DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِين

EHEMMİYETLİ BİR MEKTUB

(Hamza Emek’ten geldi)

Risale-i Nur talebeleri hakkında gizli din düşmanlarının yaptıkları acip iftiralarına ve menfi propagandalarına ehemmiyet vermeyip, meslek ve meşrebimiz olan uhuvvet ve ihlâsla Rıza-i İlâhi yolundaki kudsî hizmetin ehemmiyetinden bahseden bir mektubdur.

Üstad Hazretlerinin vefatından sonra merhum Zübeyir abi tarafından yazılıp sondaki beş imza ile neşredilen uzun mektubda, bilhassa meslek ve meşreb nokta-i nazarından daha çok ehemmiyeti haiz olan menfi hareket etmemek, azamî fedekârlık ile hizmete hasr-ı hayat etmek ve azamî istiğna ve kanaat ile ihlâsı muhafaza etmek düsturlarını nazara verip tezekkür etmek için bazı kısımlarını arzediyoruz.

(Bu yazı Rüştü Tafralı tarafından yazılmıştır.)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Muhterem ve mücahit kardeşlerimize

İmansızlıktan, zaaf-ı imandan, taklidi imanın selabetsizliğinden neş'et eden hadsiz sapkınlıklar,  şüphe ve vesveseler, evamir-i İlâhiyeye bir çok itaatsizliklar vardır. Aşağıda arzedeceğimiz  vechile, Nur talebeleri menfilik ve seyyieleri izale etmek için onların tahlil ve tasviri ile değil, o sefahet ve dalâletleri kökü ile kesecek olan esasat ve erkâna müteallik hakikatlarla iştigal ederler. Bu müsbet hakikatları dikkatle okumak, okudukları ile mümkün mertebe amel etmek  ve hakikatlari neşretmek ve okumakla meşguldürler.

Hizmet-i diniye ve ıslahatçılıkta iki şık görülüyor:

Birisi şudur: İslâmiyete, ahlâk ve terbiyenin yükselmesine hizmet eden ve cemiyetteki rezaletleri kaldırmaya gayret eden şahsiyetler vardır ki, bunlar ekseriyetle dinsizliğin ve iman zaafiyetinin netice verdiği pislik ve sefaheti teşhir ve tasvir etmek tarzı ile cemiyeti bunlardan kurtarmaya çalışırlar. Bir sürü ahlâksızlıktan, dine ve müslümanlara yapılan hakaretlerden bahsederek, bunları birer birer sayarak âdeta gözlerin önünde canlandırırlar. Bazen o kadar ileri giderler ki, hayvanî hissiyatı tahrik edip ağız suyunu akıtacak, ruh ve kalblerde yaralar açacak derecede o hayasızlık ve dinsizlikleri tasvir ederler.

İkinci ve en müessir ve güzel şık ise: Risale-i Nur'un takip ettiği tarzdır ki, diğer neşriyat ve kitablardan tamamiyle farklıdır. Evet bu asırda dünya yüzündeki ıslâhatcılardan başka tek bir ıslâhatcı, tek bir imanî ve İslâmî cereyan, cihad-ı ekber-i diniyeyi ifa eden bir tek mücahid-i ekber ve mürşid-i ekmel, yekta bir rehber-i azam ve mürebbi vardır. O da Risale-i Nur'dur.

İşte bu mürşid-i kâmil, müslih ve mürebbinin o düsturu şudur ki: Yara yapmadan tedavi eder, menfilik ve küfriyatı zikretmeden müsbeti, hak ve hakikati ders verir. Dinsizlik ve dalaletten doğan türlü türlü ahlâksızlık ve sefahetleri bütün çıplaklığıyla teşhir etmez, onları efkâr-ı ammenin nazarları önüne sermez; tahlil ve tasvirini yapmaz. Risale-i Nur derki: "Fena şeylerle, küfriyatla meşguliyet fenadır, fenalık getirir, zihinlere bulantı verir, yara yapar, iz bırakır, vesvese verir. Batıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlâldır. Ömür kısadır, vazife çoktur. Menfilik ve pislikle alûde vaktimiz yoktur.” Bunun için Risale-i Nur, o korkunç sapkınlıkları, sefahet ve sefaleti kökünden kesecek olan ve dinsizliğin temel taşlarını parça parça eden hakaik-i Kur'aniye ve imaniyeyi tedris eder, imanı kuvvetlendirir. Hem gayr-i  meşru' bir lezzet içinde, yüz elemi gösterip hissi mağlub eder; kalb ve ruhu hissiyata mağlub olmaktan muhafaza eder. Küfür ve dalâlette bir zakkum-u cehennem tohumu olduğunu ve dünyada dahi cehennem azabları çektirdiğini; iman ve ibadette bir cennet çekirdeği ve zevki bulunduğunu; dünyada dahi bir nevi saadete nail eylediğini isbat eder. Bu suretle meseleyi kökden, esasdan hallederek imansızlık yerine imanı, sefahet ve itaatsızlığın yerine amel-i sâlih ve takvayı, ahlâksızlığın yerine ahlâk, edeb ve hayayı ikame eder, yerleştirir.

Evet Risale-i Nur: Erkân-ı imaniyeyi tahkiki bir surette ders vererek imanı tahkim ve takviye etmek esasını takib eder. İmanın zerreden şemse kadar olan derecatında terakki ettirir, imanı inkişaf ettirir. İmanın, ilmel yakîn- aynel yakîn- hakkal yakîn mertebelerine isal eder. Yüksek bir iman kuvvetine sahip kılar; marifetullah, muhabbetullah, ve mehafetullaha mazhar eder. Salâbet-i diniye ve takvâya nail eder.

Bu sırdan değilmidir ki: Nurcular dünya dinsizliğine meydan okuyan, baş tutup göğüs geren, "ölürsem şehidim, kalırsam Kur'anın hizmetkârıyım" diye iman eden, din düşmanlarına karşı din uğrunda hayatı istihkar ederek kelle koltukta, kefen koyunda.....olarak cihad eden fedailer olarak cihad-i diniye meydanlarında cevelân ediyorlar. Bu dehşetli asrın dehşetli dinsizlik ve ifsad komitelerini tir tir titretiyorlar. Onları mağlub ve mefluç bir duruma yuvarlıyorlar. Bunlarla beraber Nurcular Allah’ın hâlis, muhlis bir abdi, Resulullahın mücahid, mütedeyyin, fedakâr ve Rıza-i İlâhiyi gaye ve maksad ittihaz edinen bir ümmeti olarak ni'met-i azimesine fazl-ı İlâhî ile nail oluyorlar.

İşte Risale-i Nur dinsizlik ve dalâleti, sefahet ve ahlaksızlığı, bid'at ve gafleti, korkaklık ve mağlubiyeti ve "nemelâzımcılığı" izale edebilmek için böyle esastan, kökten, temelden işe başlamak esasını esas ittihaz eder. Zira temelleri yıpratılmış bir binanın odalarını, tamir ve tezyine çalışmak, o binanın yıkılmaması için ne derece bir faide temin edebilir? Köklerin kurumaması için, dal ve yapraklarını ilâçlayarak tedbir almaya çalışmak, o ağacın hayatına bir faide verebilirmi? İnsan saray gibi bir binadır, temelleri erkân-ı imaniyedir; insan bir şeceredir, kökü esasat-ı imaniyedir.

Nur talebeleri Risale-i Nur'un düsturları ve esasları dairesinde ve Risale-i Nur'un meslek ve meşrebine uygun olarak hizmet ve hareket edebilmek için, Risale-i Nur'u, evvelâ kendi nefislerini ıslâh, ilk önce kendilerini tenvir ederek imanlarını kurtarmak için okurlar. Cihan değerinde değerler taşıdığına bedihi bir surette gördükleri ve idrak ettikleri bu feyyaz ve nurefşan Nur tahsiline sebatla devam ederler. Bununla beraber ve müvazi olarak da Nur Risalelerinin  neşir ve tamimine hizmet ederler. Risale-i Nur'un neşrini gaye-i hayat edinirler.

Risale-i Nur'un neşir hizmetine gelince: Üstadımız Merhum Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Risale-i Nur'la Kur'an ve iman hizmet mesleğinde azami ihlâsı esas tutmuştur. Buna mazhar olabilmek için de bütün meşru maddi, mânevi lezzetleri ve menfaatleri terk etmiştir. Feragat ve fedakârlıkta azamî bir derecede istisna teşkil etmiştir. Risale-i Nur benim malım değil, Kur'anın malıdır demiştir. Diğer müellif ve müfessirlere muhalif olarak eserlerinden maddi gelir ve servet temin etmemiştir.

Eserlerine; Risale-i Nur'un neşriyatını kendi kendine idare ve idame ettirecek derecede fiatlar koydurmuştur. "Ucuz alan ucuz bakar" kaidesiyle reklâm metaı, propaganda malı gibi eserin izzet-i ilmiyesini rencide edecek düşük fiat konulmamasına daima itina ve hassasiyet göstermiştir. Risale-i Nur'un fiatı ne benim, ne başkasının malıdır. Risale-i Nur'un fiatı, Risale-i Nur'un ve hizmetinindir demiştir.....

Hayatını Risale-i Nur'a vakfedenlere günde otuzar kuruş tayin vermiş, kendisinin vefatından sonra da aynı tarzda tayin verilmesini vasiyet etmiştir. Benim hakkımda talebe tayini kadardır demiş. Bütün ömrü boyunca azami iktisad ve kanaat ve istiğna düsturlarına riayet etmiştir. Azamî bir zühd ve azamî bir takva ile basit ve fakirane ölmeyecek derecedeki bir zaruretle imrar-ı hayat etmiştir. Risale-i Nur'un neşrini de aynen kendi düsturlarına bağlı kalacak olan ve bağlı olan talebe ve hizmetkârlarına tevdi etmiştir. Vefatından az evvelki seyahatlarında Nur'un neşir merkezlerine gitmiş, Nur'un naşirlerine âlem-i İslâm vüs'atinde talimatlar vermiştir. Evvelce bizzat tayin ve tensib buyurduğu Nur naşirleri ve hâdimlerinden müteşekkil ehl-i hizmet ve şura hey'etinin muvaffakiyetlerini, hizmet-i Nuriyedeki ihlâs ve sadakatlarını tebrik ve te'yid buyurmuştur. Hizmetlerinin makbuliyetlerini te'yid ve hatt-ı hareketlerini tasvib ve hizmete teşvik ve teşci etmiştir. Vefatından sonra da tavzif edilen o talebeler ve şura hey'eti hizmeti devam ettirmişlerdir. Ve kıyamete kadar da nesilden nesile devredilerek devam edecektir. Fakat; dessas ve cessas dinsizlerin, şeytanlara taş çıkartan şeytanetlerinin şerrinden Risale-i Nur hizmeti ve talebelerinin mahfuz kalmaları için Hazret-i Üstad Nur neşriyatının tedbir ve tedvirlerini ve bu şura ve hey'etini şayi etmemiş ve mahrem tutmuştur.

Risale-i Nur'a hayatını vakfeden Nur talebeleri vardır ve olacaktır. Hem çoğalmaktadır. Bunlar mücerreddir, yalnız hizmet-i Nuriye ile iştigal ederler, bunların şahsi gelirleri vardır, iktisad ve kanaat dairesinde idare olunurlar. Merhum Üstadımız Bediüzzaman hazretleri diyor ki: "Ben fedakârlığa çok ehemmiyet veriyorum. Kalbdeki fedakârlık manyetizma gibi tesir eder. İnşaallah Nur'un fedakâr dairesi inkişaf edecektir."

Risale-i Nur ve talebelerinin muarız ve düşmanları olan dinsiz cereyanların kaza ve köylere kadar yayılan sinsi ve vicdansız gizli adamları Nur talebelerini çeşitli iftiralara giriftar etmek isterler. Ehl-i imanı, suret-i hakdan görünerek aldatmaya çalışırlar. Kardeşi kardeşle çarpıştırmak gibi çeşitli plânlar ve entrikalar çevirirler. Nur talebelerinin sarsılmayan harikulâde tesanüdlerini gevşetmek, aralarına soğukluk verebilmek için gayet şeytancasına, sinsi bir tarzda faaliyet gösterirler. Ta ki: Nur talebeleri sarsılsın, fütura düşsün, iftira ve ittihamın ızdırabından hizmeti terk etsin diye.... Fakat; heyhat! Şimdiye kadar o vicdansızlar, bu gibi su-i kasdlarında muvaffak olamadıkları gibi; bundan sonrada inşaallah muvaffak olamayacaklar. Nurcuları birbirlerine daha fazla sarılmasına, kaynaşıp sevişmesine, tesanüd ve ittihadın ziyadeleşmesine sebeb olacaklardır. Zira, Nur talebelerinin Üstadları Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine olan teslimiyet ve itimadları emsalsiz bir hususiyet teşkil eder. Nur talebeleri, Üstadlarının muvazzaf kıldığı ve hizmeti tevdi buyurduğu canlarını, evlâd ve iyallerini hizmet uğrunda feda edercesine fedakârane ve azılı düşmanlardan en tehlikeli günlerde dahi korkmayarak cansiperane hizmet gören Nur naşirlerine hüsn-ü zan ve itimad beslerler. Bunu, hizmetin selâmet ve emniyeti için en kudsi ve elzem bir hatt-ı hareket telâkki ederler. Uhuvvet ve ihlâs risalelerini sık sık okuyarak Nur kardeşliğine ve hizmete zarar verecek söz ve hallerden kendilerini daima muhafaza ederler. Buna çok dikkat ve titizlik gösterirler. Yakından, uzaktan, dosttan ve düşmandan gelen iftira ve dedikoduları bastırıp sustururlar. Her fena haberde muhakkak dinsiz düşmanların parmağı olduğunu bilirler. Uyanık olurlar. Risale-i Nur Şakirdlerinin meşgul olduğu vazife ruy-i zeminde en muazzam mesailden daha büyüktür. Elbette böyle dünyayı ve kâinatı alakalandıran umumi ve büyük himmette çalışanları hased edenler, kıskananlar, çekemeyenler olacak. Elbette büyük dini hizmette olanların büyük düşmanları muarızları ve muterizleri bulunacaktır. Elbette onlar iftira ve dedikodulara kulak asmazlar, onlara kapılmazlar. İftiralara hakikat rengi vermeye çalışan düşmanların veya komunistlerin ekmeklerine yağ süren, safdil ve safderunları dinlemezler. Bilâkis dedikoducuları suçlu görerek onları mahkum ve mahcup ederler ve derler ki: "Bizim vazifemiz okumak, okutmak, okumak çığırını açmaktır, hizmettir. Dinsizlerin hücumu hengamında ehl-i hizmeti müdafaa ve muhafaza ederek şefkatle perverde olurlar. Acaba dünyanın hangi bir yerinde böyle muvahid ve müttehid bir kitle-i azime mevcuttur.

Din düşmanlarının planlariyle maddi menfaat ittihamiyle mahkemeye sevk edilen bazı Nurculardan bir Nur talebesinin Nur kardeşlerine de tercüman olarak yaptığı müdafaadan bir kısmını takdim ediyoruz ki, sizler de Risale-i Nur'un neşir hizmeti şeklini etraflıca anlamış ve ona göre hizmette bulunmuş olacaksınız.

Muhterem Heyet-i hâkime! Risale-i Nur kitablarının müellifi Bediüzzaman Said Nursidir. Bediüzzaman bütün ömrü boyunca iman ve İslâmiyete ücretsiz olarak hizmet eden ve ücretini yalnız Allah’dan bekleyen ve sırf rıza-i İlâhi için dine hizmet etmiş olan bir müfessir-i Kur'andır. Bediüzzaman Said Nursi fahri olarak Kur'anın dellallığını yapan ve hakaik-i Kur'aniyeyi Türkiye’ye ve cihana yaymış olan, hediye kabul etmemeyi düstur-u hayat edinen ve eserleri ile şahsi servet toplamayan, eser ve kelâm-ı mutlak bir itimada mazhar olan ender ve namdar bir İslâm müellifidir. Böyle olduğu da vefat ettiği ana kadar bütün hayatının şehadetiyle milletce ve adliyelerce mâlum ve müsellemdir.

Bediüzzaman vefat etti, dünyalık bir göz evi, bir dönüm tarlası bile kalmadı. Halbu ki onun eseri olan Risale-i Nur kırk sene zarfında yüzbinler nüsha neşredildi. Büyük bir rağbet ve revâca mazhar oldu. Âlimi, münevveri, talebesi, profesörü, askeri, zabiti, avamı havassı; her tabaka-i insaniye o eserleri büyük bir şevk ve vech ile okuyup istifade etti. Acaba böyle misilsiz parlak bir eserin müellifinde bir menfaat kaygusu olsa idi vefatında milyonlarca liralık bir servet varislerine kalmayacakmıydı? Alenen bilindi ve adliyece sabit olundu ki: vârisine kalan meblağ (15) (Onbeş) lira nakit para ile elbise, çamaşır, yorgan, yastık, şemsiye, ibrik gibi eşyalardan ibarettir.

Bediüzzaman Said Nursi’nin (RA) Risale-i Nur eserleri müştakları tarafından yirmibeş sene el yazısı ile neşredildi. Böyle tarihte benzeri görülmemiş ağır şerait içinde bir neşriyat ancak ve ancak Allah rızasını tahsil yolunda imana hizmet etmek aşkiyle yapılabilir. Bu İlâhi aşıklardır ki: yüz otuz parçadan mürekkeb Risale-i Nur Külliyatı binlerce nüsha yazılarak Anadolu sathına yayıldı. Bediüzzamanın eserlerini okuyanlar da onun hârika bir ihlâsa malik müellifi gibi ona sadece uhrevi bir gaye ile hizmet ettiler. Sonra Risale-i Nur kitabları matbaalarda bastırıldı. Onun neşir ve hizmetinde çalışanlar maddi bir menfaat kaygusuna asla tenezzül etmedi. Kendi bastırdıkları kitabları kendi paraları ile satın aldılar. Müellifinin hediyesi olarak dahi kitab temin etmediler. Rıza-i İlâhi yolundaki azamî ihlâsımız zedelenmesin, ebedî âhiretin baki semerelerini fâni dünyada fâni bir surette yemiş olmayalım, ahiret kazancımızdan noksanlık yapmış bulunmayalım diye maddi bir karşılıkdan müstağni olarak çalıştılar. Görülüyor ki, Risale-i Nur’un te'lifi anından bu güne kadar olan neşriyat safahatında hâkim olan ruh ve esas yalnız ve yalnız Allah rızası için imana hizmet etmek prensibidir.

Bütün maruzatımızın mücerred iddialardan ibaret olmadığını bir çok mahkemelerle beraber Ankara ağır ceza mahkemesinin derin tedkikat ve geniş tahkikatiyle tesbit edilmiş müdellel ve berrak bir durumun noksan bir ifadesi olduğunu arzetmek isteriz.

Muhterem Hâkimler; Risale-i Nur eserlerinin muazzam bir kitle tarafından iştiyakla ve itimadla okunarak neşriyatının Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika’ya kadar inkişaf etmesinin çok amillerinden en birincisi işte bu sırr-ı azimdir. Yani hiç bir maddi menfaat fikri olmadan Allah için, iman ve İslâmiyete hizmet etmektir. İşte biz de imanımızı kurtarmak ve Kur'anın cadde-i kübrasında ilerlemek için o parlak eserleri okuduk. Risale-i Nur'la İman ve İslâmiyete hizmet etmeyi en kudsi bir maksad ve en yüksek bir gaye olarak kendimize seçtik. Hayatımızı Risale-i Nur'a vakfettik. Bu yüksek maksadımızda değil maddi kazanç temin etmek, bilâkis eğer servetimiz olsa idi bu gaye-i hayatımız uğrunda feda edecektik.

Risale-i Nur'la mukaddes dinimize hizmet etmek öyle kudsi, öyle zevkli ve öyle bir fazilettir ki, bu uğurda sarf edilen emeklerin mukabili bu dünyada beklenmez. Ömürlerini bu ulvi hizmete vakf edenlerin ruhlarına Rahmet-i İlâhî öyle İlâhî bir lezzet, öyle İlâhî bir zevk ve şevk veriyor ki, bu mazhariyete erişenler artık başka bir ücret ve zevk aramaya kendilerinde ihtiyaç hissetmiyorlar.  Şu muvakkat dünyada Rıza-i İlâhî uğrunda imana hizmet aşkının tevlid ettiği bu manevi zevkten başka bir zevk tanımıyorlar; hem tanımak da istemiyorlar.

Evet adaletperver hâkimler: Şunu kat'iyyetle ifade ederiz ki: Risale-i Nur'la Kur'ana ve imana hizmet etmenin mukabilinde dünyalar dolusu maddi servetler verilse yine bu dinî hizmetin karşılığı olamaz. Bu mukaddes, bu ezelî ve ebedî gaye uğrunda harcanan emeklere hiç bir maddi kıymet ücret olamaz.

İşte Risale-i Nur'la tenevvür edenlerin dine hizmetteki tutum ve durumları budur. İnsanı insan eden bu niyet-i halise değil midir? Maddenin esiri olanlar, güya ebedî dünyada kalacaklarmış gibi her şeyi madde ile değerlendirenler ne kadar maddeye hasr-ı nazar ederlerse etsiler, Risale-i Nur şakirdlerini ne zamana kadar kendi görüşlerine kıyas ederlerse etsinler...... Onlar hakkında ne kadar iftiralar yapacaklarsa yapsınlar, Risale-i Nur'un hizmet ve neşriyatında böyle hâlisane hizmet edenler ebede kadar devam edecektir. Sırf rıza-i İlâhi için yalnız ve yalnız fazilet için çalışmayı bilmiyenler bu mukaddes iman hizmetinin kıymetini elbette idrak edemezler. O cevvalâne faaliyetteki mânevi ve İlâhi hazzı duyamazlar. Elbette onlar bizlere iftiralar yağdıracaktır. O iftira ve ittihamlarda hizmetimize sadakatla devam etmek için elbette bize bir kamçı tesiri yapacaktır.

Evet Hakaik-i Kur'aniyeyi ondört asırdır aktar-ı cihana neşrede gelmekte olan her asırdaki hizb-ül Kur'anın cihandeğer muvaffakiyetindeki en birinci saik yalnız ve yalnız hak ve hakikat için hizmet etmiş olmalarıdır. İşte yirminci asırda da mağlub olmaz bir hizb-ül Kur'an vücuda getiren Risale-i Nur'un o kadar ağır şerait içinde dünya dinsizliğine karşı tarihî zaferi ve galibiyeti onun müellifi olan Bediüzzaman’daki İlâhî bir aşk ve vecd içindeki misilsiz bir fedakârlık ve feragat-ı nefsiyedendir.

Muhterem Hey'et!

Bediüzzaman Said Nursi’nin (RA) Risale-i Nur'la imana hizmet eden Nur talebelerine evvelce yazdığı mektubdan bir parçayı okuyacağız. Nur talebeleri gibi biz de bu kıymettar mektubdaki dersi kendimize düstur edindiğimiz için kalbimizi fetheden ve ruhumuzu meftun kılan bu derse sadık kalarak Risale-i Nur'a hizmet etmiş olduğumuzu hürmetlerimizle arz ederiz.

"Aziz sıddık kardeşlerim.

Bu zamanda avam-ı mü'mininin itimad etmesi ve iman hakıkatlarını tereddütsüz alması için öyle muallimler lâzım ki, değil dünya menfaatlarını, belki âhiret mefaatlarını dahi ehl-i imanın menfaat-ı uhreviyesine feda ederek o ders-i imanîde her cihetle şahsî faidelerini düşünmeyip yalnız ve yalnız hakikatlara riza-i İlâhî, aşk-ı hakikat ve hizmet-i imaniyedeki hak ve hakkaniyet için çalışsın. Ta her muhtaç, delilsiz kanaat edebilsin; bizi kandiriyor demesin. Ve hakikat pek çok kuvvetli olduğunu ve hiç bir cihette sarsılmadığını ve hiç bir şeye alet olmadığını bilsin, tâ imanı kuvvetlensin ve o ders ayn-ı hakikattır desin, vesvese ve şüpheleri zail olsun".

Said Nursî

Muhterem  hey'et!

Eğer farz-ı muhal olarak Allah etmesin, biz Risale-i Nur naşirleri Risale-i Nur'dan maddi menfaat temini için çalışmışsak, çalışıyorsak, çalışacaksak ve böyle bir cinayeti işliyeceksek Rabb-ı Rahimimizden niyaz ediyoruz ki, O anda ruhumuzu kabzetsin, ve umum Nurcularda bu duaya amin desin. Onlarda böyle dua etsin. Allah da bu hizmette Allah için hizmet edecek Nur talebelerini versin. Üstad-ı Necibimiz Bediüzzaman Said Nursi’nin ulvî ve kudsî meslek ve meşrebine itaat edecek Nur şakirdleri gelsin.

 Tahiri, Sungur, Hüsnü, Bayram, Zübeyir.

 

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık