DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

“PEDER VE MÜRŞİD ÜÇ CİHETLE ZARAR GÖRÜR” İFADESİNİN İZAHI

Hakikat Nurları’nın sonlarına yakın “Bir Düstur” başlıklı yazıda geçen “Peder ve mürşid üç cihetle zarar görür”. ifadesindeki üç zarar hakkında Külliyatta sarahat bulamadım. Ancak delâlet sayılabilecek ifadeler var. Şöyle ki:

A- Nur talebelerinin nazarlarını harice (Yani, şimdiki bazı tarikatlarda bulunan mânevî şahsi zevklere ve siyasete ve kemmiyete) dağıtır. Talebeye ve hizmete zarar verir.

Kastamonu Lâhikasında mes’ele ile alâkalı şu ifade var:

“Size yazmıştık ki, muarızlara adavetle mukabele etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar, ehl-i takva, ehl-i ilme dostane vaziyet alınız. Fakat bu noktaya dikkat ediniz ki, Risale-i Nur’un zararına ve şakirdlerinin salabet ve metanetlerine ilişecek bir tarzda daireniz içinde sokmayınız. Öyleler niyet-i halise ile girmezse, belki fütur verirler. Eğer enaniyetli ve hodfuruş ise, Risale-i Nur şakirdlerinin metanetlerini kırarlar; nazarlarını, Risale-i Nur’un haricine çekip dağıtırlar. Şimdi çok dikkat ve metanet ve ihtiyat lâzımdır.” (K:202)

B- Hariçteki mürşidin Nurcularla veya Nurcuların mürşidlerle münasebettar görünmesi, ehl-i siyaset nazarında evhama sebeb olup hizmette manialar çıkar ve ihlâsa da zarar gelir.

Osmanlıca Lem’alarda mes’elemizin geçtiği kısımda şöyle diyor:

“......Sebeb-i ittihamımız olan tarikatı en kuvvetli sebep göstermesi, zannederim bu mânasız tarikat hevesi sebebiyet vermiştir. Burada bu tevkifimizin en kuvvetli sebebi bu bazı safdillerin hevesinden ve benimle de münasebetleri tarikat süsü verdiğinden tahmin ederim.” (Osmanlıca Lem’alar.)

Ve yine Kastamonu Lahikasında şu izahat vardır:

“Bir hâdise hem insan eli, hem kader müdahalesi olduğundan; insan zahiri sebebe bakıp bazen haksız hükmedip, zulmeder. Kader, o musibetin gizli sebebine baktığı için adalet eder” diye, Risale-i Nur’da bir kaide-i esasiyedir.

Hem şimdiye kadar Risale-i Nur’un başına gelen hâdiselerde bir dest-i inayet, bir vechi rahmet bulunduğu tecrübelerle sabittir.

Bu iki cihetten kalbden bir sual çıktı: “Acaba Nur hakkındaki bu yeni İstanbul hadisesinde cech-i adalet ve rahmet nedir?” Hatıra böyle bir cevab geldi ki:

Risale-i Nur’a ehl-i ilim ve ehl-i dikkati ciddiyetle bakmaya ve tedkik etmeye sevketti. Elbette Risale-i Nur’u tetkik eden bir âlim, insafı varsa tarafdar olur. Ve Risale-i Nur ulema dairesinde ve İstanbul afakında tezahür edecek. İşte vech-i rahmet ve inayet!

Amma kader-i İlâhinin vech-i adaleti şudur ki:

Risale-i Nur’un hakikatıyla ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsiyle tezahür eden fevkalâde imanî hizmetlerin ehemmiyetli bir kısmını bîçare tercümanına vermek ve ehl-i dünya ve ehl-i siyaset ve avamın nazarında birinci derece ve hakikat nazarında, imana nisbeten ancak onuncu derecede bulunan siyaset-i islâmiye ve hayat-ı içtimaiye-i ümmete dair hizmeti, kâinatta en büyük mes’ele ve vazife ve hizmet olan hakaik-i imaniyenin çalışmasına racih gördüklerinden; o tercümana karşı arkadaşlarının pek ziyade hüsn-ü zanları ehl-i siyaset, inkılabcı bir siyaset-i İslâmiye fikrini vermek cihetinde, Risale-i Nur’a karşı hayat-ı içtimaiye noktasında cephe almak ve fütuhatına mani’ olmak pek kuvvetli ihtimali vardı. Bunda hem hata hem zarar büyüktür. Kader-i İlâhî, bu yanlışı tashih etmek ve o ihtimali izale etmek ve öyle ümid besleyenlerin ümidlerini ta’dil etmek için, en ziyade öyle cihetlerde yardım ve iltihaka koşacak olan ülemadan ve sâdâttan ve meşayihten ve ashabdan ve hemşehriden birisini muariz çıkardı; o ifrati ta’dil edip adalet etti. “Size kâinatın en büyük mes’elesi olan iman hizmeti yeter.” diye bizi merhametkârane o hâdiseye mahkum eyledi. Sonra Lillâhilhamd, o muarızı susturdu; o ateşi söndürdü. Fakat münafıklar söndürmemek için çalışıyorlar.” (K:193)

“C- Bilmeyerek ehl-i dalalete yardım etmek tehlikesinin bulunmasıdır ki, Kastamonu Lahikasında şöyle temas ediliyor:

Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarîkat ve sofî meşreb zatlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarîkattan gelen sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlemesine çalışmakve şakirdlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enaniyetini tam bir havuz kazanmak için o dairedeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir ve elzemdir. Yoksa başka bir çığır açmakla hem o zarar eder, hem bu müstakim ve metin cadde-i Kur’aniyeye bilmiyerek zarar verir, belki zındıkaya bilmiyerek bir nev’i yardin hesabına geçer.(St:78)

Demek hariçtekilerle meşgul olmamak lâzım geliyor. Samimi olarak Nur’dan istifade ederlerse müstesna.

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık