بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
NEŞRİYAT HİZMETİ1
“Hüsrev’i tashihte ve tevzi'de ve tedbirde ve muhaberede ve Nurların neşir ve yetiştirmesinde tebrik ve muvaffakiyetine dua ederiz. Bu ehemmiyetli vazifelerle beraber; yine o şirin ve parlak kaleminin yazılarını çok nüshalarda görüyoruz; hem müstakil nüshaları da yazıyor, mektubundan anlıyorum.” (E:170)
“Semavî musibet ise: İhtikâr neticesinde, hayat ve yaşamak hissi, hissiyat-ı diniyeye galebe çalıp, ekser nâs midesini, maişetini daima düşünüyor. Hattâ ekser fukara kısmından olan Risale-i Nur talebeleri, bu musibete karşı çabalamak mecburiyetiyle hakikî ve en mühim vazifesi olan neşir hizmetini bırakmağa mecbur oluyor.” (K:198)
“Asrımızda kâinat fenleri ve maddî ilimler revaçta olup, yeni yetişen nesiller bu ilim ve fenleri okudukları; hem tabiiyyun ve maddiyyunun din ve maneviyat aleyhindeki neşriyatı; hem küfr-ü mutlak cereyanı ki, hiçbir din ve maneviyatı tanımayan ve Allah'a iman hakikatına karşı muaraza ederek dinsizliği neşreden, İslâmî fikri zedeleyen ve bütün beşeriyeti tehdid eden, yeni nesillere ve gençliğe imansızlık fikr-i küfrîsini aşılamak isteyen kitab, broşür, gazete gibi neşir vasıtalarının İslâm ve iman düşmanlarınca ön plâna alındığı böyle acib ve dehşetli bir zamanda elbette Risale-i Nur'a, okunmasına, neşredilmesine şiddetle ihtiyaç ve zaruret var.” (B:7)
“Afyon hapsinden sonra hizmet-i Nuriye nasıl cereyan etti?
Isparta'da, teksir makinesiyle Nur Mecmualarının neşrine devam ediliyordu. Üstad, yine âdeti vechile tashihat ile meşguldü. Yalnız hapisden sonra hizmet-i Nuriyye birkaç kısma inkısam etmişti; yalnız teksir ile ve el yazısı ile neşre münhasır olmuyordu. Bu zamanlardaki hizmet safhaları şu suretle ifade olunabilir:
1- Muhtelif vilâyet, kasaba ve köylerdeki Nur Talebeleri, bulundukları muhitlerinde Nurları okumak, yazmak, okutmak ve neşrine çalışmak..
2- Isparta ve İnebolu'da, teksir makinesiyle Nur Risalelerinin mecmualar halinde teksiri ve etrafa neşri..
3- Ankara ve İstanbul'da, muhtelif halk tabakaları arasında, hususan üniversite ve diğer mekteb talebeleri, gençler, memurlar ve hanımlar arasında Nurların yayılması, okunması, Risale-i Nur davasına çokların yakın manevi alâkaları. Bunlardan halis fedakârlar ve îman hâdimlerinin çıkması. Nur-u imanın, bu iki büyük merkezde hararetle inkişafı..
4- Kitabların iadesi ve yeniden bazı yerlerde Nurlara ve talebelerine ilişmek, dolayısiyle resmî makamlarla münasebet. Risale-i Nurun, vatan ve milletin, nesl-i âtinin saadetine vesîlesi cihetinin duyurulması.. isbat edilmesi.. yeni Türk Hükûmetinin, Kur'anın bu yeni ve ekmel Nuruna takdirle bakması. En modern neşir vasıtasiyle hem Anadoluya, hem Âlem-i İslâma ve insaniyete duyurulmasının temini..
5- Şark Vilâyetlerinde Risale-i Nurun intişarı..
İşte, Said Nursî, Afyon Hapsinden tahliye edilip Emirdağı'na geldiği zaman, nazarındaki hizmet safhaları bu surette idi ve merkez-i hükûmetle de hizmet itibariyle alâkadardı. Bu zamana kadar Nur hizmeti, ancak risalelerin yazılıp çoğaltılmasına münhasırdı. Üstad, ta Barladan beri daima has talebeleriyle, Nurların neşrine çalışanlarla görüşmüş, onları hizmetlerinden dolayı tebrik ve teşci etmişdi. Bu tarihten sonra mektebliler ve memurlar Nurlara müteveccih oldular. Nur hizmetini hayatlarının gayesi addeden ve bu hizmetle vatan, millet ve İslâmiyete en büyük faydayı temin eden talebeler meydana çıkarak hizmete başladılar.” (T:613)
“Evvelâ: Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Te'lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim.” (E:139)
“Risale-i Nur'un tekmil ve izahı ve haşiyelerle beyanı ve isbatı size tevdi' edilmiş tahmin ediyorum. Bir emaresi de şudur ki; bu sene çok defa ihtar edilen hakikatleri kaydetmek için teşebbüs ettim ise de çalıştırılamadım.
Evet Risale-i Nur size mükemmel bir me'haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur'an kelâmullah olduğuna ve i'cazî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem'edilse ve hâkeza.. mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir. Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşâallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve talim ile, belki Yirmibeşinci ve Otuzikinci mektubları te'lif ile ve Dokuzuncu Şua'ın Dokuz Makamını tekmil ile ve Risale-i Nur'u tanzim ve tertib ve tefsir ve tashih ile devam edecek.” (K: 56)
“Hazret-i Üstad Kastamonuda iken, Ispartadaki talebeleriyle dâima alâkadar idi. O, izn-i İlâhî ile biliyordu ki; Risale-i Nuru dünyaya ilân ve neşredecek fedakârlardan ve nâşirlerden kısm-ı âzamı Ispartadan çıkacak.. veya Isparta merkezindeki hizmet ile bu büyük vazife ifa edilecek.
Risale-i Nur Şâkirdleri, sevgili Üstadlarının hal ve istirahatiyle çok alâkadardırlar. Müşfik Üstadlarından ve Nurcu kardeşlerinin Risale-i Nur hizmetlerinden sık sık haber almayı arzu ederler.
Bediüzzaman Said Nursî, yirmi yedi sene zarfında, Nur Talebelerine hitaben ilmî, îmanî, İslâmî mevzularda ve hizmet-i îmaniyeye dâir bazı mektuplar yazmıştır. Nur Talebeleri de, çok müştak oldukları bu mektubları el yazılariyle çoğaltarak neşretmişlerdir. Din düşmanlarının, postahanelerden Nur Risalelerini ve mektuplarını göndermeyi yasak edecek dereceye varan şiddetli tazyikatları zamanında bu mektupları ve Nur risalelerini, Nur Talebeleri köyden köye, kasabadan kasabaya, vilâyetten vilâyete götürmüşlerdir. Hatta kendi aralarında "Nur Postacıları" meydana getirmişlerdir. Bütün ruh u canlariyle gönüllü olan bu Nur Postacıları, bu hizmetin en kudsî bir vazife olduğuna inanmışlardır. Gayet ehemmiyetli ve hakikatlı olduğu kadar gayet güzel olan ve Risale-i Nurun "Lâhika Mektupları" ismini alan bu mektuplar, Nur Talebelerinin ruhî bir çok ihtiyaçlarını tatmin etmiştir. Hem Risale-i Nur Talebelerine Kur'an ve îman hizmetinde birer rehber hükmüne geçmiş; hem İslâmiyet düşmanlarının bütün bütün yalan ve uydurma propagandalarına aldanmamak ve intibah vermek hususunda uyandırıcı bir tesir husule getirmiştir. Ve bu suretle de, dinsizliğin o muvakkat şa'şaalı saltanatı devrinde -çok kimselerin ümidsizliğe ve atalete düşürüldüğü o karanlık günlerde- kalblere inşirah ve sürur vermiş ve iman hizmeti için faaliyet aşkını yerleştirmiştir. Ve böylece müminleri yeisden kurtarıp, İslâmiyetin, Risale-i Nurla istikbaldeki parlak zaferlerine işaretler edip müjdeler vermiştir.
Evet, o nûranî Lâhika Mektupları ki; ruhları, kalbleri cezb ve fetheden, akılları teshir eden hakikatlarla doludur. Bu Lâhika Mektuplarından bazıları ileride yeri geldikçe dercedilecektir. Hazret-i Üstadın Kastamonudaki hayatına dâir malûmatı, Kastamonudan yazdığı mektupların bir kısmından bazı parçalar almakla ve oradaki hâlis ve sâdık Nur Talebelerinin mektuplarından birkaç mektubu bu tarihçeye idhâl etmek suretiyle takdim ediyoruz. Aşağıda yazılan mektublar beşyüz sahifeden ziyade olan Kastamonu Lâhikasından Üstadın, Kastamonudan Ispartadaki talebelerine gönderdiği mektuplarından beş-on mektuptur. Bu mektublarda Hazret-i Üstad, talebelerine, el yazısiyle risaleleri yazmalarının, neşretmelerinin ehemmiyetini; Risale-i Nur Talebelerinin şimdilik cüz'î gibi görünen hizmetlerinin, hakikatta, kâinatta en muazzam mes'ele olduğunu ve bir gün bu memlekette Risale-i Nurun nuriyle geniş çapta fütuhat olacağını müjdelemekte, Risale-i Nurun dairesinin ve neşriyatının temellerini, esaslarını vaz ve tahkim etmektedir.” (T:282)
“Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bayram tebrikiyle beraber herbirinizi derecesine göre birer Said ve birer vârisim ve benim yerimde Nurların birer bekçi muhafızı olarak, manevî bir hatıraya binaen kabul ettiğimi haber verdiğim gibi şimdi de size beyan ediyorum. Madem haddimden çok ziyade hüsn-ü zannınızla bana ulûm-u imaniye ve hizmet-i Kur'aniyede bir üstadlık vermişsiniz. Ben de herbirinize derecesine nisbeten eski zaman üstadlarının icazet almaya lâyık olan talebelerine icazet-i ilmiyeyi verdikleri misillü icazet veriyorum. Ve bütün kanaatımla ve ruh u canımla sizi tebrik ediyorum. İnşâallah şimdiye kadar sadakat ve ihlas dairesinde fevkalâde neşr-i envâr ettiğiniz gibi daha parlak devam edip bu âciz, zaîf, mütekaid Said bedeline binler muktedir, kuvvetli vazifeperver Said'ler olursunuz.” (Em:6)
“Neşr-i envâr-ı Kur'aniyedeki muvaffakıyetin ve gayretin ve şevkin, bir ikram-ı İlahîdir, belki bir keramet-i Kur'aniyedir bir inayet-i Rabbaniyedir. Sizi tebrik ediyorum.” (M:32)
“Kur'an-ı Hakîm'in hakikî müfessiri olan Risale-i Nur ve eczaları, bu zulümatlı perdelerin altından kendilerini gösterip neşr-i envâr ettikleri gibi, inşâallah bir zaman olacak zulümat perdelerini yırtarak, bütün dünyaya hitab edip, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın mu'cize-i bahiresini isbat edecektir. Cenab-ı Hak ilâ yevm-il kıyam neşr-i envâra hizmet eden hâdimlerinin teksirini ihsan buyursun. Hâfız Ali” (B:240)
“İzharına bu zamanda izin yok... Fakat madem şakirdlerin gayret ve şevk ve himmetleri şimdiye kadar matbaalara ihtiyaç bırakmamışlar. İnşâallah o kudsî hizmete devam edip, o elmas kalemler ile neşr-i envâr edecekler. Madem bütün bütün mesleğimize muhalif olan yeni hurufu, bir-iki risale için kabul ettiğimiz halde matbaacılar çekindiler, o hayr-ı azîmi kaybettiler. Siz o iki risaleyi bizim hesabımıza, kahraman kardeşlerimizden yirmi-otuz zâta tevzi' ederek, yirmi-otuz nüshayı eski hurufla yazdırınız. Yazan kalem sahiblerine daimî hasenat kazandıran o pek büyük hayrı, siz kazanınız. Eğer yeni hurufla, el makinasıyla o iki risaleden yazılmış nüshalar varsa, bize bazı nüshalar gönderiniz.” (K:212)
“Merhum Abdurrahman o mektubla pek ciddî ve samimî bir surette; dünyanın ezvakından nefret ettiğini ve en büyük maksadı bana yetişip küçüklüğünde benim ona baktığım gibi, o da ihtiyarlığımda bana hizmet etmekti. Hem dünyada benim hakikî vazifem olan neşr-i esrar-ı Kur'aniyede, muktedir kalemiyle bana yardım etmekti. Hattâ mektubunda yazıyordu: "Yirmi otuz risaleyi bana gönder, herbirisinden yirmi otuz nüsha yazıp ve yazdıracağım." diyordu. O mektub, bana dünyaya karşı kuvvetli bir ümid verdi. Deha derecesinde zekâya mâlik ve hakikî evlâdın çok fevkinde bir sadakat ve irtibatla bana hizmet edecek böyle cesur bir talebemi buldum diye; o işkenceli esareti, o kimsesizliği, o gurbeti, o ihtiyarlığı unuttum.” (L:243)
“Bir kısım kardeşlerime hususî bir mektubdur
Yazıda usanan ve ibadet ayları olan şuhur-u selâsede sair evradı, beş cihetle ibadet sayılan 2Risale-i Nur yazısına tercih eden kardeşlerime iki hadîs-i şerifin bir nüktesini söyleyeceğim.
Birincisi: يُوزَنُ مِدَادُ الْعُلَمَاءِ بِدِمَاءِ الشُّهَدَاءِ ev kema kal- Yani: "Mahşerde ülema-i hakikatın sarfettikleri mürekkeb, şehidlerin kanıyla müvazene edilir; o kıymette olur."
İkincisi: مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ ev kema kal- Yani: "Bid'aların ve dalaletlerin istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyeye ve hakikat-ı Kur'aniyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehid sevabını kazanabilir." Ey tenbellik damarıyla yazıdan usanan ve ey sofi-meşreb kardeşler! Bu iki hadîsin mecmuu gösterir ki: Böyle zamanda hakaik-i imaniyeye ve esrar-ı şeriat ve Sünnet-i Seniyeye hizmet eden mübarek hâlis kalemlerden akan siyah nur veya âb-ı hayat hükmünde olan mürekkeblerin bir dirhemi, şühedanın yüz dirhem kanı hükmünde yevm-i mahşerde size faide verebilir. Öyle ise, onu kazanmaya çalışınız.
Eğer deseniz: Hadîste "âlim" tabiri var, bir kısmımız yalnız kâtibiz.
Elcevab: Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatlı bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur şakirdlerinin bir şahs-ı manevîsi var, şübhesiz o şahs-ı manevî bu zamanın bir âlimidir. Sizin kalemleriniz ise, o şahs-ı manevînin parmaklarıdır. Kendi nokta-i nazarımda liyakatsız olduğum halde, haydi hüsn-ü zannınıza binaen bu fakire bir üstadlık ve tebaiyet noktasında bir âlim vaziyetini verdiğinizden bağlanmışsınız. Ben ümmi ve kalemsiz olduğum için, sizin kalemleriniz benim kalemim sayılır, hadîste gösterilen ecri alırsınız.
Said Nursî” (L:167)
يُوزَنُ مِدَادُ الْعُلَمَاءِ بِدِمَاءِ الشُّهَدَاءِ
مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ
Bu iki hadîs-i şeriften alınan bir ilhamla, Risale-i Nur'u yazmanın dünyevî ve uhrevî pek çok faidelerinden, Risale-i Nur'da beyan edilen ve şakirdlerinin tecrübeleriyle tasdik edilen yalnız birkaç tanesini beyan ediyoruz.
Beş türlü ibadet
1- En mühim bir mücahede olan ehl-i dalalete karşı manen mücahede etmektir.
2- Üstadına neşr-i hakikat cihetinde yardım suretiyle hizmet etmektir.
3- Müslümanlara iman cihetinde hizmet etmektir.
4- Kalemle ilmi tahsil etmektir.
5- Bazan bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen, tefekkürî olan bir ibadeti yapmaktır.
Beş türlü de dünyevî faidesi var
1- Rızıkta bereket.
2- Kalbde rahat ve sürur.
3- Maişette sühulet.
4- İşlerinde muvaffakıyet.
5- Talebelik faziletini almakla, bütün Risale-i Nur talebelerinin has dualarına hissedar olmaktır.
Kalemle Nurlara hizmet ve sadakatla talebesi olmanın iki mühim neticesi vardır:
1- Âyât-ı Kur'aniyenin işaretiyle, imanla kabre girmektir.
2- Bütün şakirdlerin manevî kazançlarına, Nur dairesindeki şirket-i maneviye sırrıyla, umum onların hasenatlarına hissedar olmaktır.
Hem bu talebesizlik zamanında, melaikelerin hürmetine mazhar olan 3 talebe-i ulûm-u diniye sınıfına dâhil olup âlem-i berzahta -talii varsa, tam muvaffak olmuşsa- Hâfız Ali ve "Meyve"de bahsi geçen meşhur talebe gibi; şüheda hayatına mazhar olmaktır.” (E:190)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
يَا اَللّٰهُ يَا رَحْمنُ يَا رَحِيمُ يَا فَرْدُ يَا حَىُّ يَا قَيُّومُ يَا حَكَمُ يَا عَدْلُ يَا قُدُّوسُ
İsm-i A'zam'ın hakkına ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın hürmetine ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın şerefine, bu Mektubat'ı bastıranları ve mübarek yardımcılarını ve Risale-i Nur talebelerini Cennet-ül Firdevs'te saadet-i ebediyeye mazhar eyle. Âmîn... Ve hizmet-i imaniye ve Kur'aniyede daima muvaffak eyle. Âmîn... Ve defter-i hasenatlarına Mektubat Mecmuasının herbir harfine mukabil bin hasene yazdır. Âmîn... Ve Nurların neşrinde sebat ve devam ve ihlas ihsan eyle. Âmîn.
Ya Erhamerrâhimîn!.. Umum Risale-i Nur şakirdlerini iki cihanda mes'ud eyle. Âmîn... İnsî ve cinnî şeytanların şerlerinden muhafaza eyle. Âmîn... Ve bu âciz ve bîçare Said'in kusuratını affeyle. Âmîn...
Umum Nur Şakirdleri namına Said Nursî” (M:524)
“Risale-i Nur’un el yazısiyle neşri senelerinde, evlerinden yedi-sekiz sene çıkmadan Risale-i Nuru yazıp neşredenler olmuştur. O zamanlar, Isparta havâlisinde, erkek, kadın, genç ve ihtiyarlardan binlerce Nur Talebesi, hattâ Nur Dershanesi olan Sav Köyü bin kalemle, senelerce Nur Risalelerini yazıp çoğaltıyorlardı. (Risale-i Nur, te'lifinden yirmi sene sonra, teksir makinesi ile neşredilmiş ve otuz beş sene sonra da matbaalarda basılmaya başlanmıştır. İnşâallah; bir zaman gelecek, Risale-i Nur külliyatı altınla yazılacak ve radyo diliyle muhtelif lisanlarda okunacak ve zemin yüzünü geniş bir dershane-i Nuriyyeye çevirecektir.)” (T:163)
“Gayet mühim ve ciddî ve hakikî bir talebem olan bir zât-ı muhterem, mütemadiyen Sözler'i yazar, neşrederdi. Müşevveş büyük bir memurun gelmesiyle ve bir hâdisenin vukuu ile; yazdığı Sözler'i sakladı, muvakkaten istinsahı da terketti. Tâ ki, ehl-i dünyadan bir zahmet görmesin ve bir sıkıntı çekmesin ve onların şerlerinden emin olsun. Halbuki o hizmet-i Kur'aniyenin muvakkaten ta'tilinden gelen bir eser-i hata olarak, bir sene mütemadiyen bin liraya mahkûmiyet gibi bir bela, gözü önüne konuldu. Ne vakit istinsaha niyet etti ve eski vaziyetine döndü; o davasından tebrie etti, lillahilhamd beraet kazandı. Fakr-ı haliyle beraber bin liradan kurtuldu.” (M:339)
“Mesmuatıma nazaran, Şemsi ve isimlerini söylemeyi münasib bulmadığımız müellifler, Zülfikar'dan ve sair Risale-i Nur'dan bazı kısımları kendi namlarına neşretmelerine razıyım ve helâl ediyorum ve memnun olurum. Onlar da Nur'un şakirdleridirler, bu surette Nurları neşrederler. Yirmi seneden beri çoklar, hattâ büyük hocalar, eserlerinde ve müellifler de Nur'un mes'elelerinden çoklarını almışlar ve alıyorlar. Hattâ değil böyle dost zâtları, belki resmî makamları bulunan ve eserler yazan ve Nurların intişarlarına taraftar olmayan ve eserleri revaç bulmak niyetiyle Nurun neşrine mani' olanları dahi helâl ediyoruz. Çünki onların men'leri başka bir tarzda ve daha faideli intişarına ve fütuhatına vesile oluyorlar. Ben hal-i hazıra bakmadığım için bilemiyorum. İstemeyerek işittim ki: Eser yazan ve Nur'dan çalan resmî büyük zâtlar diyorlar: "Risale-i Nur'u okuyabilirsiniz, başkasına vermeyiniz." Güya Nurlar onların eserlerini setrettirecek. Halbuki Nurlar, o eserlerdeki hakikatları tasdik eder, onlara kuvvet ve revaç verir. İnşâallah bir zaman onlar resmen neşrine mecbur olacaklar. Fakat İzmirli hâkimin dediği gibi, "Risale-i Nur gizlenmiyor ve başka kitablara benzemiyor ve temellük edilmiyor, nerede bulunursa bulunsun, ben Nur'dan gelmişim" der.” (E:258)
“Çok aziz, çok mübarek, çok müşfik, çok sevgili Üstadımız Efendimiz Hazretleri!
Mübarek, makbul, kıymetli mektubunuzu Diyanet Riyaseti Başkanı Ahmed Hamdi Efendi'ye teslim ettik. Sevinçler içinde mübarek mecmua ve Nurları kendi hususî kütübhanesine koydu. "İnşâallah bunları kendi öz ve has kardeşlerime okumak için vereceğim ve bu suretle tedricî tedricî neşrine çalışacağız." dedi.
Çok sevgili Üstadım Efendim! Mübarek mektubunuzdaki emirlerinizi yapacağını söyledi. "Fakat şimdi hemen birden bire bunların neşri olmaz. Ben bu eserleri has kardeşlerime okutturup, meraklılara göre ileride neşrederiz. İnşâallah tam ve parlak şekilde ileride neşrine çalışacağını" söyledi.” (Em:9)
“Darülhikmet'teki hizmeti, hep böyle şahsî teşebbüsü ile idi. Çünkü, orada müştereken iş görmek için bazı mâniler görüyordu. Onu tanıyanlar biliyorlar ki, Bediüzzaman kefenini boynuna takmış ve ölümünü göze almıştır. Onun içindir ki; Darülhikmetil-İslâmiye'de demir gibi dayandı. Ecnebi tesiratı, Darülhikmet'i kendine âlet edemedi. Yanlış fetvalara karşı, pervasızca mücadele etti. İslâmiyete muzır bir cereyan ortaya atıldığı vakit, o cereyanı kırmak için eser neşrederdi.” (T:133)
“Muallim Galib'dir (R.H.). Evet bu zât, sadıkane ve takdirkârane, risalelerin tebyizinde çok hizmet etti ve hiçbir müşkilât karşısında za'f göstermedi. Ekser günlerde geliyordu, kemal-i şevk ile dinliyordu ve istinsah ediyordu. Sonra kendine, otuz lira ücret mukabilinde umum Sözler'i ve Mektubat'ı yazdırdı. Onun maksadı, memleketinde neşretmek ve hem hemşehrilerini tenvir etmek idi. Sonra bazı düşünceler neticesinde risaleleri tasavvur ettiği gibi neşretmedi, sandığa bıraktı. Birden elîm bir hâdise yüzünden bir sene gam ve gussa çekti. Risalelerin neşri ile ona adavet edecek resmî birkaç düşmanlara bedel, zalim insafsız çok düşmanları buldu; bir kısım dostlarını kaybetti.” (L:45)
“"Tahsin'in neşrettiği Tarihçe-i Hayat yirmi büyük mecmua kadar faide verdi, fütuhat yaptı. Şimdi bir parça ilişmelerine kat'iyyen merak etmesin. Nazar-ı dikkati celbettiği için, büyük bir ilânname hükmüne geçti.
Şimdiye kadar nasılki yirmi senedir yirmi büyük mecmua perde altında intişar etmesiyle çok büyük fütuhata medar oldu. Tarihçe-i Hayat'ın da perde altında intişarı inşâallah aynı neticeyi verecek."
Sâniyen: Madem Cenab-ı Hak sizi Ankara'da Risale-i Nur'un başkumandanı olarak ihsan etmiş; Risale-i Nur'un, Kur'anın kırk vech-i i'cazından bir vechi olan nazmını beyan eden İşarat-ül İ'caz tefsirinin neşri de size müyesser oldu. O vech-i nazım yedi kısımdır. Bir kısmı tevafukattır. Tevafukatın bir nev'i de Lafza-i Celal'de görülen zahir tevafukattır.” (Em:235)
“İngiliz Anglikan Kilisesinin, Meşihat-i İslâmiyeden sorduğu altı sualine, altı tükrük mânasında verdiği mâkul ve sert cevabları, onun derece-i cesaret ve kemalât ve şecaatını fiilen göstermektedir. "Hutuvat-ı Sitte" yi neşrettiği zaman, Çanakkale'de muharebe oluyordu. İstanbul'un işgalini müteakib İngiliz Baş Kumandanına bu eser gösterilir ve Bediüzzamanın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbar edilir. O cebbar kumandan, idam karariyle vücudunu ortadan kaldırmak istedi ise de; fakat kendisine, Bediüzzaman idam edilirse, bütün Şarkî Anadolu, İngilize ebediyen adavet edeceği ve aşiretler her ne pahasına olursa olsun isyan edecekleri söylenmesi üzerine bir şey yapamaz.
İstanbul'da, İngilizler desiseleriyle Şeyh-ül-İslâmı ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeğe çalışmalarına mukabil, Bediüzzaman, "Hutuvat-ı Sitte" adlı eseri ve İstanbul'daki faaliyeti ile; İngiliz'in Âlem-i İslâm ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadoludaki Millî Kurtuluş Hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük âmillerden birisi olmuştu.” (T:138)
“Muhlis bir Nur talebesi, hapishaneden çıkarıldığı vakit; güya o kırbaçlı, falakalı, türlü türlü işkenceli hapishane, ona bir kuvvet, bir enerji kaynağı olmuş sadakat ve teyakkuzla Nur hizmetinde koşturmak için bir kırbaç tesiri yapmış gibi, üstadına daha ziyade yakınlaşır ve eskisinden daha fazla Nurlara çalışır, neşriyat yapar.
Afyon hâdisesinde, Bediüzzaman hapiste iken, muallim bir Nur talebesi, savcılıkta Risale-i Nur ve Üstadı hakkında kahramanca cevablar verdiği için, savcı kızmış. "Şimdi seni hapse atarım" diye tehdid etmiş. O İslâm fedaisi muallim de cevaben "Ben hazırım, derhal hapse gönderin" demiştir.” (S: 767)
“"Sözler"in neşrine manilerin çoğalması sizi müteessir etmesin. İnşâallah neşrettiğin miktar bir rahmete mazhar olduğu zaman, pek bereketli bir surette o nurlu çekirdekler, kesretli çiçekler açacaklar.” (M:278)
“Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakikî olarak Sözler'in neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını eda etmek, yedi kebairi işlememektir.” (M:344)
“Risale-i Nur'un bir kısım şakirdleri; idareye dokunmamak şartıyla rejim ve usûlünüzü ilmen kabul etmezse ve muhalif amel etse hattâ rejimin sahibine adavet etse, onlara kanunen ilişilmez. Risaleler ise, o gibi risalelere mahrem demişiz, neşrini men'etmişiz. Hattâ bu defa bu hâdiseye sebebiyet veren risale Kastamonu'da sekiz sene zarfında bir veya iki defa birtek nüsha birisi bana getirdi. Aynı günde kaybettirdik. Şimdi siz onu zor ile teşhir ediyorsunuz.” (Ş:350)
“Harekât-ı milliyede İstanbul'da, İngiliz ve Yunan aleyhindeki Hutuvat-ı Sitte eserimi tab' ve neşrile belki bir fırka asker kadar hizmet ettiğimi Ankara bildi ki, Mustafa Kemal şifre ile iki defa beni Ankara'ya taltif için istedi. Hattâ demişti: "Bu kahraman hoca bize lâzımdır." Demek, benim bu bayramda bu bayrağı takmak hakkımdır.” (Ş:539)
“Dinsiz komitelerin neşriyatlarının vesvese ve şübheleri neticesinde yıkılan imanları Risale-i Nur eserleri isbatçılıkla imar ediyor.” (Ş:551)
“Eğer komünistler mürekkep ve kâğıdı yok etmek imkânını da bulsalar, benim gibi birçok gençler ve büyükler fedai olup hakikat hazinesi olan Risale-i Nur'un neşri için, mümkün olsa derimizi kâğıt, kanımızı mürekkep yaptıracağız.” (Ş:552)
“Biri Türkçe diğeri Arabça iki zeyli olan bu çok mühim risale, Üstadımızın "Hutuvat-ı Sitte"yi neşri münasebetiyle taltif için Ankara'ya çağrıldığında, Ankara'da İslâm ordusunun Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içine gayet müdhiş bir zındıka fikri girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüğü hengâmda te'lif ettiği iki eserden birisidir.” (Ms:262)
“Nurların hatt-ı Kur'an'la yazılıp çoğalması, neşri ve inkişafı ve eski yazı bilmeyen gençlerin istifadesi için de, Risale-i Nur Külliyatı'ndan bazı bahislerin daktilo ile çoğaltılması hususunda şedid alâka göstermiş ve Risale-i Nur'un mahiyeti, kıymeti, deruhde ettiği kudsî vazife-i imaniyesi ve mazhariyeti; hem talebelerinin tarz-ı hizmetleri, mütecaviz dinsizler karşısında sebat ve metanetleri ve ehl-i İslâm'ın birbiri ile muamelâtında takib edecekleri ihlaslı hareketleri gibi, dâhilî ve haricî bir çok mes'elelere temas etmiştir.” (B:5)
“Hakikaten, elmas kalemli çok kıymetli kardeşlerimin âsâr-ı Nur'un cem' ve teksir ve neşrinde gösterdikleri gayret ve himmet ve sevgili üstadımıza bu kudsî vazifede yaptıkları muavenet, her türlü takdirin fevkindedir. Allahu Zülcelal cümlesinden razı olsun ve neşr-i envâr-ı Kur'aniye'de daimî muvaffakıyetlere mazhar buyursun.” (B:150)
“Din dünyaya âlet olamaz. Ve din, vasıta-i cer ve maddî menfaatı kat'iyyen kabul edemez. Hattâ Risale-i Nur'un neşriyatında, kimsenin minnetini almamak için kıymetli Üstadımı taklid ederim.” (K:49)
“Bu havalide, hakikaten ümidimin fevkinde, Risale-i Nur talebelerinden iki kahraman yetiştiler. Baba, oğul; Ahmed Nazif, Salahaddin. Bu iki zât Risale-i Nur'un neşrinde ikiyüz adam kadar çalıştıklarını görüyoruz. Ezcümle: Birisi yani oğlu, Kars'ta durup hem Van'a, hem Erzurum'a, hem Konya'ya, hem buralara -size leffen gönderdiğim mektub gibi- muhabereler ile tesirli bir surette çalışıyor; tam bir Abdurrahman'dır.” (K:202)
“Ben dedim: Madem şimdi her tarafta Nurlara kuvvetli ve kesretli eller sahib çıkıyorlar ve tam muhafaza ve neşrine çalışıyorlar, elbette ben bir parça istirahat etsem tenbellik olmaz.” (E:170)
“Mübarek, makbul, kıymetli mektubunuzu Diyanet Riyaseti Başkanı Ahmed Hamdi Efendi'ye teslim ettik. Sevinçler içinde mübarek mecmua ve Nurları kendi hususî kütübhanesine koydu. "İnşâallah bunları kendi öz ve has kardeşlerime okumak için vereceğim ve bu suretle tedricî tedricî neşrine çalışacağız." dedi.” (Em:9)
“Hâfız Ali olarak yirmi seneden beri usanmadan, sarsılmadan Nurların neşrine çalışmasını, bütün ruh u canımızla tebrik, hem onu, hem Isparta Vilayetini, hem Medreset-üz Zehra'yı tebrik ediyoruz.” (Em:12)
“Sizin Nur'un neşrindeki muvaffakıyetinizi âlem-i İslâm tebrik edip alkışlayacak. Şimdi de emareleri görünüyor ki, ezcümle bir nümunesi: Pakistan Maarif Vekili Nurlar için benim yanıma geldi, Risale-i Nur'un bir kısmını aldı. "Doksan milyon Müslümanlar içinde neşrine çalışacağım" dedi. Aldı, gitti.” (Em:53)
1 (İndeksten Tesbit)
2 Bu kıymetli mektubda Üstadımızın işaret ettiği beş nevi ibadetin kendilerinden izahını taleb ettik. Aldığımız izah aşağıya yazılmıştır.
1 - En mühim bir mücahede olan ehl-i dalalete karşı manen mücahede etmektir.
2 - Üstadına neşr-i hakikat cihetinde yardım suretiyle hizmet etmektir.
3 - Müslümanlara iman cihetinde hizmet etmektir.
4 - Kalemle ilmi tahsil etmektir.
5 - Bazan bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkürî olan ibadeti yapmaktır.
Rüşdü, Hüsrev, Re'fet
3 Bazı ehl-i keşfin kat'î müşahedesiyle sabittir.
Bu dersi indirmek için tıklayınız.