüz
33 gözden düşürmeliyiz
34 din ve fen ilimlerinin beraber okutulduğu İslâm Üniversitesi düşüncesiyle
35 İslâm gelenek ve ananelerine aykırı
36 13. Söz’ün ikinci makamının zeyli’deki bahis
37 Demokrat hükümetlerin
38 Kur’an esaslarına
39 İslâmın gelmesiyle dünyanın şeklinin değişmesinden kaynaklanan
40 medeniyetin imkanlarını elde etmeye çalışmada
Bu dersi indirmek için tıklayınız.