DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

İZAH MESELESİ

Has şakirdlerin izah vazifelerinin tarzı hakkında:

“Onuncu Şua namında, yazdığınız Fihriste’nin İkinci kısmı bana şöyle kuvvetli bir ümid verdi ki: Risale-i Nur benim gibi âciz ve ihtiyar ve zayıf bir bîçareye bedel, genç, kuvvetli çok Said’leri içinizde bulmuş ve bulacak. Onun için bundan sonra Risale-i Nur’un tekmil ve izahı ve haşiyelerle beyanı ve isbatı size tevdi’ edilmiş tahmin ediyorum. Bir emaresi de şudur ki; bu sene çok defa ihtar edilen hakikatleri kaydetmek için teşebbüs ettim ise de çalıştırılamadım.1

Evet Risale-i Nur size mükemmel bir me’haz olabilir.2 Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur’an kelâmullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem’edilse ve hâkeza..  mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir.3 Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok.4 Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşâallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve talim ile, belki Yirmibeşinci ve Otuzikinci mektubları te’lif ile ve Dokuzuncu Şua’ın Dokuz Makamını tekmil ile ve Risale-i Nur’u tanzim ve tertib ve tefsir ve tashih ile devam edecek.” K:56

Bu parağrafta geçen izah, hâşiye, şerh, tahşiye ve tefsir kelimeleri birbirine yakın manada olup külliyat içindeki derin manaları anlama cehdi ile görüp izhar ederek anlama kolaylığı sağlamak ve doğru anlamayı temin etmektir. Bu vazifenin tahmil edildiği şahıslar ise, Risale-i Nur’un fihristesini yapabilmiş olan, yani Risale-i Nur’u gereği gibi doğru anlayabilen haslar dairesidir. Aynı parağrafta geçen “genç çok Saidleri bulmuş ve bulacak ifadesinden de anlaşılıyor ki bulacak kelimesi geleceğe de bakıyor. Yine aynı parağrafta geçen “te’lif, tekmil” hakkında bir şey diyemiyorum, belki müşevvik manada olabilir. Şöyle ki;

“Risale-i Nur’da iman-ı billah ve iman-ı bilyevm-il âhir olan iki kutb-u imanî, tam birbirine müsavi gelecek bir derecede isbat edilmiş. Yalnız bu kadar var ki, haşr-i cismanî kısmen sarihan ve kısmen zımnî ve tebaî isbat edilmiş. Çünki bu âlem-i şehadet, Sâniini gayet sarih ve zahir gösteriyor; ve haşri zımnî ve perdeli haber verir. İnşâallah bir zaman, Risale-i Nur’un şakirdlerinden birisi veya birkaç tanesi, o dokuz makamı ve berahini te’lif edecek ve Mukaddeme-i Haşriye’nin başındaki âyât-ı a’zamın dokuz fıkrasının hazinelerini, Risale-i Nur’da münteşir haşr-i cismanî berahiniyle ve kalblerine gelen sünuhat ve ilhamat ile açıp; Dokuzuncu Şua’ı, Onuncu Söz’den daha parlak, daha kuvvetli bir tarzda tekmil edecek.” K:211

Çok şeylerde olduğu gibi izah kelimesinin de ifrat, tefrit, vasat nokta-i nazariyle en kısa bir tarifi için şu hususlar nazara alınmalı:

İzahta ifrat: Sonsuz ilm-i İlahîden vehbî olarak gelen Risale-i Nur’un ekser bahisleri, kesbî ilimle izah ve tasarruf kaldırmaz. Vehbîyet kesbîyete medyun kılınmaz. Bu husus Risale-i Nur’un vehbî olduğunu kabul eden Nurcunun zaruri mantığıdır.

İzahta tefrit: Risale-i Nur’un mana inceliklerini nazara almadan sathiyetle okumaktır ki, bu kıraat Risale-i Nur külliyatında tavsiye edilmemiştir. (Bakınız: Okumada Dikkat Ve Manaya Teveccüh Tavsiyeleri derlemesi)

Vasat dahi, Risale-i Nuru yine Risale-i Nur’dan yapılacak tahşiyelerle izah etmektir. Bu husus bu parağrafta da görülüyor.

Ta’lim kelimesi, Risale-i Nurla ders yapmak manasına gelir. Şöyle ki: “Latif zarafetidir ki, bütün buraya gelen Risale-i Nur talebelerine “Hocalar” namı verilmiş. Herkes lisanında “Hocalar.. hocalar” diye hürmetle yâdediyorlar. Bu zarafet içinde latif bir işaret var ki; bu hapis medreseye döndüğü gibi, Risale-i Nur şakirdleri dahi birer müderris, muallim ve sair hapishaneler de bu hocaların sayesinde inşâallah birer mekteb hükmüne geçeceklerdir.” Ş:314

Aynı parağraftaki tefsir tabiri ise, sarih olmayan mana ve hükümleri görüp göstermektir. Mahdud sayıdaki bu heyetin mürakib ve istinadgâhının umum Nurcular dairesindeki kuvvet-i ihlas ile mütesanid şahs-ı manevi, olduğu bu geçen parağrafta nazara veriliyor. Demek hakiki Nurcularda gruplaşma olamaz.

Hz. Üstad Nur cemaatına hitaben diyor ki:

“Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi 5 mütevazi de olsa, o cihette 6 enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da; nefsi, o ilmî enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister,7 hattâ yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi 8 onlara yetişsin,

onlar gibi satılsın.9 Halbuki bilmecburiye bunu haber veriyorum ki:

“Bu dürûs-u Kur’aniyenin dairesi içinde olanlar,10 allâme ve müçtehidler de olsalar; vazifeleri -ulûm-u imaniye cihetinde- yalnız yazılan şu Sözler’in şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünki çok emarelerle anlamışız ki: Bu ulûm-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz.11 Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enaniyet-i ilmiyeden aldığı bir his ile, şerh ve izah haricinde birşey yazsa; soğuk bir muaraza veya nâkıs bir taklidcilik hükmüne geçer. Çünki çok delillerle ve emarelerle tahakkuk etmiş ki: Risale-i Nur eczaları, Kur’anın tereşşuhatıdır; bizler, taksim-ül a’mal kaidesiyle, herbirimiz bir vazife deruhde edip, o âb-ı hayat tereşşuhatını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz!..” M:426

Yani Hz. Üstad mazhar ve müzhir, hakiki şakirdleri ise, naşir ve muhafızdırlar.

“Oniki sene evvel 12inayet-i Rabbaniye ile, marifet-i İlahiyede bir hareket-i fikriye ve bir seyahat-ı kalbiye ve bir inkişafat-ı ruhiyede tezahür eden bazı lemaat-ı tevhidiyeyi Arabî olarak Notalar suretinde Zühre, Şu’le, Habbe, Şemme, Zerre, Katre gibi risalelerde kaydetmiştim. Uzun bir hakikatın yalnız bir ucunu göstermek ve parlak bir nurun yalnız bir şuaını irae etmek tarzında yazıldığından, yalnız kendi kendime birer hatıra ve birer ihtar şeklinde olduğundan, başkalarının istifadesi mahdud kalmıştı. Hususan en mümtaz ve en has kardeşlerimin kısm-ı a’zamı Arabî okumamışlar. Bunların ısrarı ve ilhahıyla o Notaların, o Lem’aların kısmen izahlı ve kısmen kısa bir mealini Türkçe olarak yazmağa mecbur oldum. Şu Notalar ve Arabî risaleler, Yeni Said’in en evvel hakikat ilminden bir derece şuhud suretinde 13 gördüğü için tağyir edilmeden 14 mealleri yazıldı. Onun için bazı cümleler sair Sözlerde de zikredilmekle beraber burada da zikrediliyor; ve bir kısmı gayet mücmel olmakla beraber izah edilmiyor, tâ letafet-i asliyesini kaybetmesin.” L:113

“Nurların birinci talebesi Hulusi Bey, Hazret-i Üstad’a arzettiği bir mektubunda “Dünyayı unutmak isteseniz başka hiçbir sebeb olmasa dahi, yalnız bu mübarek Sözler’le rabıta peyda eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevabsız bırakmayacaksınız... Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bulunanlara yazdığınız pek kıymetli yazılarla meclis-i ilmînizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler’e bile geçmeyen mesail, kat’iyyetle gösteriyorlar ki; ihtiyaç da, hizmet de bitmemiştir.” demekte ve Nurların hizmetinde, ikaz, ihtar ve irşadlara ihtiyaç bulunacağını ifade etmektedir ki, ondan sonra zuhur eden ihtiyaca muvafık lâhikalar o mübarek zâtın isabetli sözünü teyid etmiştir.” B:7

Merhum Zübeyir Ağabey konferans eserinde diyorki,

“Şimdi Risale-i Nur Külliyatından, iman, Kur’an ve Hazret-i Peygamber (Aleyhissalâtü Vesselâm) Efendimiz hakkında olan eserlerden bazı kısımları aynen okuyacağım. Siz bu eserleri elde edip tamamını okursunuz. Okurken, belki izah edilmesini isteyen kardeşlerimiz olacaktır. Fakat bu hususta arzedeyim ki, üstadımız Bediüzzaman, bir Nur talebesine Risale-i Nur’dan bazan okuyuvermek lütfunu bahşederken izah etmiyor, diyor ki: “Risale-i Nur, imanî mes’eleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almağa ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız herbir mes’eleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır.”

Okunan Türkçe veya Arabça bir risalenin izahı, başka bir risalede varsa, onu getirip okuyor. Risale-i Nur’daki gayet ince nükteleri derkeden basiretli âlimler de der ki: Bir âlimin yüksek bir ilmi olabilir fakat Risale-i Nur’u cemaata okurken tafsilâta girişip eski malûmatlarıyla açıklarsa,15 bu izahatı, Risale-i Nur’un beyan ettiği, asrımızın fehmine uygun ve ihtiyacına tam cevab veren 16 hakikatların anlaşılmasında ve tesiratında ve Risale-i Nur’un mahiyetinin derkine 17 bir perde olabilir. Bunun için, bazı lügatların manalarını söyleyerek aynen okumak daha müessir ve daha efdaldir.” S:772

“Risale-i Nur hakkında bilgi soran arkadaşlarımıza gelince: Bu hususta bir fikir edinebilmek için hiçbir yerden izahat almaya lüzum yoktur. Siz bu feyyaz eserleri okuyun, bizzât kendi cehd ve şahsî gayretinizle onu anlamaya ve tanımaya çalışın. O ilm ü irfan hazinesine bizzât giriniz. İşte ancak o zaman, arzu ettiğiniz malûmatı hakkıyla elde etmiş olacaksınız.” G:249

Yani anlamak için cehd ve gayret göstermek gerekiyor. Hz. Üstad diyor ki:

“Benimle görüşmek arzunuzu hissettim. Kardeşlerim, benimle görüşmek iki cihetle olur. Ya dünya cihetiyle, yani hayat-ı içtimaiye-i insaniye itibariyledir. Şu cihetteki kapıyı kapamışım. Veya hayat-ı uhreviye ve hayat-ı maneviye cihetiyledir. O da iki vecihledir. Biri: Şahsıma haddimden fazla hüsn-ü zan edip, şahsımdan bir istifade-i maneviyeyi niyet etmektir. Şu vechi de kabul etmem. Çünki ben Kur’an-ı Hakîm’in sırf bir hizmetkârıyım, o mukaddes dükkânın bir dellâlıyım. Şahsî dükkânımdaki perişan, ehemmiyetsiz şeyleri satışa çıkarmayacağım ve çıkarmak istemiyorum. Çünki Kur’an-ı Hakîm’in kudsî elmaslarının kıymetlerine şübhe îras etmemek için, perişan ve şahsî dükkânımda bulunan kırık cam parçalarını satsam; hakikî sarraf olmayan müşteriler, dellâllık vaktinde elimde gördükleri elmaslara 18 da şişe nazarıyla 19 bakabilirler, zihinlerine bir iltibas, 20 bir şübhe gelir. Onun için şahsî dükkânımı kat’iyyen kapamışım. Bana o mukaddes dükkânın hizmetkârlığı 21 yeter.22 Müflis bir hizmetkâr olsam, daha hoşuma gidiyor.23 B:269

Evet, “Manevî bir elektrik olan Resail-in Nur dahi gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, külfet-i tahsile ve derse çalışmağa ve başka üstadlardan taallüm edilmeğe ve müderrisînin ağzından iktibas olmağa muhtaç olmadan 24 herkes derecesine göre o ulûm-u âliyeyi, meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir, kendi kendine istifade eder, muhakkik bir âlim olabilir.” Ş:690

Evet, “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatlı bir âlimi olabilir.” L:167

“Şiddetli hastalık ve sair sebeblerin tesiriyle ben Nurcu kardeşlerimle konuşamadığımdan ve o musahabeden mahrum kaldığımdan benim bedelime sizler ve Risale-i Nur’un Kur’an medresesinde Yeni Said’e verdiği ders ve Eski Said’in de Hutbe-i Şamiye ve zeyilleri gibi hayat-ı içtimaiye medresesinde aldığı dersleri ve konuşmaları bu bîçare kardeşiniz bedeline, müştak olduğum kardeşlerimle benim yerimde konuşmalarını tevkil ediyorum.” Em:109

Bu kısım, marifetullah dersinden daha çok ictimaî hayata bakan meseleler olup mezkûr kitabların verdiği derslerin gösterdiği istikametini göstermek sohbetidir.

“Şimdi namazda bir hâtıra kalbe geldi ki: Kardeşlerin ziyade hüsn-ü zanlarına binaen, senden maddî ve manevî ders ve yardım ve himmet bekliyorlar. Sen nasıl dünya işlerinde hasları tevkil ettin, erkânların meşveretlerine bıraktın ve isabet ettin. Aynen öyle de; uhrevî ve Kur’anî ve imanî ve ilmî işlerinde dahi Risale-i Nur’u ve şakirdlerinin şahs-ı manevîlerini tevkil ile o hâlis, muhlis hasların şahs-ı manevîleri senden çok mükemmel o vazifeni kendi vazifeleriyle beraber yaparlar. Hem daima da şimdiye kadar yapıyorlar. Meselâ, seninle görüşen muvakkat bir dirhem ders ve nasihat alsa,25 Risale-i Nur’dan bir cüz’ünden yüz dirhem ders alabilir.26 Hem senin yerinde ondan nasihat alır, sohbet eder. Hem Nur şakirdlerinin hasları, bu vazifeni her vakit yapıyorlar. Ve inşâallah pek yüksek bir makamda bulunan ve duası makbul olan onların şahs-ı manevîleri, daimî beraberlerinde bir üstad ve yardımcıdır diye ruhuma hem teselli, hem müjde, hem istirahat verdi.” Ş:492

“Risale-i Nur’un samimî, hâlis şakirdlerinin heyet-i mecmuasının kuvvet-i ihlasından ve tesanüdünden süzülen ve tezahür eden bir şahs-ı manevî, bâki ve muktedir bir kuvvet-i zahrdır, bir rehberdir.” B:372

“Resail-in Nur’un mesaili; ilim ile, fikir ile, niyet ile ve kasdî bir ihtiyarla değil; ekseriyet-i mutlaka ile sünuhat, zuhurat, ihtarat ile oluyor. Bu dokuz berahine şimdi ihtiyac-ı hakikî kalmamış ki, te’life sevkolunmuyoruz.” K:210

Yani Risale-i Nur kesbî değil vehbîdir. Yani kesbî ilim ona ittiba eder.

Evvelâ: اَلْخَيْرُ فِى مَا اخْتَارَهُ اللّٰهُ  sırrınca mes’elemizin te’hirinde hayır var. Kalbim ve Nurların serbestiyeti öyle istiyordu. Siz hem birbirinizi teselli, hem kuvve-i maneviyeyi takviye, hem tatlı sohbetle müzakere-i ilmiye, hem Nurların yazması ve mütalaalarıyla bu geçici zahmetin noktasını siler rahmet yapmağa, bu fâni saatleri bâki saatlere çevirmeğe muvaffak olursunuz inşâallah.” Ş:520

Yani Risale-i Nur’a istinaden müzakere-i ilmiye caizdir.

“Sâniyen: Bana karşı umumen dost bir şehir ahalisinden bir müftü, sathî bir nazar ile, vâhî bazı tenkidatı, Onuncu Söz’ün teferruat kısmına etmiş diye Abdülmecid yazıyor. Abdülmecid’in ona verdiği cevablar, iki yer müstesna, mütebâkisi kâfidir. Fakat iki yerde, o da o zâtın sathî sualine, sathî olarak cevab vermiş:

Birincisi: O zât demiş ki: “Onuncu Söz’ün hakikatları münkirlere karşı değil. Çünki sıfât ve esma-i İlahiyeye bina edilmiş.” Abdülmecid cevabında diyor ki: “Münkirleri hakikatlardan evvelki dört işaretle imana getirmiş, ikrar ettirmiş. Sonra hakikatları dinlettiriyor.” mealinde cevab vermiş.

Hakikî cevabı şudur ki: Herbir hakikat, üç şeyi birden isbat ediyor; hem Vâcib-ül Vücud’un vücudunu, hem esma ve sıfâtını, sonra haşri onlara bina edip isbat ediyor. En muannid münkirden tâ en hâlis bir mü’mine kadar herkes her “Hakikat”tan hissesini alabilir. Çünki “Hakikat”larda mevcudata, âsâra nazarı çeviriyor.

Der ki: Bunlarda muntazam ef’al var, muntazam fiil ise fâilsiz olmaz. Öyle ise bir fâili var. İntizam ve mizan ile o fâil iş gördüğü için, hakîm ve âdil olmak lâzımgelir. Madem hakîmdir, abes işleri yapmaz. Madem adaletle iş görüyor, hukukları zayi’ etmez. Öyle ise bir mecma-i ekber, bir mahkeme-i kübra olacak.

İşte “Hakikat”lar bu tarzda işe girişmişler. Mücmel olduğu için üç davayı birden isbat ediyorlar. Sathî nazar farkedemiyor. Zâten o mücmel “Hakikat”ların herbirisi, başka risaleler ve Sözler’de kemal-i izah ile tafsil edilmiş.” B:320

 

1 “Çok mühim noktalar hatıra geldiği halde, risaleyi te’lif cihetine sevkedilmiyor.” E:110

2 Yani hakikatları ve düsturları onda arayacaksınız.

3 “Cenab-ı Hakk’ın tevfikiyle derim ki: Ben, ‘Nokta, Katre ve Katre’nin Zeyli, Zerre, Şemme, Habbe’ ve sair risalelerimde müteferrik hadsiyatı ve parça parça aynaları dercetmişim. Eğer Cenab-ı Hakk’ın izniyle bir zaman gelir, birisi bütün bu müteferrik hadsleri ve parça parça aynaları tahrir ve tasvir edip birleştirirse; öyle bir ayna onlardan çıkabilir ki, aynelyakînin nuru o aynada zâhir ve nümayan olacaktır. Hem onlardan öyle bir hads tehassul edebilir ki, hakkalyakînin nuru, ondan çiçekler açacaktır inşâallah.

Neden olmasın! Çünkü (bütün bu risalelerdeki mes’eleler, hadsler) yalnız Kur’an-ı Mübin’in feyzinden mülhemdirler.” BMs: 256

4 Yani sonsuz ilm-i İlahiyeden gelen ilhamî hakikatlara, yani mehdiyet hakikatına kesbî ilimle izahat ve tasarruf edilmemeli.

“…kardeşlerime ihtar ediyorum ki:

Bu küçük mektubları hususî bir surette, hususî bazı kardeşlerime yazmıştım. Büyük mektublar meydana çıktıktan sonra, küçükler de umumun nazarına gösterilmesi lâzımgeldi. Halbuki tanzimsiz, müşevveş bir surette idiler. Onlar ne hal ile yazılmış ise, öyle kalması lâzım geliyordu. Sonradan tashih ve tanzim etmeye me’zun değiliz!” M:488

“Meselâ, زَيْتُونَةٍ لاَ شَرْقِيَّةٍ وَ لاَ غَرْبِيَّةٍ  cümlesi der: “Nasılki elektriğin kıymetdar metaı, ne şarktan ne de garbdan celbedilmiş bir mal değildir. Belki yukarıda, cevv-i havada rahmet hazinesinden, semavat tarafından iniyor. Her yerin malıdır. Başka yerden aramağa lüzum yoktur” der. Öyle de manevî bir elektrik olan Resail-in Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki semavî olan Kur’an’ın, şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.” Ş:690

5 Yani aklı ve kalbi.

6 Yani ilmî enaniyet cihetinde.

7 Yani beğendirmek ve teveccüh toplamak ister.

8 Yaptığı vaazları ve yazdığı eserleri.

9 Yani Risale-i Nur gibi beğenilsin ve ilgi toplasın. Bu husus hocalara ve önde görünenlere bakarken, herkese niye söyleniyor? Çünkü destek olmak da aynı suça ortaklıktır. Bu cihetten herkese bakar ikazdır.

“İnsanda, ekseriyet itibariyle hubb-u câh denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk ve şan ü şeref denilen riyakârane halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki sahibi olmağa, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’î-küllî arzu vardır. Hattâ o arzu için, hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevkeder. Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir.” M:412

10 Nurcu bilinenler.

11 Evet bu asrın mürşidi ve müceddidi Risale-i Nur’dur. Büyük şahsiyeti olsun olmasın herkes Risale-i Nur’u dinlemeli, dinletmeli ve teşvik etmelidir.

12 Oniki sene evvel denilen tarih; Hicri 1340, Miladi 1921 seneleridir.

13 Doğruluğu kat’iyet derecesinde.

14 Manalara tasarruf edilmeden, yani hakikat ilminden gelene dokunulmaz.

15 Yani Risale-i Nur’un izah ve irşadına kesbî ilimle yardım etmek gerekmiyor ve tutarsızdır. Ancak Risale-i Nur’u Risale-i Nur’la izah tarzı vardır ve aşağıda zikredilmektedir.

16 Yani Allah bu asırdaki insanların ahvaline uygun manaları has bir kuluna Kur’andan vehben ihsan eder. Bu manaları kesbî ilimle keşfetmek mümkün değildir. Şöyle ki:

“En son ve en külli manada Allah kelamı olup, sonsuz ilim ve hikmet-i İlahiyyenin maksad ve gayelerini tazammun eden ve bu vasfıyla da mu’cize olup ona nazire getirilmesi imkansız olan Kur’anın yani vahyin alt derecesi;havass-ı beşeriyeye gelen ilhamdır. (Bak: Mektubat sh:448) Bu ilham dahi, herşeyi ihata eden Allah’ın sonsuz ilminden geldiği ve herşeyi ihata ettiği ve kainat hakikatlarına tam mutabık olduğu cihetiyle mu’cize-i maneviyedir. Evet cezalet denilen yani, sonsuz İlahi ilim; beşerin ruhî, fikrî ve hayatî bütün ahvalini ve ihtiyacatını tam bilip, onlara tam mutabık manaları tazammun eder. Hassaten asırların müceddidlerine ve bilhassa son asrın müceddidine gelen ilhamın derecesinde ve mezkur mana külliyetinde ve ilahi hikmete ve hakka mutabık söz söylemek, beşer ilmiyle olamayacağı, ehl-i ilimce bilinmesi gereken bir hakikattır.

17 Vehbîyete mazhar olan müceddidiyetine.

18 Yani vehbî hakaika.

19 Yani kesbî ilmin konuşması manasında.

20 Yani vehbî ile kesbîyi farkedemeyip.

21 Yani tercümanlık

22 Burada Hz. Üstad şahsından Nurculara ders veriyor diye düşünüp, şahsî ve kesbî ilimleriyle irşada kalkışmamalı.

23 Yani şahıs merci olmayınca, Kur’anın hâkimiyet-i mutlakasının ve kudsiyet-i irşadının mürşidiyeti zuhur ediyor.

24 Yani kesbî ilmin yardımına muhtaç olmadan. Evet,

“Tevfik-i İlahî refiki olan adam, tarîkat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet Kur’andan, hakikat-ı tarîkatı -tarîkatsız- feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza maksud-u bizzât olan ilimlere ulûm-u âliyeyi okumaksızın îsal edici bir yol buldum.

Seri-üs seyr olan bu zamanın evlâdına, kısa ve selâmet bir tarîkı ihsan etmek, rahmet-i hâkimenin şânındandır.” Ms:212

25 Nurlar ve kahraman şakirdleri benim vazifelerimi yapacaklar, daha bana hiç ihtiyaç kalmamış. Zâten Nur’un her bir câmi’ cüz’ü ve sarsılmayan hâlis şakirdlerinin her birisi, benden daha mükemmel ders verir.

26 Hz. Üstad şahsından bize ders veriyor. Yani Üstada bedel kitab önünde ise kıyas et.

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık