DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

ÜÇ MEHDİ İDDİASI1

İnternete kadar sokulan garib bir iddia. Yani üç Mehdi varmış. Bunun birincisi iman müceddidi Bediüzzaman olup ve bir asırlık devresi bitip ikinci Mehdi devresi içinde imişiz vesaire...

Bu iddianın Risale-i Nur’a dayanan hiçbir delili olmayıp belli bir maksadı hedefleyen bir zihniyetin tekellüflü bir te’vilidir.

Halbuki Risale-i Nur eserlerinde bu iddianın çürüklüğü apaçıktır. Çünkü: İman, hayat ve şeri'at olarak tabir edilen üç mesele, Risale-i Nur’da açıkça beyan edilmişir. Şöyle ki:

“Çok defa mektublarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Âl-i Resul'ün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cem'iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun (yani Mehdi-i Âl-i Resulün) üç büyük vazifesi olacak: (Yani Mehdiyet cereyanını temsil edecek. Vazifeyi, vazifedarlar heyetleri yürütecek.)

Birincisi: (Esbab şirki karışık olan) Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyyun ve tabiiyyun taunu, (yani inkârcılık anlayışı) beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. (Kâinat hakikatlarıına dayanan tahkiki imanı neşrederek) Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdi'nin (temsil ettiği)o vazifesini bizzât kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünki hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) cihetindeki saltanatı, (yani İslâm dünyasını idare etmek hâkimiyeti) onun ile (yani tahkiki imanı keşif ile) iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi (tahkiki imanın keşfini) ondan evvel (siyasî Mehdiyet hareketinden önce) bir taife bir cihette görecek.(İman hizmeti heyeti dar dairede te’lif ve neşredecek.) O zât, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.(Yani geniş dairede tebliğ ve tedris yaptıracak) Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. (Haslar dairesidir.) Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.”

Bu parağrafta açıkça görülüyor ki, Mehdiyetin hakikatı ve asliyeti olan birinci iman hizmeti ve heyeti, o geniş hâkimiyet devresinde de bulunuyor ve iddia edildiği gibi son bulmuyor.

Malum üç vazifeyi vazifedarlariyle beraber temsil eden geniş dairede gelecek Mehdinin,

İkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) (Yani İslâm milletlerinin idare merkezi hâkimiyeti, yani hilâfet-i İslâmiye) ünvanı ile şeair-i İslâmiyeyi ihya etmektir. (Yani bid’atları izale edip, İslâm cemiyetini meydana getirmektir.) Âlem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip (Yani İslâm birliğinin kuvvetine dayanarak) beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gazab-ı İlahîden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hâdimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır.

Üçüncü Vazifesi: İnkılabat-ı zamaniye ile (geniş dairede ve zamanla ve beşerî anlayışa dayanan değişikliklerle) çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla (yürürlükten kaldırılması ile) o zât, bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve bütün ülema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmağa çalışır.” E:266

Keza Üstad Bediüzzaman Risale-i Nur’un bu asrı ve gelecek asırları tenvir edeceğini açıkça beyan ederken Nurun vazifesine hatime çekmek iddiası, en azından Risale-i Nur’u me’haz tutmamak veya Nurlara sathî bakıp hayalden yürümektir.

Risale-i Nur’daki o kat’î beyanlardan bazıları şöyledir:

“Üstad, Nurların yazılmasına, teksirine çok ehemmiyet verirdi. "Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek olan bir mucize-i Kur'âniyedir." deyip, Nur'a ait hizmeti, zamanın en büyük meselesi olarak kabul eder, bu ehemmiyetle davranırdı.” T:463

“Lillahilhamd Risalet-in Nur, bu asrı belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu'cize-i Kur'aniye olduğunu çok tecrübeler ve vakıalar ile körlere de göstermiş.” K:6

“Nihayet öyle eserler vücuda geliyor ki; bu asır ve gelecek asırların bütün insanlarının imanî, İslâmî, fikrî, ruhî, kalbî, aklî ihtiyaçlarına tam cevab verecek ve kâfi gelecek Kur'anî hakikatlar ihsan ediliyor.” T:161

“Evet dinin, şeriatın ve Kur'an'ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hall ve keşfeden ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden ve Mi'rac ve haşr-i cismanî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'an hakikatlarını en mütemerrid ve en muannid feylesoflara ve zındıklara karşı güneş gibi isbat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette Küre-i Arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendi ile meşgul edecek bir hakikat-ı Kur'aniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.” E:47

“Bu zamanın ve gelecek asırların Müslümanları ve bizler, Kur'an-ı Azîmüşşan'ın tefsiri olan öyle bir rehbere muhtacız ki; tahkikî iman dersleriyle, iman mertebelerinde terakki ve teâli ettirsin.” S:766

“Şimdi bir nida-yı nuranî ile hitab ederek: Artık ihtilaf yok, ittihad var. Cansızlar ve camidler devri geçmek üzeredir. Canlılar ve cazibler asrı geliyor. Susunuz, dinleyiniz! Şimdi Nur devridir ve Nur hâkimdir. Zulmette boğulan şu asrı ve gelecek asırları, Kur'andan aldığım nurumla reyyan edeceğim diyor.” Ko:88

“Bediüzzamanın azami ihlas, azami sadakat ve azami fedakarlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini nazara vermek lazım gelmektedir. Tâ ki, hizmet-i Nuriyede bulunacak Kur’an şakirdleri kıyamete kadar bu düstular muvacahesinde hareket etsinler.” Hizmet Rehberi baş kısmı

“Benim ehemmiyetsiz şahsımın kusurlarıyla beni çürütmek ve ihanetlerle nazar-ı âmmeden düşürmek; Risale-i Nur'a zarar vermez, belki bir cihette kuvvet verir. Çünki benim bir fâni dilime bedel Risale-i Nur'un yüzbin nüshalarının bâki dilleri susmaz, konuşur. Ve hâlis talebeleri, binler kuvvetli lisanlar ile o kudsî ve küllî vazife-i Nuriyeyi şimdiye kadar olduğu gibi, inşâallah kıyamete kadar devam ettirecekler.” Ş:377

“Risale-i Nur şahs-ı mânevîsi itibariyle bütün hakaikde "üstad-ı küll" hükmüne getirmiş ve topyekûn İslâmiyet hakikatlarının bir aks-i nurunu ve tecellisini Risale-i Nur şahs-ı mânevîsinde dercederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece, Risalet-i Ahmediye ve hakikat-ı Muhammediyenin câmi bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî, bir Said olarak çürümüş, erimiş; fakat mânen bütün âlem-i İslâm olarak tevellüd etmiş, beka bulmuştur. Ve tâ kıyamete kadar Risale-i Nur bâki kalacak ve daima tekemmül edecektir.” T:168

“...ehl-i imana hücum eden ehl-i dalalet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle- cem'iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi (Müslümanların kalbindeki manevî hisleri) bozuyor. Ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi (utanma gibi dinî hayatın temelini)yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an'ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyi (İslâm cemiyetinde yaşanan faziletleri) yandırıyor. Herbir müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya me'yusane çabalarken, Risale-i Nur Hızır gibi imdada yetişti. Kâinatı ihata eden son ordusunu ... gösterip ve ondan mukavemetsûz maddî, manevî imdad getirmek hizmetinde hârika bir emirber nefer olarak Âyet-ül Kübra Risalesi'ni İmam-ı Ali (R.A.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş.”K:55

Hz. Üstadın “Envâr-ı Muhammediyeyi (A.S.M.) ve maarif-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ve füyuzat-ı şem'-i İlahîyi en müşa'şa' bir şekilde parlatması ve Kur'anî ve hadîsî olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması ve hitabat-ı Nebeviyeyi (A.S.M.) ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delaletleriyle, o zât hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mir'at-ı mücellası ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikatı ve şem'-i İlahînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şübhe yoktur.” Ş:671

Yani mezkûr beyanlar, gelecek zat dahi Bediüzzamana bağlı kalacağından, Bediüzzamanın ve Risale-i Nur’un manevî riyaseti dairesinde temsilen icra ettiği müceddidiyet cereyanından başkası aranmaz diye ifade ediyor.

Keza Hz. İmam-ı Ali’nin şu niyazı da aynı meselemize bakar:

“Kaside-i Celcelutiye'sinde sarahata yakın تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا بَيَانَةً ٭ تُقَادُ سِرَاجُ السُّرْجِ سِرًّا تَنَوَّرَتْ  fıkrasıyla, o cereyanın karşısında vücudu ziyasıyla anlaşılan ve zulmetin pek şiddetli ve sisli, yakıcı dehşetine karşı sönmeyen ve gittikçe zulmeti yararak dünyayı ziyalandırmaya çalışan Risale-i Nur'a ve müellifine hususî iltifatınıاَقِدْ كَوْكَبِى بِاْلاِسْمِ نُورًا وَبَهْجَةً مَدَى الدَّهْرِ وَاْلاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ  deyip, âhirzamana kadar Risale-i Nur'un bedi' bir surette ışık vermesini ve yanmasını dua ve niyaz eden...L:447

İşte kısmen tesbit edilen mezkûr sarih beyanlar ve kat’î hükümler karşısında yine te’vile sapmak, te’vil değil tahrif olur.

Yalnız Kastamonu Lahikasında üç Mehdi değil, üç müceddiddden bahis var. Fakat herbir müceddid dahi tek şahıs değil bir şahs-ı manevîdir. Şöyle ki:

“Evet bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.

Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyledir.” K:189

İşte bu beyanatta açıkça görüldüğü üzere:

1- iman ve din için;

2-hayat-ı içtimaiye ve şeriat için;

3-hukuk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister.” Diyerek üç vazife sahasını belirlemiştir.

Yani birincisi iman hizmeti ki, yukarıda açık ifadelerle bildirildiği üzere kıyamete kadar devam edecek olan Nurun haslar dairesi olup bu daire o vazifeyi yapıyor.

İkincisi ise, ictimaî hayatta bid’aların izalesiyle şeairin ihyası vazifesine bakacak olan ictimaiyyun heyeti ve mümessili gerekiyor.

Üçüncüsü dahi, hukukî ve siyasî sahada teşri’ ve tanzim yapacak olan hukukiyyun ve siyasiyyun heyeti ve mümessili lâzımdır. Bu son iki vazifenin tahakkuku, ittihad-ı İslâmın varlığına bağlıdır.

Bu üç vazifenin her biri müstakil birer Mehdi olmayıp, üçü birden Mehdiyet cereyanını teşkil eder. Çünkü zaman cemaat ve şahs-ı manevî zamanıdır. Evet, Hz. Üstad diyor ki:

“Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acib ve komitecilik ve şahs-ı manevî-i dalaletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı manevî müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benzemez. Şahıs ne kadar da hârika olsa, şahs-ı manevîye karşı mağlub olmak kabildir. Risale-i Nur'un o cihette bir nevi müceddid olması kaviyyen muhtemel olduğundan o sıfatlar, hâşâ benim haddim değil; belki mükerrer yazdığım gibi, benim hayatım Risale-i Nur'a bir nevi çekirdek olabilir. Kur'anın feyziyle Cenab-ı Hakk'ın ihsanıyla o çekirdekten Risale-i Nur'un meyvedar, kıymetdar bir ağaç hükmüne icad-ı İlahî ile geçmesidir.” Em:152

Netice: Risale-i Nur ve iman hizmeti kıyamete kadar devam edecektir.

 

1 (Bazı yerlerde parantez içinde dikkat çeken yazılar, kitaba dahil değildir)

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık