DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

ANADOLU GENÇLİK TARAFINDAN SORULMUŞ SORULARA CEVAPLAR

Anadolu Gençlik: Batı medeniyeti, tam bir asırlık hakimiyetten sonra yerini İslam’a terk edecek mi? Ya da tarihin sonu gibi mutlak hakimiyet (Tek merkezli Üniter Yeni Dünya Düzeni) anlayışından sonra yer yüzünde, bir tarafta İslam Birliği, diğer tarafta Hristiyan bir Avrupa Birliği, başkalarının da kendi aralarında birlikler kurması ile olaşacak Federal ama barış içerisinde bir dünya düzenine doğru mu gidiyor?

İttihad Araştırma Heyeti: Herşeyden evvel şu bilinmelidir ki, bu dünya bir imtihan meydanıdır. İmtihan sırrının gereği olarak böyle hadiselerde perdelilik olacaktır. Hazret-i Üstad bu hakikatı şöyle ifade eder: “Sırr-ı imtihan ve hikmet-i teklif iktiza eder ki, akla kapı açılsın ve aklın ihtiyarı elinden alınmasın. Eğer gayet bedihî bir surette olsa, o vakit aklın ihtiyarı kalmaz.” (M:93) Olaylara bu nokta-i nazardan bakmaya kendimizi alıştırmalıyız. Bu kısa bakış açısından sonra cevaplara geçebiliriz. 

Bütün insanlığın ortak malı olan medeniyetin teknik imkanları, İslamın hakimiyetiyle beşere faydalı hale gelecektir. İkinci şıkka gelince; istikbaldeki olayların nasıl gelişeceğini şimdiden kesin hükümlerle ifade etmek mümkün olmamakla birlikte bu boğuşmaların neticesinin giderek insanlığın iki kutba ayrılacağını göstermektedir. Bediüzzaman Hazretlerinin: “Türk unsurunda ebedî kabil-i iltiyam olmamak sûretinde bir inşikak çıkacak.” (M:439) Sözünün Risale-i Nur’un Kudsi Kaynaklarındaki me’hazinde şöyle bir hadis zikredilmektedir: Meâlen: “Ümmetimin içinde, yahut ümmetim iki fırka olacak, insanlar iki gruba ayrılacaklar. Birinci grup nifaksız hakiki ehl-i iman grubu.. ikincisi de, imansız nifak ehli grubu...” (R.K.K:628)

Burada “ümmetim” ve “insanlar” tasnifiyle hem İslamlar içinde hem insanlık dünyasında bu kutuplaşmanın olduğunu ve daha da olacağını düşünüyoruz.

Anadolu Gençlik: Yine Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Evet Avrupa'nın medeniyeti fazilet ve hüda üstüne tesis edilmediğinden, belki heves ve heva, rekabet ve tahakküm üzerine bina edildiğinden, şimdiye kadar medeniyetin seyyiatı hasenatına galebe edip, ihtilâlci komitelerle kurtlaşmış bir ağaç hükmüne girdiği cihetle; Asya medeniyetinin galebesine kuvvetli bir medar, bir delil hükmündedir. Ve az vakitte galebe edecektir. (Hutbe-i Şamiye: sh 36) diyor. Bu az vaktin tamamlandığını siz düşünüyormusunuz?

İttihad Araştırma Heyeti: Asrımızın ilk çeyreğinde bu vaziyeti gören ve müjdeler veren Bediüzzaman Hazretleri daha sonraları kendi beyanlarıyla ifade ettiği hakikat ki: Kırk sene evvel tekrarla dedim: Bir nur göreceğiz. Büyük müjdeler verdim. O nuru büyük daire-i vataniyede zannederdim. Halbuki o Nur, Risale-i Nur idi.” (Ş:539) ifadesiyle devlet bünyesinde beklediği İslam medeniyetini ve hakimiyetinin  araya giren deccaliyetlerin ve dahili ve harici istibdadların çeşitli tesirleriyle uzadığını düşünüyoruz. Bu âhirzaman fitneleri ve istibdadların sona ermesi; müslümanların Kur’ana uygun anlayış ve yaşayışlarıyla ve iman hizmetini ve ittihad-ı İslamın teşekkülünü esas almaları nisbetinde kaderin nazarında nusret-i İlahiyeye liyakat kazanmalarına bağlıdır. Çünkü adalet ve hikmet-i İlahiye ve sırr-ı imtihan bunu gerektiriyor.

Bu yakınlarda Avrupa’nın Bosna’da, Kosova’da, Filistindeki olaylara seyirci kalması Azarbeycan’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, Keşmir ve daha dünyanın birçok yerlerinde müslümanların katliamlarına terörist(!) gibi iğrenç gerekçelerle fetva vermesi elbette az vaktinin kaldığına işarettir.

Anadolu Gençlik: Asya ya da İslam devletleri, Batının fikrî, siyasî, ekonomik ve en  nihayetinde de bir şekilde askeri (adı teröre karşı savaş oluyor genelde) taarruzu karşısında kendi aralarında da bir birlik ve kuvvet olması gerektiğini belki şu son yaşadığımız 10 yılda iyiden iyiye hissediyorlar. Bu hissiyat, bir İslam Birliğini doğurur mu?

İttihad Araştırma Heyeti: Elbette bu zulümler ve tazyikler bazı olayların doğmasını netice verebilir. Fakat böyle sadece onların tazyikleriyle İttihad-ı İslâm’ın teşekkülü beklenilemez. İslâm Birliğinin tahakkuku için bazı şartlar vardır ki bunlara riayet edilmedikçe böyle sonuçlar beklemek düşünülemez veya hayalden öteye geçmez.

Bu şartlardan birisi, İslâm milliyetini esas almak ve sebeb-i tefrika olan menfî ırkçılığı bırakmaktır.

İttihad-ı İslâmın tahakkuku için gerekli şartlardan ikincisi ise, hakikî ve faziletli şûrâ-yı şer’îdir.

İttihad-ı İslam’ın tahakkuku için gerekli olan üçüncü şart ise: İttihad-ı İslâm’ın nokta-ı istinadı olan Âlem-i İslâm’daki dinî meslek ve cemaatler, esasat ve zaruriyat-ı diniyeyi esas alıp, esasa ait olmayan meslekî teferruatı, farklılıkları ittihada engel anlaşmazlıklara vesile etmemeleridir.

Bununla beraber rivayetlerden gelen haberlere dayanarak anlatan Bediüzzaman Hazretleri mimsiz medeniyette bozulmayan Al-i Beyt’in varlığından bahseder. Şer cereyanlarının zulüm ve tahrikiyle feverana geleceğini ve bir dirayetli şahsiyetin riyasetinde bulların ümit verici bir hamiyetkârlık göstereceği de nazara alınmalıdır.

Anadolu Gençlik: Yabancı ve bazı yerli kimi uluslararası ilişkiler uzmanlarına göre, son yıllarda Türkiye ile hem komşu ülkeleri, hem de İslam ülkeleri arasında artan (İran dahil) sıcak ilişkilerin, İstanbul’da Türkiye’nin saygın öncülüğünde 12 Şubat’ta yapılan AB-İKO ülkeleri zirvesinin, Türkiyeınin etrafında adı konmamış bir fiili İslâm Birliği’nin oluştuğunu gösteriyor.

Askerin de bu konuda AB’ye karşı daha bağımsız bir Türkiye yönünde tavır koyması, Risale-i Nur’da da yine, Ahirzamanda, Türk ordusunun dizginlerini deccalin elinden alacağını ifade eden: “Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor diye rivayetlerden anlaşılıyor.” Türk Ordusu bin yıllık tarihinde İslâm’ın bekçisi olduğu gibi yine eski haline avdet  edeceğine ilişkin görüşlerini de dikkate alarak İslâm Birliği’nin halen gerçekleşme durumunu nasıl görüyorsunuz?

İttihad Araştırma Heyeti: Evet Türklerin İslâm Dünyasının önderliğini bertaraf etme meselesi, İslâm düşmanlarının en mühim meselesidir. Bizi Avrupa Birliğine alma düşünceleri de buradan kaynaklanmaktadır. Fakat sizin de bahsettiğiniz gibi Ordunun “dizginini kurtarma” meselesi var. Bu bakımdan ileriye kendilerinin menfaatleri bakımından tam sağlıklı bakamıyor, Türk milletine ve Ordusuna tam güvenemiyorlar. Hatta Hazret-i Üstadın yayınlanmamış bir elyazısı notunda Türk Ordusunun kuvvetini kendi milleti aleyhinde kullanmayacağını ifade için “kılıncını ayağına vurdurmaz” şeklinde beyan etmesi ve hatta devamla Türk Ordusunun değil sadece kendi milleti, İslâm âlemine hizmet edeceğini beyan sadedinde “ağlayan Âlem-i İslâmı güldürür” şeklindeki müjdeleri bizlere istikbal için ümit vermektedir.

Anadolu Gençlik: Üstad Bediüzzaman Hazretleri, niçin İslam Birliği’ni, İslam Dünyası’nın istiklaliyet meselesi olarak görüyor. Ve bu düşüncenin Müslümanların sürekli gönlünde, fikrinde olması, hatta İslam’ın hakiki yaşanmasının tek şartı olarak görüyor?

Bunda İslâm’ın himaye kabul etmez bir din, birçok ibadetin ve insanca yaşamanın koşulu olarak özgürlüğü ileri sürmesinin, bunun da, İslam Birliği’nin kurulmasından geçtiğini mi düşünüyor?

İttihad Araştırma Heyeti: Bugün yeryüzünde hükümlerini geçerli kılan cereyanların kuvvetlerinin gücünü bilen Bediüzzaman Hazretleri, bu kuvvetli akımlara karşı dayanabilme gücü olarak İttihad-ı İslâm’ı göstermektedir. 1950’de iktidara gelen Demokrat hükümetine de ayakta kalabilmek için İttihad-ı İslam gücüne dayanmak ve İslâm birliğinin teşekkülüne çalışmak gerektiğini hatırlatır ve der ki:

Şimdi milletin arzusuyla şeair-i İslâmiyenin serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çare-i yegânesi; ittihad-ı İslâm cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünki komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor. Ve bu dehşetli tahrib edicilere karşı, ancak ve ancak hakikat-ı Kur'aniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmağa vesile olduğu gibi, bu vatanı istila-yı ecanibden ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur. Ve bu hakikata binaen Demokratlar bütün kuvvetleriyle bu hakikata istinad edip komünist ve masonluk cereyanına karşı vaziyet almaları zarurîdir.” (Em:24)

Buradan anlaşıldığı gibi İslâm birliğinin düşmanı olarak beynelmilel masonluk ve komünistlik ve onlara yardım eden diğer akımların olduğun beyan edilmektedir. Hatta Bediüzzaman Hazretleri bir başka mektubunda bu komitelerin birleşerek istediklerini yaptıracaklarını ihtar eder. (Şualar sh:337)

Risale-i Nur Külliyatında muhtelif yerlerde tekrar edilen önemli bir husus: Aldatan ve aldananlardan bahsedilir. Hazret-i Üstad aldananlara ikaz makamında hitab ederken aldatanlara şiddetli konuşur. Bu husus İslam ve insanlık dünyası için de geçerlidir. Çok kere aldananların varlığından dolayı istediklerini yapma gücünü bulabilmektedirler.

Bu ihtilalci bozguncu şer akımlardan hakiki İsevîler de ciddi zarar görecekleri için bu aldatıcı güçlere karşı dayanak ve ittifak arayacaklardır. Bu durumda aynı zarara maruz kalan müslümanlar ve hristiyanların ittifak ihtiyacını duyacakları ümit edilir. 

Anadolu Gençlik: Üstad Hazretleri, İslâm Birliği fikrini, daha ziyade 1926 yılına kadar olan çalışmalarında, örneğin Volkan dergisinde mi yapmış?

Bu birliğin nasıl olacağını, halgi ülkelerle kurulacağını, hangi temel meseleler etrafında şekilleneceğine dair, spesifik önerileri var mı?

Sömürge ve emperyalizm döneminin basladığı, Osmanlı bakiyesi İslam coğrafyasının birer birer istila ve işgal edildiği bir dönemde bu İslam'ın nasıl birlik sağlayacağını önermiş mi?

İttihad Araştırma Heyeti: Bediüzzaman Hazretleri her vesile ile İslâm Birliği fikrini telkin etmiştir. Osmanlı’nın son devrelerinde olduğu gibi, esaretteki İslâm ülkelerinin istiklâliyetlerini kazanmaya başladıkları 1948’lerden sonraları da sıkça dile getirmiştir. Bir bayram münasebetiyle yazılan mektublardan birisi şudur ki:

Çok zamandan beri esaret altında kalmış ve istiklaliyetini kaybetmiş Hindistan, (Pakistan, Bengaldeş) Arabistan gibi âlem-i İslâmın büyük memleketleri birer devlet-i İslâmiye şeklinde Hind'de yüz milyon bir devlet-i İslâmiye, Cava'da (Endonezya, Malezya, Singapur) elli milyondan ziyade bir devlet-i İslâmiye ve Arabistan'da (Arabistan, Ürdün, Suriye, Irak, Yemen vs..) dört-beş hükûmet bir cemahir-i müttefika gibi Arab birliği ile İslâm birliğini birleştirmesindeki âlem-i İslâmın bu büyük bayramının mukaddemesini tebrik ile, bu bayram bize müjde veriyor.” (E:268)

Bu mektubta görüldüğü gibi İslam birliği bugün Uzakdoğu denilen bölgeden ve Hindistan yarımadasından, Arabistan bölgesi, İran ve bugün Türkî Cumhuriyetler denilen Turan ve Afrika’yı kapsamaktadır. Ve burada dikkat çeken bir husus Arab birliğinin İslâm birliğine inkılâb edeceği temennisidir. 

Anadolu Gençlik: Yine İslam'ın üst kimligi ve birlik ve gücünün temsilcisi olan Osmanlı'nın dağıldığı bir zaman diliminde, ve yaklasık 100 yıldır da bu dağınıklığın hüküm sürdügü bir dönemin daha baslangıcında, Bediüzzaman’ın İslâm Birligi’nden bahsetmesi o zaman bir arzu olarak mı görülmüs, yoksa Üstad, günümüzü paranteze alan bir zaman dilimi için mi bu öneriyi yapmıs?

Müslüman dünya, Batının kendisine olan bugünkü tavrına da bakarak Bediüzzaman'nın bu fikirlerinden nasıl istifade etmeli?

İttihad Araştırma Heyeti: Bediüzzaman Hazretleri Osmanlı Devleti daha tam dağılmadan 1908 yılının başlarında merhum Abdülhamid Han’a müracaatlarında devamlı bu fikri tecdid hareketi içinde tavsiye etmiştir ve demiştir ki: “Münhasif Yıldız’ı dâr-ül fünun et, tâ Süreyya kadar a’lâ olsun!.. Ve oraya seyyahlar, eski zebaniler yerine, melaike-i rahmeti yerleştir! Tâ cennet gibi olsun!..”

Osmanlı’nın o zaman idare merkezi olan Yıldız Sarayının İslâm ülkelerinden gelen ulema tarafından kullanılması ve İslam dünyasına hitap etmesi sadedinde de şöyle der: “Yıldız, eğlence yeri olmalı veya darülfünun ve içinde seyyahîn gezmeli veyahud ülema tedris etmeli? Ve mahsub olmalı veyahut mevhub olmalı?! Hangisi daha iyidir? Eshab-ı insaf hükmetsin.” diye tavsiyeleri olmuştur. Böyle yapılmazsa, Yıldız’ın daha sonraları gasıbların eline geçeceğini keşfen haber vermiştir.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, daha sonraları araya giren yirmibeş senelik en dehşetli istibdad devrinin sonlarına doğru 1948’lerde az üstte bahsettiğimiz gibi İslâm ülkelerinin kısmen bağımsızlıklarını kazanmaları münasebetiyle İslâm âleminin istikbâliyle alâkalı haberleri vermiştir.

Demokratların devri olan 1950–1960 yılları arasında yazmış olduğu müteaddid mektuplarda da İslâm birliğinin teşekkülü için ciddi çalışmalar yapılmasını arzu etmiştir. Hükümet ve devlet adamlarını ciddi ikazlarla uyandırmaya çalışmıştır. Aksi halde iktidarda kalamayacaklarını, dayanamayacaklarını, yıkılacaklarını ifade etmiştir. Ve Demokratlar da içlerinde iyi niyetliler olmasına rağmen, hatta CENTO gibi bazı adımlar atılmasına rağmen, İslam Birliğine tam yol açamadıkları ve cesurane duramadıkları için yıkılıp gitmişlerdir.

O tarihten günümüze kadar da bazı çalışmalar kısmen yapılmakla maalesef bu sahada fazla ciddi faaliyet yapılamamıştır. Gerçi Refahyol devresinde D8 adıyla bir çalışmalar yapılmıştır. Fakat bu gibi çalışmaların hem şartlarına riayet etmek, hem de metin olmak gerekmektedir. Yoksa bu işin düşmanları dehşetlidirler ve affetmezler.

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık