DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

ZENDEKA’YA ALET OLMAK

Hz. Üstad diyor ki:

“Evet kardeşlerim, saklamağa lüzum yok. O zındıklar, Risale-i Nur'u ve şakirdlerini tarîkata ve bilhassa Nakşî Tarîkatına kıyas edip, o ehl-i tarîkatı mağlub ettikleri plânlar ile bizleri çürütmek ve dağıtmak fikriyle bu hücumu yaptılar.

Evvelâ: Ürkütmek ve korkutmak ve o mesleğin sû'-i istimalatını göstermek.

Ve sâniyen: O mesleğin erkânlarının ve müntesibîninin kusuratlarını teşhir etmek.

Ve sâlisen: Maddiyyun felsefesinin ve medeniyetinin cazibedar sefahet ve uyutucu lezzetli zehirleriyle ifsad etmek ile mabeynlerinde tesanüdü kırmak ve üstadlarını ihanetlerle çürütmek

Bütün hücumları, şahsımı çürütmek ve Nur'un fütuhatına bulantı vermektir. Emirdağı'ndaki malûm münafıktan daha muzır ve gizli zındıkların elinde âlet bir adam ve bid'atkâr bir yarım hoca ile beraber bütün kuvvetleriyle bize vurmaya çalıştıkları darbe, yirmiden bire inmiş.

Benim ve Nurların gizli düşmanlarımız, benim istemediğim halde hakkımdaki teveccüh-ü âmmeyi kırmak ile Nur'un fütuhatına sed çekilir diye, bazı safdil resmî memurları kandırıp, şahsımı millet nazarında çürütmek fikriyle, ihanetkârane böyle muameleye sevketmişler.

Başta zındıklar ve ehl-i dalalet ve ehl-i siyaset ve ehl-i gaflet, hattâ safi-kalb ehl-i diyanet şahsa fazla ehemmiyet verdikleri cihetinde, haksızlar o şahsı çürütmekle hakikatlara darbe vurmak ve o Nurlara, benim gibi bir bîçareyi maden zannederek bütün kuvvetleriyle beni çürütüp, o nurları söndürmeye ve safi-kalblileri de inandırmaya çalışıyorlar.” (T:486)

Bediüzzaman Hazretlerinin Tarihçe-i Hayatında da deniliyor ki;

“Din ve İslâmiyet düşmanları, ekseriya perde ardından bahaneler icad ederek dine saldırmaktadırlar. Doğrudan doğruya dinin ve İslâmiyetin aleyhinde bulunmuyorlar; dine hizmet eden, bu uğurda türlü fedakârlıklara katlananları nazar-ı âmmede kötülemek, halkın sevgisini çürütmek için hücuma geçiyorlar; ta ki dine hizmet edenleri âtıl vaziyete getirip, dinî inkişafa mâni olsunlar. İmansızlığın, ahlâksızlığın revaç bulmasını te'min etsinler.” (T:24)

Merhum Zübeyir Gündüzalp ağabeyin, zendeka cereyanının ifsadatına aldanmamak ve hizmet aleyhinde alet edilmemek için yazdığı ikaz yazısının bir kısmında da şu hususlara dikkat çekiliyor;

“Bu asırdaki Hizb’ül Kur-an olan Nur Talebelerinin maddi, manevi, harika kuvvetlerine dayanamayan, ittihad ve ittifakını kıramayan din düşmanları ve münafıklar ve bunlara aldananlar, türlü türlü entrika ve dolapları Üstadımız Bedüizzaman Hazretleri’nin sağlığında çevirmişler, kardeşi kardeşle boğuşturmaya çalışmışlar, iftiralar ve menfi farfaralı propagandalar yayınlamışlar, fakat netice elde edememişler. Bilakis Nur Talebelerininin birbirlerine kayıtsız şartsız kilitlenmelerine, tesanüdlerinin birden kuvvetlenmesine bu hususlarda gayret dikkatli ve uyanık bulunmalarına sebep olmuşlardır.

Her fena dedikoduda ehl-i iman ağzından da çıksa mutlaka dinsizlerin veye münafıkların parmağı olduğu teyakkuzunu taşımalarına sebep olmuşlardır. Dinsizlerin aleyhine, Nur Talebelerinin lehine tecelli eden bu neticeyi sonra o münafık gözleriyle görmüşler, ye’se ve çaresizliğe düşmüşlerdir.

Ne şekilde olursa olsun, her kimden gelirse gelsin, hangi ehl-i ,imanın ağzından ve elinden çıkarsa çıksın, Nur Talebelerinin ittifakını bozabilmek kastıyla ortalığa yayılacak ittiham ve iftiralara karşı, dedikodu ve mukabele etmeyeceğiz. Onlarla uğraşmak küçüklüğüne düşmeyeceğiz. Onlarla meşgul olup hizmete ve ibadete, Nurlara çalışmaya sarfedeceğimiz kıymettar vaktimizi öldürmeyeceğiz. Bilhassa ve bilhassa şahsımıza gelen iftira ve darbelerden memnun kalcağız. Risale-i Nurun selâmet ve intişarı ve ittihad ve tesanüdümüz uğrunda icabında haysiyet ve izzetimizi,hissiyat ve nefsimizi feda edeceğiz.”

Zübeyir Gündüzalp, Yolumuzu aydınlatan Işık Sh.91

Bu tarz iftiralara karşı Şer’î kaynaklardan alınan Bazı Notlar:

1. Not: Birinin aleyhinde kazf gıybetini yapan ve dört şahid-i âdil 1 gösteremiyen şahıs, seksen değnek vurma cezası ile beraber şahidliklerden ebediyyen men edilerek fâsıklık damgasına mahkum edilir. (Elmalı Tefsiri, ilk baskı, cild  5,sh.3479)

2. Not: Âyetin sarahatına dayanan 1.Nottaki hükmü, Barla lâhikası sayfa 267’de Bediüzzaman Hazretleri bu gıybeti yapanları şöyle vasıflandırır:

1-”En şeni’ bir günah-ı kebair”,

2-“En zâlimane bir cinayet”,

3-“Hayat-ı ictimaiye-i İslâmiyeyi zehirlendiren bir hıyanet”dir der ve böyle meselelerde “şakk-ı şefe etmeyiniz deyip konuşmayı yasaklar ve

4-Münafık gibi ehl-i imanın hayat-ı ictimaiyelerini böyle işaalarla ifsad ediyorlar” diye âyetin sarih ifadesine ittibaa dikkat çeker. Yazının devamında,

5-“Böyle iftira bilhassa ehl-i ilim ve ehl-i haysiyet hakkında olsa,” daha dehşetli olduğunu ihtar eder.

Evet bu tarzda gıybet ve ithamlarla İslâm dava adamını çürütmeye çalışmak, zendekaya yardım olacağından çok büyük mesuliyet getireceğini hatırlatır.

O parça da şudur: اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ ...الخ

Gıybet şu âyetin kat’î hükmüyle nazar-ı Kur’ân’­da gayet menfur ve ehl-i gıybet, gayet fena ve al­çaktırlar. Gıybetin en fena ve en şenîi ve en zâli­mâne kısmı, kazf-i muhsanât nev’idir. Yani, gö­züyle görmüş dört şahidi gösteremeyen bir insan, bir erkek veya kadın hakkında zinâ isnat etmek, en şenî bir günah-ı kebâir ve en zâlimâne bir ci­nayettir, hayat-ı içtimâiye-i ehl-i imanı zehirlendi­rir bir hıyanettir, mesut bir ailenin hayatını mah­veden bir gadirdir. Evet, Sûre-i Nur bu hakikati o kadar şiddetle göstermiş ki, vicdan sahibini titre­tiyor ve tüylerini ürperttiriyor. لَوْلاَ اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهذَا سُبْحَانَكَ هذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ şiddetle ferman ediyor ve diyor ki: Gözüyle gör­müş dört şahidi gösteremeyen, merdûdü’ş-şeha­dettir; ebedî şehadetlerini kabul etmeyiniz. Çünkü yalancıdırlar. Acaba böyle kazfe cesaret eden hangi adam var ki, gözüyle görmüş dört şa­hidi gösterebilir? Kur’ân-ı Hakîm bu şartı koştur­makla, “Böyle şeylerde şakk-ı şefe etmeyiniz, bu kapıyı kapayınız demektir.” (B:267)

اِنَّ الَّذ۪ينَ يُحِبُّونَ اَنْ تَش۪يعَ الْفَاحِشَةُ فِى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ فِى الدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لاَتَعْلَمُونَ (24/19) tehdidiyle, öyleleri münafık gibi ehl-i imanın ha­yat-ı içtimâiyelerini böyle işâalarla ifsad ediyorlar, ifade ediyor. Ve bilhassa böyle gıybet ehl-i namus ve ehl-i haysiyet hakkında olsa ve bilhassa ehl-i ilim hakkında olsa ve bilhassa akıldan hariç bir tarzda olsa... Meselâ, namuslu bir zat, kendi gayet yakışıklı, her cihetle mükemmel ve ailesine ke­mâl-i itimadı olduğu halde, hiçbir cihetle ona mukabil gelemeyen ve onun hizmetkârı hük­münde ve ona nispeten çirkince bir insan ve dün­yada onların içtimâını hiçbir fıtrat ve vicdan kabul etmediği bir surette, o biçare ailesini o suretle gıybet etmek, bu nevi gıybetin en şenîidir. Böyle eşna’ gıybetin sebebi, olsa olsa, insanın dest-i ih­tiyarında olmayan bir muhabbet vasıtasıyla, yine kadınların kıskançlığından ve habbeyi kubbe gö­rüp ve kendi iffetini göstermekle başkasını itham etmek nev’inden bu nevi  şayialar meydan alıyor­lar.  Bu işâadan tevbe etsinler; yoksa kahr-ı İlâhî gelmesi kaviyen memuldür. Öyle iftira edenler, böyle iftiraya maruz kalacakları, cezâ-yı amelleri olmak ihtimalini düşünsünler!”

Said Nursî

Envar (İlk Baskı) 154 ve Nesil Yayında da aynıdır.

1.Not: Şeriat, suç sabit olsa dahi böyle meselede suçun sivil sahalarda örtülmesini ister. (Kütüb-ü Sitte, İ. Canan, cilt 6 sh:298)

2.Not: Maznuna suçu işlemediğine dair yemin teklif edilemez. (Hukuk-u İslamiye ve İstilahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İst. Üniv. Yayınları, No 402, 1950-1952, cilt 3, sh:258) (49:12) ayeti de, tecessüsü yani mü’minin suçunun araştırılmasını yasaklar.

3.Not: Resmiyet yani mahkeme dahi suç sahibini suçunu ikrar emekten caydırmaya çalışır, suçun yayılmasını istemez. (Hukuk-u İslamiye ve İstilahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İst. Üniv. Yayınları, No 402, 1950-1952, cilt 3, sh:222)

4.Not: Bir kadın kocası olmadığı halde gebe kalırsa yani zina işlediği anlaşılsa, kadının bu durumu araştırılamaz. (Hukuk-u İslamiye ve İstilahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İst. Üniv. Yayınları, No 402, 1950-1952, cilt 3, sh:222)

5.Not: İftira edeni susturmak ve iftira edileni müdafaa etmek gerekmektedir. (Kütüb-ü Sitte, İ. Canan, cilt 12 sh:316) Böyle iftiracılara destek olmanın da manevi mesuliyet getireceği bedihi bir kaide-i şeriyedir.

6.Not: Böyle iftira suçunu işleyen kişi, yaptığı bu gıybet fiilinin meşruiyetini iddia ederse, ayetin hükmü nas ve sarih olduğundan itikadı tehlikeyi getireceği de müsellem bir kaide-i şeriyedir.

7.Not: Bu iftira suçunu işleyenler, bunun vebalinden kurtulmaları için kalben pişman olup tövbe etmeleri ve suçlanan kişi O aleyhindeki bu suçlamalarını duymuşsa O’ndan özür dileyip hayırlı duada bulunmaları gerekiyor. (Hukuk-u İslamiye ve İstilahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İst. Üniv. Yayınları, No 402, 1950-1952, cilt 3, sh:262)

 

1 Şâhid-i âdilin tarifi şöyle özetlenir: Büyük günahı işlememek ve küçük günahlarda ısrarlı olmamak, İslâmî şahsiyetin korunmasını bilmek, dalkavukluk yapmamak ve yalan konuşmamak gibi mürüvvet sıfatlarına sahib olanlardır. Bu gibi sıfatların zıddına sahib olanlar, şâhid-i âdil olamazlar ve şâhidlikleri kabul edilmez. (Hukuk-i İslâmiye ve Istılahat-ı fıkhiye kamusu, ilk baskı, cild 6, sh.340-345)

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık