1612- İMAM-I EBU YUSUF إمام ابو يوسف : Asıl ismi Ya’kup, baba adı İbrahim olup, soyca Ensarîdir. (Hi.113-Mi.722) tarihinde Kûfe’de doğmuş, (Hi.182-Mi.789)’da Bağdad’da vefat etmiştir. İmam-ı Azam’dan ders almıştır. Fıkıh sahasında büyük imamlardandır. Dedesi Sahebe-i Kiram’dan Sa’d’dır. (R.A.) İmam-ı Muhammed’le ikisine fıkıh kitablarında “İmameyn” denir. (K.S.)
Abbasi halifelerinden Hadi, Mehdi ve Harun Reşid zamanlarında yaşamış ve bunların devrinde 18 sene kadı-ul kudat (Şeyhülislâmlık) makamında kalmış ve Hanefi Mezhebinin yayılmasına vesile olmuştur. Tabakat-ı Fukaha’da mutlak müctehid makamındadır.
1613- İmam-ı Ebu Yusuf Hazretlerinin, din tahsilinden iş hayatına çekmek isteyen ebeveynine rağmen, tahsilinde ısrar etmesi:
“Hatib Bağdadî, Ebu Hanife’nin talebesi Kadı Ebu Yusuf’un hayatını anlatırken şunları naklediyor:
Ebu Yusuf şöyle dedi: “Hadis ve fıkıh okuyordum. Hiç bir şeyim yok gibiydi. Elbiselerim yırtık, pırtıktı. Bir gün ben Ebu Hanife’nin yanında iken babam geldi, beni alıp götürdü ve “Yavrum! Ebu Hanife ile o kadar dolaşma, onun ekmeği kızarmıştır (hali vakti yerindedir), sen ise geçimin için çalışmaya muhtaçsın.” dedi. Bunun üzerine ben de babama itaat etmeyi tercih ederek, derslerimin bir çoğunu bıraktım. Ebu Hanife beni görmeyince sormuş. Bunun üzerine ben de onun meclislerinde bulunmaya karar verdi. Bu gecikmeden sonra ona gittiğim ilk gününde bana, “Ne ile meşgul oldun da gelmedin” diye sorunca ben de “Meşguliyetim, geçim derdi ve babama itaat etmekti” dedim ve oturdum. Oradakiler dağılınca bana bir kese vererek, “Bununla ihtiyaçlarını gör” dedi. Baktım kesede yüz dirhem vardı... “Ders halkalarından ayrılma. Bu bitince de bana haber ver.” diye de devam etti. Böylece derslere devam etmeye başladım. Az bir zaman geçmişti ki bana yüz dirhem daha verdi. Sonra geçimimi üzerine aldı. Ben ona hiç bir ihtiyaç bildirmezdim. Bir şeyimin bittiğini de söylemedim. Verdiklerinin bittiğini sanki ona birisi haber verirdi. Öylece muhtaç olmaktan kurtuldum. Bir şeylere de sahib olabildim.
1614- - İmam-ı Ebu Yusuf’un yetişmesi hususunda bir rivayet daha var. Ali b. Ca’d, Ebu Yusuf’un şöyle dediğini söylüyor:
“Babam İbrahim b. Habib öldü. Ben küçük yaşımda annemin himayesinde kaldım. Annem beni hizmetçi olarak bir elbisecinin yanına verdi. Ben ise elbiseciyi bırakıp, Ebu Hanife’nin ders halkalarına devam ediyor, dinlemeye oturuyordum. Annem de arkamdan geliyor, kolumdan tutup beni elbiseciye götürüyordu. Ebu Hanife ise öğrenmeye olan aşkımı ve devamımı gördüğü için benimle ilgileniyordu. Anneme karşı bu tutumum devam edip, kaçmalarım da uzayıp gidince annem Ebu Hanife’ye: “Bu çocuğu bozan sensin. Bir şeyi olmayan yetim bir çocuktur bu. Ben bunu el örgülerimle doyuruyorum ve kendisine bakabilecek ufak bir kazancının olmasını istiyorum.” diye çıkıştı. Ebu Hanife de ona: “Git, sen anlamıyorsun git! Bu çocuk fıstık yağıyla yapılmış falüzec (bir nevi bal tatlısı) yemesini öğreniyor” deyince annem: “Sen akılsız bunak bir ihtiyarsın” dedi ve gitti.
1615- Ebu Yusuf devam ediyor: Sonra Ebu Hanife’den ayrılmamaya başladım. O da malıyla geçimimi üstleniyordu. Böylece hiçbir ihtiyacımı bırakmıyordu. Allah da beni ilimle nimetlendirdi ve yükseltti. Hatta kadılık cübbesini giydim.” (Sabrın Sonu, Medrese Yayınevi, İst. 1981. sh: 52) (Bak: 178,179,180.p.lar)
1616- “Şuca Muhammed, Ebu Yusuf’un şöyle dediğini nakleder: Babam öldüğü zaman cenazesinde bulunamadım. Akraba ve komşularımın cenaze ve defn işleriyle uğraşmalarını temin ettim. Zira İmam-ı Azam’ın bir dersinde bulunamıyacaktım. Eğer o dersi kaçırsaydım, ondaki faideli bilgilere kavuşamamanın hasreti, ölünceye kadar devam ederdi.” (Rehber Ansiklopedisi)