3121- RUBUBİYET ربوبية : Cenab-ı Hakk’ın her zaman her yerde her mahluka, muhtaç olduğu şöyleri vermesi, terbiye ve tedbir etmesi ve malikiyeti, besleyiciliği keyfiyeti. (Bak: Rabb, Faaliyet-i Rububiyet, Terbiye)

3122- Canlı cansız bütün mevcudatı yaratılış gayelerine göre vücud verip kavanin-i fıtriyeye imtisalen vazifelerinde istihdam ederek nokta-yı kemallerine erdiren Rububiyet-i İlahiyedir. İnsanlık âlemini şeriat-ı meşhuresiyle terbiye ettiği gibi, kâinatı da şeriat-ı kübra-yı fıtriyesiyle terbiye ve tavzif eder.

3123- “Evet bütün kâinatta hususan zihayatlarda bilhassa terbiye ve iaşelerinde her tarafta aynı tarzda ve umulmadık bir surette beraber ve birbiri içinde hakîmane, rahimane bir dest-i gaybî tarafından olan bir tasarruf-u âmm elbette bir rububiyet-i mutlakanın tereşşuhudur ve ziyasıdır ve tahakkukuna bir bürhan-ı kat’idir. Madem bir rububiyet-i mutlaka vardır; elbette şirk ve iştiraki kabul etmez. Çünkü o rububiyetin kendi cemalini izhar ve kemalâtını ilan ve kıymetli san’atlarını teşhir ve gizli hünerlerini göstermek gibi en mühim maksad ve gayeleri cüz’iyatta ve zihayatta temerküz ve içtima’ ettiğinden en cüz’î bir şeye ve en küçük bir zihayata kendi başı ile müdahale eden bir şirk, o gayeleri bozar ve o maksatları harab eder. Ve zişuurun yüzlerini o gayelerden ve o gayeleri irade edenden çevirip esbaba saldığından ve bu vaziyet rububiyetin mahiyetine bütün bütün muhalif ve adavet olduğundan, elbette böyle bir rububiyet-i mutlaka, hiç bir cihetle şirke müsaade etmez.” (Ş. 151)

3124- “Elhasıl: Madem Sani-i Hakîm her şey için o şeye münasib bir nokta-i kemal ve ona lâyık bir mertebe-i feyz-i vücud tayin edip ve o şeye, o nokta-i kemale sa’yedip gitmek için bir istidad vererek ona sevk ediyor ve bütün nebatat ve hayvanatta şu kanun-u rububiyet cari olmakla beraber, cemadatta dahi caridir ki; adi toprağa, elmas derecesine ve cevahir-i âliye mertebesine bir terakkiyat veriyor ve şu hakikatta muazzam bir “Kanun-u Rububiyet”in ucu görünüyor.” (S. 555)

Bir atıf notu:

- Kanun-u Rububiyetin cüz’den külle aynı zamanda ve farksız tecellisi, bak: 3748.p.

3125- “Ey gözleri sağlam ve kalbleri kör olmayan insanlar! Bakınız, insan âleminde iki daire ve iki levha vardır:

Birinci daire: Rububiyet dairesidir.

İkinci daire: Ubudiyet dairesidir.

Birinci levha: Hüsn-ü san’attır.

İkinci levha ise: Tefekkür ve istihsandır.

Bu iki daire ile iki levha arasındaki münasebete bakınız ki: Ubudiyet dairesi bütün kuvvetiyle rububiyet dairesi hesabına çalışıyor. Tefekkür, teşekkür, istihsan levhası da bütün işaretleriyle hüsn-ü san’at ve nimet levhasına bakıyor. Bu hakikatı gözün ile gördükten sonra rububiyet ve ubudiyet dairelerinin reisleri arasında en büyük bir münasebetin bulunmamasına aklınca imkân var mıdır? Ve Saniin makasıdına kemal-i ihlas ile hizmet eden ubudiyet reisinin Sani ile azîm bir münasebeti ve kavi bir intisabı ve o intisab ile her iki daire reisleri arasında bir muarefe ve mükâleme ve alışverişin olmamasına ihtimal var mıdır? Öyle ise, bilbedahe tahakkuk etti ki, ubudiyet reisi, rububiyetin has mahbub ve makbulüdür.” (M.N. 31)

Atıf notları:

-Oruçla nefsin mevhum rububiyetini kırmak, bak: 3006.p.

-Kur’an’ın vazife-i asliyesi, daire-i rububiyetin şuunatını ve daire-i ubudiyetin vezaifini bildirmektir., bak: 2104.p.

Yukarı Çık