1385- HUZUR حضور : Hazır olmak. Mevcud bulunmak. *Hürmete lâyık bir kimsenin yanında olmak. *İbadet neticesi hasıl olan rahatlık, gönül ferahlığı. (Bak: Gaflet)

Huzur tabirinin en bariz manası: Büyük bir zatın yanında hazır olmak ve bu sebeble kalbde hissedilen rahatlık, emniyet, şeref, huşu’ ve manevi haz gibi hislerin mecmuundan hasıl olan bir halettir. Allah her yerde hazır nazır olduğu için daima Allah’ın huzurunda, nazarı altındayız. Binaenaleyh, Cenab-ı Hakk’ın her halimizi, niyet ve düşüncelemizi her an görüp bildiğini unutmamak ve Allah’ın nazarında olduğumuzu bilmek şuuruna, dinî tabirle “huzur” denir. Kendisinde huzur hali meleke haline gelmiş olan mü’minlere, günahtan kaçmak kolaylaşır. (Bak: 1241.p.) Allah ve meleklerine karşı gizlilik olmadığı ve müsbet, menfi her tablo âlem-i misalde kaydedildiği hakikatını bilen mü’min, gizli ve aşikâr kendi hakkında günah manzarasının tesbit edilmemesi için gayretli olur. Kaydedilen günahları için de, وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا  ( 3:193 ) dualarıyla o günahların silinmesi için niyaz eder.

1386- Huzur hakikatını unutmak, gaflettir. Bu gaflete düşmemek için huzur haletini telkin eden ve marifetullahı ders veren eserleri tekrarla okumak veya dinlemek gerektir. Çünkü unutmamanın çaresi, tekrardır. Kur’anda çok âyetlerin tekrarındaki bir hikmet de budur.

Evet “iman-ı tahkikînin kuvvetiyle ve marifet-i Sanii netice veren mas-nuattaki tefekkür-ü imanîden gelen lemeat ile bir nevi huzur kazanıp Hâlik-ı Rahim’in hazır nazır olduğunu düşünüp ondan başkasının teveccühünü aramıyarak, huzurunda başkalarına bakmak, meded aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmek ile o riyadan kurtulup ihlası kazanır.” (L. 163)

“Amiyane olan tevhid-i zâhirî, hiçbir şey’i Allah’ın gayrisine isnat etmemekten ibarettir. Böyle bir nefiy, sehl ve basittir. Ehl-i hakikatın hakiki tevhidleri ise, her şeyi Cenab-ı Hakk’a isnad etmekle beraber her şeyin üstünde bulunan mührünü, sikkesini görüp okumaktan ibarettir. Bu, huzuru isbat, gafleti nefyeder.” (M.N. 212)

1387- Mezkûr manadaki huzur-u kâmileyi kazandıran en cami’ meslek, cadde-i kübra denen Kur’an mesleğidir ki, akıl ve kalbi beraber çalıştırır. (Bak: 2253. p. ve Velayet-i Kübra)

İşte kâinat kitabını okutan Kur’an mesleğinde, sinekten çiçeğe, zerreden seyyarata kadar âlemdeki bütün İlahî san’at eserlerine mana-yı harfi ile (Bak: Mana-yı Harfi) bakarak meleke kazanan bir mü’min, âlemde her ne müşa-hede ederse, ondan hâlî bir şekilde Saniine intikal eder, huzur kazanır.

Dinî emirlere ve sünnet-i seniyeye ittiba’ yoluyla da huzur kazanılır. (Bak: 3465,3466.p.lar)

1388- Namazda huzur haleti ise çok önemlidir. Kur’an (2: 186) âyetinde de beyan edilen hakikatı izah eden bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:”

اَلْاِحْسَانُ اَنْ اَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَاَنَّكَ تَرَاهُ فَاِنَّ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَاِنَّهُ يَرَاكَ

Yani: Asıl ihsan, Allah Teala’ya zat-ı akdesini görüyorsun gibi ibadette bulunmandır. Her ne kadar sen onu görememekte isen de şüphe yok ki o seni görmektedir.” (H.G.hadis: 49, Buharî iman/ 37, SBM. c.1, hadis no: 47) (Bak. Huşu’)

Bir atıf notu:

-Huzur hakikatı, bak: 697,1553.p.lar.

“Namaz, kul ile Allah larasında yüksek bir nisbet ve ulvi bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki, her ruhu celb ve cezbetmek namazın şe’nindendir. Namazın erkânı, “Fütuhat-ı Mekkiye”nin şerhettiği gibi, öyle esrarı havidir ki, her vicdanın muhabbetini celbetmek, namazın şe’nindendir. Namaz, Hâ-lik-ı Zülcelal ltarafından her yirmidört saat zarfında tayin edilen vakitlerde manevi huzuruna yapılan bir davettir. Bu davetin şe’nindendir ki, her kalb kemal-i şevk ve iştiyakla icabet etsin. Ve mi’racvari olan o yüksek münacata mazhar olsun.” (İ.İ. 43)

1389- Namazda okunan “teşehhüd ve fatiha kelimelerinin geniş ve yüksek manaları kasdî değil, belki dolayısiyle meşguliyet ve huzura bir nevi gaflet veren tafsilatı değil, belki mücmel ve kısa manaları, gafleti dağıtır, ubudiyeti ve münacatı parlatır görüyorum. Namazın ve fatiha ve teşehhüdün pek yüksek kıymetlerini tam gösterir. (Evet) O manaların tafsilatıyla bizzat iştigal, bazan namazı unutturur, huzura belki dokunur. Yoksa dolayısiyle ve muhtasar bir tarzda büyük faidelerini hissediyorum.” (Ş.619)

Bir atıf notu:

-Hz.Ali’nin (R.A.) huzur-u salât için ifrit istemesi, bak: 3461.p.

Yukarı Çık