بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
SİYASÎ TERCİHTE EHVENÜŞŞER MESELESİ
Malum olduğu üzere hür rejimde seçim bir esastır. Ancak çok partili hayatta bir partiyi tercih etmek gerektiğinden hakiki müslümanın bu tercihinde manevî mesuliyete girmemesi ve pek çok aldatıcı propagandalar içinde yapacağı parti tercihinde aldanmaması önemli bir meseledir. Bunun için önce dinî kıstas ve kaidelere müracaat gerektir.
Mevcut siyasî partilerden bazılarının dinî nokta-i nazar ve kaideleri nazara almadığı ve bazıları da kısmen nazara aldığı ve diğer taraftan da parti mensublarından bazılarının iyi niyetli olup olmaması, bazıları da idarî sahadaki maharetinin yetersizliği ve haricî tesirlere çabuk aldanır olması gibi sebeblerle siyasî partilerin ve şahısların arasında tezadî farklar bulunduğu için siyasî tercihlerde dikkat gerekiyor.
Bediüzzaman Hazretlerinin ehven-üş-şer dediği Demokrat Partiye ve dolayısiyle gelecekteki bu manadaki partilere yol gösteren yazısında: Dine muhalif olup çoğunluk kazanması ihtimali bulunan partinin iktidara gelmemesi için bu partiye karşı ortaya çıkan ve kısmen de olsa dine muhalefeti olmayan ve çoğunluğu kazanacağı tahmin edilen partiyi tercih etmeyi dinî maslahat namına tavsiye eder. Yani ehvenüşşer partisinde öncelikle iki ana şart aranır. Biri, kısmen de olsa dine karşı dost oluşu, diğeri ise re’y çokluğunu kazanabilir ihtimalinde olmasıdır. Diğer siyasî tercih sebebleri de kısmen aşağıda sıralanmış tavsiyelerdir. Bu tavsiyeler hem siyasiler için hem halk için meşru ve maslahatlı değer ölçüleridir. Şöyle ki:
1- Parti başkanının mükemmel olması ve hakaik-i imaniye namına çıkması tavsiyesi..
Evet parti başkanının mükemmel olmasını, yani dine dost ve manevi değerlere hürmetkâr olmasını şart gören Bediüzzaman Hazretlerinin Halk Partisine bakan bir açıklamasında: Demokrat Parti iyi bir başkan bulsaydı Halk Partisini tamamen mağlup edeceğini bildiriyor. Halk Partisinin genel sekreterine hitab eden yazının bu kısmı aynen şöyledir:
“Sâlisen: Size karşı elbette çok cihetlerde dâhilî ve haricî muarızlar var. Ben dünya ve siyasetin haline bakmadığım için bilemiyorum. Fakat beni bu senede çok sıkıştırdıkları için mecburiyetle sebebine baktım ki, size karşı bir muarız çıkmış. Eğer o muarız mükemmel bir reis bulup hakaik-i imaniye namına çıksa idi, birden sizi mağlub ederdi. Çünki bu milletin yüzde doksanı, bin seneden beri an'ane-i İslâmiye ile, ruh ve kalb ile bağlanmış. Zahiren muhalif-i fıtratındaki emre, itaat cihetiyle serfüru' etse de kalben bağlanmaz.” (E:219)
2- Tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olmak tavsiyesi:
Yani, hürriyet-i şer’iye şu ki: Allah’ın kullarına verdiği serbestiyete ve yasaklarına beşerî anlayışlarla müdahale etmemek. Yani dinî hükümlere ittiba ile tahakkuk eden Allah’ın kulları üzerindeki hakimiyetine teslim olmak ve Allah’ın hükmettiği yerde beşerî hüküm getirmemek tavsiyesi de şöyledir:
“Eski tahribatı tamirata başlayan hakikî vatanperverler olan Demokrat namında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler, Nur ve Nurcuları takdir etmelerine çok minnetdarım. Onların muvaffakıyetine çok dua ediyorum. İnşâallah o Ahrarlar, istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer'iyeye vesile olacaklar.” (Em:20)
3- Ezan-ı Muhammedî ve din dersleri gibi şeairi ihya ederek Kur’an’a hizmet etmek ve Risale-i Nur’ların resmen serbestiyeti tavsiyesinde de şu ifadeler var:
“Demokratların zamanında madem Ezan-ı Muhammedî ve din dersleri gibi şeair-i İslâmiye ile Kur'ana hizmet ve eskilerin Kur'an zararına tahribatları tamire başlanılmış. Ve madem dinsizlerin ve masonların ve komünistlerin eserleri intişar ediyor. Elbette âlem-i İslâm'ın Mekke, Medine, Şam gibi yerlerinde büyük âlimlerin takdir ve tahsinlerine mazhar olmuş ve Diyanet Riyaseti'nde hocalara okutturulan Zülfikar, Asâ-yı Musa ve Siracünnur gibi, feylesofları susturan mübarek mecmuaları müsadere etmek, üç sene onlarla beraber binler lira kıymetinde değerli, mu'cizatlı, altun ile İsm-i Celal yazılmış, Diyanet Reisi bütün takdir ile tab'ına çalıştığı Kur'anı müsadere eden adamlar; elbette adalet ve adliye ve hakikat hesabına değil, belki komünist, masonluk hesabına bir garazkârlık ediyorlar.” (Em:24)
4- İttihad-ı İslâmın teşekkülü ile güç kazanarak menfî cereyanların tahribatını önlemek tavsiyesi ise şöyledir:
“Şimdi milletin arzusuyla şeair-i İslâmiyenin serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çare-i yegânesi; ittihad-ı İslâm cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünki komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor. Ve bu dehşetli tahrib edicilere karşı, ancak ve ancak hakikat-ı Kur'aniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmağa vesile olduğu gibi, bu vatanı istila-yı ecanibden ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur. Ve bu hakikata binaen Demokratlar bütün kuvvetleriyle bu hakikata istinad edip komünist ve masonluk cereyanına karşı vaziyet almaları zarurîdir.” Em:24
5- Dine dost partinin millî bünyede siyasî tarafgirlik hissini tahrik etmemekle beraber, asayişi bozanlara karşı adalet üzere hukukun hâkimiyetiyle devletin itibar ve otoritesini korumanın ehemmiyetini nazara veren Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:
“İslâmiyet'in pek çok kanun-u esasîsinden birisi وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى âyet-i kerimesinin hakikatıdır ki; birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes'ul olamaz. Halbuki şimdiki siyaset-i hazırada particilik tarafdarlığı ile, bir câninin yüzünden pek çok masumların zararına rıza gösteriliyor. Bir câninin cinayeti yüzünden, tarafdarları veyahut akrabaları dahi şeni' gıybetler ve tezyifler edilip, bir tek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup, kin ve garaza ve mukabele-i bil'misile mecbur ediliyor. Bu ise hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır. İran ve Mısır'daki hissedilen hâdise ve buhranlar, bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa, pek dehşetli olur.
Bu tehlikeye karşı çare-i yegâne: Uhuvvet-i İslâmiyeyi ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yapıp, masumları himaye için, cânilerin cinayetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır.” (Em:172)
6- Menfî ırkçılığın terki ile İslamiyet milliyetini esas almak tavsiyesi de şöyle nazara veriliyor:
“İkinci hücum da: İslâmiyet milliyet-i kudsiyesini bırakıp -evvelkisi gibi- bir câni yüzünden yüz masumun hakkını çiğneyebilen, zahiren bir milliyetçilik ve hakikatta ırkçılık damarıyla hem hürriyetperver dindar Demokratlara, hem bütün bu vatandaki yüzde yetmişi sair unsurlardan bulunanlara, hem hükûmet aleyhine, hem bîçare Türkler aleyhine, hem Demokrat'ın takib ettiği siyaset aleyhine çalışarak ve serseri ve enaniyetli nefislere gayet zevkli bir rüşvet olarak bir ırkçılık kardeşliği veriyor. O zevkli kardeşliğin içinde, o zevkli faideden bin defa daha ziyade hakikî kardeşleri düşmanlığa çevirmek gibi acib tehlikeyi, o sarhoşluğu ile hissedemiyor.” (Em:173)
7- Bediüzzaman Hazretleri, memuriyetin, yani devletin idarî makamlarının, devletin sahibi olan millet üzerinde tahakküm vesilesi olmadığını şöyle anlatır:
“Halk Partisi ise: Hakikaten acib ve zevkli bir rüşvet-i umumîyi kanunlar perdesinde bazı memurlara verdikleri için, yirmisekiz senelik bütün cinayatıyla başkaların cinayatı ve İttihadcıların ve mason kısmının seyyiatları da o partiye yükletildiği halde, Demokratlara bir cihette galib hükmündedirler. Çünki ubudiyetin noksaniyetiyle enaniyet kuvvet bulur, nemrudçuluklar çoğalır. Bu benlik zamanında, memuriyet hakikatta bir hizmetkârlık olduğu halde; bir hâkimiyet, bir ağalık, bir nemrudçuluk ile nefse gayet zevkli bir hâkimiyet mertebesini bir kısım memurlara rüşvet olarak verdiği için, bütün o acib cinayetlerle ve kendinden olmayan ceridelerin neşriyatıyla beraber bana yapılan muamelelerinden hissettim ki bir cihette manen Demokratlara galib geliyorlar. Halbuki İslâmiyet'in bir kanun-u esasîsi olan hadîs-i şerifte, سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ yani: Memuriyet, emirlik ise reislik değil; millete bir hizmetkârlıktır. Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslâmiyet'in bu kanun-u esasîsine dayanabilir. Çünki kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer. İstibdad, mutlak keyfî olur.”(Em:163)
8- Bediüzzaman Hazretlerinin seneler öncesinden beri takip ettiği şark darulfununu veya medresetüzzehra tabir ettiği İslâm üniversitesinin, -burada uzunluğu sebebiyle yazılmayan- faaliyet programına bakılınca, bu üniversitenin hem ahlak ve fazilet bakımından, hem sanaatta yüksek ihtisas kazandırma bakımından, hem dava adamı vasfına sahip kılma bakımından üstün dereceli bir tedrisat merkezi olmasını resmî makamlardan istenmişti. Şimdi aynı maslahat ve ihtiyaç daha da arttığından böyle bir tedrisatın lüzumu ve gelişme derecesinde vatan sathında yaygınlaştırılması tavsiyesi de gayet ehemmiyetlidir. Bu tavsiyenin tafsilatı uzun olduğundan burada yazılmadı.
Burada kısaca yapılan tavsiyeler gibi Risale-i Nur eserlerinde daha pek çok tavsiyeler vardır.
Yukarıda nakledilen bazı parçalarda geçen “Demokrat Parti” ismi esas değil. Gösterilen tavsiyelere taraftar olan çoğunluk partisi kastedilir. Mevcud şartlar dairesinde mezkûr tavsiyeler, siyasî tercihlerde her zaman geçerli ölçüdür. Nitekim D.P. ’den sonra bu partinin devamı olduğu kabul edilip re’y verilen o zaman ki A. Partisine re’y verilmesi de aynı ölçüye istinad ediyordu.
Netice: Şahsî anlayış ve temayüllere göre değil, meşru kaidelere göre hareket etmek şarttır.
Bu dersi indirmek için tıklayınız.