DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِين

DÜSTURLARA BAĞLILIK

Aziz kardeşim,

Mektubundaki sual ehemliyetlidir. Suale bizzat cevap vermek yerine, usul hakkında bir mukaddeme ile cevap vereceğim. Tâ ki ona benzer bütün mes’elelerde isabetli bir ölçü olsun. Şöyle ki:

Herhangi bir meselede hakkı tesbit için bir usûl ve o mes’eleye has deliller vardır. Aksi halde mes’eleler çıkmaza girer ve ihtilafa sebep olur.

Bu itibarla Risale-i Nur’un meslek, meşreb ve hizmetinde de usûl ve ölçü Külliyattaki düsturlardır. Bu düsturlardaki açık ve sarih mânalı cümleler, kesin hüküm ifade ederler ve bunlar, hizmetin temel esaslarını meydana getirirler. Bunlarda yapılacak herhangi bir te’vil, tebdil ve tağyir, hizmetin esasına ilişir, asliyyetini bozar.

Bu makamda bazı kimseler diyebilirler ki: “Dar dairede içine kapanarak cemiyetten haberi olmayanlar, mes’eleleri kendi haletlerine göre dar anlayışla görürler.” Evet bu doğrudur ve bir önceki mektubumun baş kısmında kitapdan yerleri gösterilerek temas edilmiştir ki, insanlar ihata ve muvazene-i hakaikta nakıstır. Yalnız şunu bilmek lâzımdır ki; böyle söyleyen de içtimaî te’sir altındaki hâletiyle söylüyor. Çünki, kanun umumidir. Herkes kendi hususî dünyasının te’sirindedir. O halde hakikat meçhul mudur? Yani Tahtie1 mezhebi mi doğrudur?

Hayır öyle değil... Hakikat ve ölçü şudur: Bir kimsenin söylediği söz, kitaba, düsturlara uygunsa doğrudur. Uygun değilse, o söz şayan-ı itibar değildir. Yâni Külliyattaki sarahatlara, te’vilsiz sadık kalınacaktır. Bu ölçü, umum Nur hizmet ehli için müşterek ve temel ölçüdür ve ittifaka götürür. Aksi halde, herkesin kendi hâlet ve meylinden doğan anlayış ve ihtilaflara kapı açılır.

“Her mes’elemizi Nurlardan halletmeliyiz”, şeklindeki mezkûr temel hüküm, şahsî bir kanaat değildir. Şöyle ki.

Hz. Üstad’ın vefatından sonra hizmet şekil ve düsturlarında bazı inhiraflar olması ihtimali nazara alınarak, hizmet düsturları ve hizmet ehlinin mühim hususiyet ve vasıtalarına dair Külliyattan toplanan parçalarla “Hizmet Rehberi” tertip edilip mukaddemesi de yazılarak neşredildi. Hizmet Rehberi’nin başında olması sebebiyle cidden dikkate alınması gereken bu mukaddeme, bütün dikkati Külliyata topluyor; Nura ait bütün mesâilin Külliyata istinad etmesini ısrarla istiyor ve değişen zaman ve şartlar içinde düsturların değişmezliğini bildiriyor.

Meselâ, mezkûr mukaddemede Hizmet Rehberi’nin neşrindeki hikmet anlatılırken şöyle deniliyor:

“Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin meslek ve meşrebine dair Kur’andan ders aldığı çok muazzam bazı hakikatleri, hizmet-i îmaniyede bulunan bulunan Nur Şakirdleri için daima tazelenen bir dersimiz ve her vakit temessük edeceğimiz değişmez düsturumuz, maddi manevi her türlü engeller karşısında muvaffakıyete, rıza-yı İlahiye îsal  edici en ehemmiyetli rehberimiz manasiyle neşrediyoruz.” (Hiz.R:5)

Görüldüğü gibi, Külliyattaki düsturlara “değişmez düsturlar” deniliyor. Acaba neden değişmez? Çünki: Değişmesi için, ya o düsturları koyan, “Değiştirilebilirsiniz” demelidir veya değiştirecek olan zât, düsturları koyandan üstün veya en azından emsal olması zarureti vardır. Bu iki şıktan başka bir imkân yoktur.

Hem yine bazı kimselerin: “Şimdi daire genişlemiştir, hizmet şeklini geniş tutmak lâzımdır” mânasındaki düşüncelerinin aksine olarak aynı mukaddemede, daire genişlediğinden dolayı daire hârici alışkanlıklar daireye girmek ihtimaline karşı, Nurun düsturlarına harfiyyen ve daha sıkı sarılmak lâzım geldiğini şöyle ihtar ediyor:

“Risale-i Nur’un dairesi çok genişlemiş; çok muhtelif efkâr ve mizaç sahipleri, bu hizmet safında yer almışlardır. Elbette bütün efkâr, kanaat, meslek ve meşrepler üstünde makam-ı sıddıkıyette yer tutmuş ve şahs-ı manevi-i al-i beytin mümessili olarak hizmet-i Kur’aniyenin başına geçmiş, Üstad Bediüzzamanın azami ihlas, azami sadakat ve azami fedakarlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini nazara vermek lazım gelmektedir. Ta ki, hizmet-i Nuriyede bulunacak Kur’an şakirdleri kıyamete kadar bu düstular muvacahesinde hareket etsinler. Muvaffakıyetin ve rıza-yı İlahiye nailiyetin, ancak bu suretle mümkün olacağına kat’i kanaat getirsinler.” (Hiz.R:6)

Yeri gelmişken hatırlatalım ki, her mes’elemizi Nura irca etmek hakkında yalnız Hizmet Rehberi mukaddemesiyle iktifa etmemiz, mektubu uzatmamak içindir. Yoksa Külliyatın müteferrik yerlerinde pekçok dersler ve ikazlar mevcuddur.

İşte yukarıda anlatılan müşterek ve temel hüküm, yâni: Nur hizmet ehli her mes’elesini Risale-i Nur’dan öğrenecek ve onu merci yapacaktır, hükmünü tescil ve tesbit eden aşağıdaki parçalarla mukaddemeye son veriyorum.

“Çok dikkatle üzerinde durulması, tefekkür edilmesi gereken bedihî bir hakikat vardır ki, o da şudur: Risalelerde, mektuplarda, lâhikalarda def’alarca yazıldığı gibi mübarek Üstadımıza müracaat edenler ve ziyarete gelen bütün ziyaretçiler hemen umumiyetle dâima görüyorlardı ki; Üstadımız onların nazarlarını Risale-i Nur’a tevcih ediyordu. Acaba bunun sırr-ı hikmeti ne idi? Mütemadiyen ne için bu noktada tahşidat yapıyordu? Evet bu muazzam bir hakikattır. Ve Hazret-i Bediüzzaman’a kâfil bir muazzam hakikatın ifadesidir ki, dersimizi Hakaik-i Kur’aniye ve envar-ı îmaniye hazinesi olan Risale-i Nur’dan aldığımız gibi, birbirimizle mânevi münasebet, alaka, uhuvvet ve muhabbet düsturlarımızı da hep o Risale-i Nur’dan ders alacağız.

Evet bu zamanda, bu dehşetli ve cihansümûl hadiseler hengamında Kur’an şakirtleri cüz’î ve küllî, ferdî ve içtimaî bütün ders ve îkazlarını Risale-i Nur’la tahsil edeceklerdir.

Risale-i Nur’daki hakaik, nasılki doğrudan doğruya feyz-i Kur’an’dan mülhem hakaik-ı imâniyedir; zaman ve zemine göre değişmez, ebedî hakikatlardır. O kudsî hakaikın ders ve taliminde, neşir ve ilânatında da hizmete taalluk eden irşad, îkaz, teşvik ve tergîbi tazammun eden şu gelecek mes’eleler de herhalde değişmez dersler ve esasattır ki, Nur Talebeleri hayatın ve hizmetin muhtelif saha ve safhalarında onlardan istifade ederler, müşkilatlarını giderirler.” (Hiz.R:9)

El-Arifü Tekfihi-L-İşare kaidesiyle iktifa ediyorum. Tekrar selâm eder dualarını beklerim.

Kardeşin Abd-i Âciz

Rüştü Tafral

 

1 Tahtie: Bir kimseyi veya bir şeyi hatalı görmek, hata isnad etmek, yanıltmak. “bu hatadır” diye iddia etmek.*ist: “Mezhebim hakdır, hata ihtimali var. Başka mezheb hatadır, sevaba ihtimali var” diyenler ki, bu hatalı anlayışa izafeten “Tahtie” denmiştir.

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık