بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
SİYASİLERE BAKAN BİR İKAZ
Risale-i Nur’dan İkinci Emirdağ Lahikasında, dindar demokratlara ve dolayısiyle de dindar siyasîlere bir ehemmiyetli husus hatırlatılır. Yani dindar siyasîler için gereken hareket tarzlarını gösteren ve içindeki bazı cümlelere dikkat çektiğimiz bu ikaz mektubu aynen şöyledir:
“Şimdi milletin arzusuyla şeair-i İslâmiyenin serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çare-i yegânesi; ittihad-ı İslâm cereyanını kendine noktai-i istinad yapmaktır. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünki komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor. Ve bu dehşetli tahrib edicilere karşı, ancak ve ancak hakikat-ı Kur’aniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmağa vesile olduğu gibi, bu vatanı istila-yı ecanibden ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur. Ve bu hakikata binaen Demokratlar bütün kuvvetleriyle bu hakikata istinad edip komünist ve masonluk cereyanına karşı vaziyet almaları zarurîdir.
Bir Ezan-ı Muhammedî’nin (A.S.M.) serbestiyetiyle kendi kuvvetlerinden yirmi defa ziyade kuvvet kazandılar. Milleti kendilerine ısındırdılar, minnetdar ettiler. Hem manen eski İttihad-ı Muhammedî’den (A.S.M.) olan yüzbinler Nurcularla, eski zaman gibi farmason ve İttihadcıların mason kısmına karşı ittifakları gibi; şimdi de aynen İttihad-ı İslâm’dan olan Nurcular büyük bir yekûn teşkil eder. Demokratlara bir nokta-i istinaddır. Fakat Demokrat’a karşı eski partinin müfrit ve mason veya komünist manasını taşıyan kısmı, iki mühiş darbeyi Demokratlara vurmaya hazırlanıyorlar. Eskiden nasıl Ahrarlar iki defa başa geçtiği halde, az bir zamanda onları devirdiler. Onların müttefiki olan İttihad-ı Muhammedî (A.S.M.) efradının çoklarını astılar. Ve Ahrar denilen Demokratları, kendilerinden daha dinsiz göstermeye çalıştılar. Aynen öyle de: Şimdi bir kısmı dindarlık perdesine girip Demokratları din aleyhine sevketmek veya kendileri gibi tahribata sevketmek istedikleri kat’iyyen tebeyyün ediyor. Hattâ ülemanın resmî bir kısmını kendilerine alıp, Demokratlara karşı sevketmek ve Demokratın tarafında, onlara mukabil gelecek Nurcuları ezmek; tâ Nurcular vasıtasıyla ülema, Demokrata iltica etmesinler. Çünki Nurcular hangi tarafa meyletseler ülema dahi taraftar olur. Çünki onlardan daha kuvvetli bir cereyan yok ki, ona girsinler.
İşte madem hakikat budur, yirmibeş seneden beri ehl-i ilmi, ehl-i tarîkatı ezen, ya kendilerine dalkavukluğa mecbur eden eski partinin müfrit ve mason ve komünist kısmı, bu noktadan istifade edip Demokratları devirmemek için; Demokratlar mecburdurlar ki hem Nurcuları, hem ülemayı, hem milleti memnun ve minnetdar etmek, hem Amerika ve müttefiklerinin yardımlarını kaybetmemek için bütün kuvvetleriyle Ezan mes’elesi gibi şeair-i İslâmiyeyi ihya için mümkün oldukça tamire çalışmaları lâzım ve elzemdir.” Em:24
Şimdi bu mektub üzerinde biraz duracağız. Şöyle ki:
Mektupta nazara verilen “Şeair-i İslamiyyenin serbestiyeti” cümlesi, demokrasinin zarurî bir neticesidir. Evet, devlet dünyanın maddi işlerine karışır, manevî hayata karışamaz. Karşırsa, din ve vicdan hürriyetlerinden bahsetmenin gülünç bir durum olacağı bedihidir. Evet, mesela Allah taife-i nisaya emrettiğim gibi örtünmen farzdır diyecek fakat, devlet örtünemezsin diyecek ve aynı zamanda, din ve vicdan hürriyetlerini getirdik diye de nutuklar çekecek. İşte böyle istibdaî icraatlar çirkin bir tenakuz ve nifaktır. Bu mesele bedihi olduğundan isbat ve izahı da gereksizdir.
Geçmiş asırlarda “Şeriat ve itikat noktasında ehemmiyetli sarsıntılar olması” Ş:332 ifadesiyle bid’aların hayatta değil, ibadetin teferruat kısmında olduğunu, Bediüzzaman Hazretleri beyan eder. Şimdi ise bid’at Müslümanları dinden koparıp sefahete iten ve anarşiye yol açan yaşayış dairesine getirildi ki, buna din lisanında en dehşetli fesad olan ahirzaman fitnesi denir.
Yine aynı mektupta bu fitneyi getiren ve getirten beynelmilel cereyanın durdurulması için İslam birliğinin ve Avrupa ve Amerika’nın insaniyetli kısmının yardımlarının lüzumuna dikkat çeken şu cümleye dikkat edilmeli:
“Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çare-i yegânesi; ittihad-ı İslâm cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünki komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor.”
Keza, beynelmilel cereyanın azgın kısmının ifsada çalışacağını nazara veren Hz. Bediüzzaman, müfsidlerin ifsadına karşı şu ikazına dikkat çeker:
“Eski partinin müfrit ve mason veya komünist manasını taşıyan kısmı, iki mühiş darbeyi Demokratlara vurmaya hazırlanıyorlar.”
Ve keza, dini muhafaza etmek meyline sahib olmak sebebiyle iktidarı kazanan siyasîleri, nazar-ı milletten düşürmek için bu müfrit cereyanın pilanını Hz. Bediüzzaman şöyle nazara verir:
“Şimdi bir kısmı dindarlık perdesine girip Demokratları din aleyhine sevketmek veya kendileri gibi tahribata sevketmek istedikleri kat’iyyen tebeyyün ediyor.”
Yani bu müfsidlere taviz vermemek gerekiyor.
Bu müfsidlere karşı çare olarak şu hususa dikkat çekiliyor:
“Eski partinin müfrit ve mason ve komünist kısmı, bu noktadan istifade edip Demokratları devirmemek için; Demokratlar mecburdurlar ki hem Nurcuları, hem ülemayı, hem milleti memnun ve minnetdar etmek, hem Amerika ve müttefiklerinin yardımlarını kaybetmemek için bütün kuvvetleriyle Ezan mes’elesi gibi şeair-i İslâmiyeyi ihya için mümkün oldukça tamire çalışmaları lâzım ve elzemdir.”
Bu kısımda da, “Nurcuları, ülemayı, milleti” diye nazara verilen üç sınıfı ve Amerika ve Avrupa’nın insaniyeti takib eden kısmının yani, beşeriyetin insaflı ve iyi niyetli olanlarını memnun etmek için, anarşiye yol açan bid’aların önlenmesine çalışmak ve hür rejime zıt olan ehl-i istibdada karşı hür rejimin kanunlarının tavizsiz icra edilmesi şart görülür. Hem siyasî tarafgirliklere girmeden hürriyetleri koruyan fakat nazariyede bırakılan kanunları, aynen icra edip devletin otoritesini ayakta tutmanın lüzumuna dikkat çeken Bediüzzaman diyor ki:
“Bu tehlikeye karşı çare-i yegâne: Uhuvvet-i İslâmiyeyi ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yapıp, masumları himaye için, cânilerin cinayetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır.” Em:172
Yani siyasî tarafgirliklere girmeden kanunların hakimiyetini ve şahsiyetini korumaktır. Yani kişi, kişiden değil, kanundan korkmalıdır. Bu icraat tarzına hukukta tenkil de denir. (Bakınız: Tenkil Meselesi derlemesi)
Yukarıda geçen üç sınıf, yani Nurcular, ülema ve milletin nazara verilmesinin bir hikmeti şudur:
Nurculuk hareketi, rivayette geçen ümena-i ümmet (Bakınız: İslam Prensipleri Ansiklopedisi Seyyid maddesi 3374/8p) yani hak ve hakikatı korumak vesilesi ve ümmete manevî bir emniyet ve itimad merkezini ve istinadgâhını göstermektir. Hakiki ulema ise, milletin dindar kısmının sözlerini dinlediği kimselerdir. Millet de geniş manasıyle dine hürmetkâr sınıftır. Siyasîlerin bu üç sınıfı memnun etmeleri inayet-i İlahiyenin celbine de sebeb olur.
Daha pek çok ikaz cihetleri bulunan bu mektubun ve diğer benzeri mektubların dikkat çektiğimiz kısmı öncelikle nazara alınması gereken cihetleridir.
Bu dersi indirmek için tıklayınız.