DERSLER / TAHŞİYELER

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

KASTAMONU LAHİKASI 96. SAYFANIN TAHŞİYESİ – İctimai Reçete - Hayat-ı İctimaiyeye Girmenin Tahlili1

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Latif ve manidar ve beşaretli iki hâdiseyi beyan ediyorum:

Birincisi: Me'yusane bir hatıradan müjdeli bir ihtar:

Bugünlerde hatırıma geldi ki: Hayat-ı içtimaiyeye giren2 hangi şeye temas etse, ekseriyetle günahlara maruz kalıyor. Her cihette günahlar serbestçe insanı sarıyorlar.3 Bu kadar günahlara karşı insanın hususî ibadet ve takvası nasıl mukabele edebilir? diye me'yusane düşündüm.

Hayat-ı içtimaiyedeki Risale-i Nur talebelerinin vaziyetlerini tahattur ettim. Risale-i Nur şakirdleri hakkında necatlarına ve ehl-i saadet olduklarına dair kuvvetli işaret-i Kur'aniyeyi ve beşaret-i Aleviyeyi ve Gavsiyeyi düşündüm. Kalben dedim ki: "Herbiri bin yerden gelen günahlara karşı bir dil ile nasıl mukabele eder, galebe eder, necat bulur?" diye mütehayyir kaldım. Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki:

Risale-i Nur'un hakikî ve sadık şakirdlerinin mabeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i a'mal-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve hâlis tesanüd sırrıyla herbir hâlis, hakikî şakird bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince diller ile ibadet edip istiğfar ederek bin taraftan hücum eden günahlara, binler dil ile mukabele eder. Bazı melaikenin kırkbin dil ile zikrettikleri gibi; hâlis, hakikî, müttaki bir şakird dahi, kırkbin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak ve inşâallah ehl-i saadet olur. Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlasta, sadakatta çalışmak gerektir.

 

2 İslam milletinde şeairin veya bid’aların hakim olduğu iki cemiyet şekli vardır. Bu bahisde fitne cemiyetine girmemek dersi verilirken, girmiş olanların kurtuluş şartları gösteriliyor. Bunun için öncelikle asrın ve asrın fitnesinin ve hayat-ı içtimaiyeye girmenin mahiyetini anlamak gerektir. Şöyle ki:

“Bu zaman, eski zamana benzemiyor. Terbiye-i İslâmiye yerine terbiye-i medeniye yarım asra yakın hayat-ı içtimaiyemize yerleştiği için…” Emirdağ Lahikası-2 (49)

“bilhâssa terbiye-i İslâmiye haricinde, müslüman namı altında olanlar, imandan gelen hürmet ve merhamet-i mütekabileyi bulamadıklarından bütün bütün saadet-i hayatiyeyi mahvediyor, Cehennem azabı çektiriyor.…” Kastamonu Lahikası (252)

“Hayat-ı içtimaiyeyi idare eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde gayet elîm ve bîçare ihtiyarlar ve peder ve vâlideler hakkında dehşetli neticeler veriyor. Cenab-ı Hakk'a şükür ki; Risale-i Nur bu müdhiş tahribata karşı, girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneyn'in tahribiyle, Ye'cüc ve Me'cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi; şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) olan sedd-i Kur'anînin tezelzülüyle Ye'cüc ve Me'cüc'den daha müdhiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.” Kastamonu Lahikası ( 149 )

“Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaiyesi bu acib zamanda anarşilikten kurtulmak için beş esas lâzım ve zarurîdir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir.” Şualar (349)

“Hem nasılki bir cazibedar, sefihane ve sarhoşane şaşaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mesture hanımlar dahi o cazibeye kapılıp hakikî vazifelerini ta'til ederek iştirak ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli fakat cazibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvî latifelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.” Kastamonu Lahikası (104 - 105)

“Rivayette var ki: "Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz." Bunun için, binüçyüz sene zarfında emr-i Peygamberîyle bütün ümmet o fitneden istiaze etmiş, azab-ı kabirden sonra مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ وَ مِنْ فِتْنَةِ آخِرِ الزَّمَانِ vird-i ümmet olmuş.

Allahu a'lem bissavab, bunun bir tevili şudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâb ederler.” Şualar (584 - 585)

Sual: Sen bu zamanın hâdisatına, fitne-i âhirzaman diyorsun. Halbuki hadîste vârid olmuş ki: "Âhirzamanda Allah Allah denilmeyecek; sonra kıyamet kopacak."

Elcevab: Evvelâ: Fitne-i âhirzamanın müddeti uzundur, biz bir faslındayız.

Sâniyen: Yerde Allah Allah denilmeyecekten murad; Allah'a iman kalkacak demek değildir. {(Haşiye-1): Çünki hadîste vardır ki, لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ اِلَى قِيَامِ السَّاعَةِ . Bu hadîs, diğer hadîsi takyid ediyor.} Belki Allah'ın namını değiştirecekler demektir. Nasılki yerde Allah Allah denilmezse kıyamet-i kübra kopacak. Bir memlekette de Allah Allah denilmezse, bir nevi kıyamet kopmasına işarettir” Sikke-i Tasdik-i Gaybi (164)

“Fitne-i âhirzamanın mahiyeti bana göründü ki; o fitnenin en dehşetlisi ve cazibedarı, kadınların yüzsüz yüzünden çıkıyor. İhtiyarı selbedip, pervane gibi sefahet ateşine atıyor. Ve bir dakika hayat-ı dünyeviyeyi, senelerle hayat-ı bâkiyeye tercih ettiriyor.” Gençlik Rehberi (18 - 19)

İşte kısmen alınan bu parçalarda görüldü ki, menfi müsbet iki tür cemiyetten en dehşetli fitneye girmiş bir cemiyetin içindeyiz. Bu cemiyetten uzak durmak, yani bid’alarına bulaşmamaya çalışmak için “İctimai Reçete” adını verdiğimiz bu mektubta geçen ihlas, sadakat, hizmet, takva ve içtinab-ı kebair şartlarının mahiyetlerini bilip, ittiba etmek gerektir.

(Bakınız: Sadakat, Hizmet, Takva, Kebâir, İhlas Düsturu Ve Esası, Sadakat ve Fedakârlık Düstur ve Esası ve Takvâyı Muhafaza ve Bid’atları Terk Esası Derlemeleri)

3 (Bakınız: Bu Zaman Derlemesi)

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık