301- ASR (ASIR) عسر : Bir devrelik zaman. *İkindi vakti. *Zamanın bir cüz’ü. Yüz yıl. *Eskiden bazılarınca kırk, elli veya altmış yıllık müddet. İnsanın ortalama yaşayış zamanı. *Gece ve gündüzden herbiri. *Birisinin aşireti. *Men’etmek. *Suyunu çıkarmak için bir şeyi sıkmak. (Bak: Zaman)

301/1- Asır, Kur’an’da 103. Surenin ismi olup, bu surenin başında asr’a yemin edilmekle pek büyük ehemmiyeti bildirilmiştir. Surede zikredilen hususiyetlere sahib olan her bir devir, bu surenin daire-i şümulüne girer. Aşağıdaki parça bu surenin asrımıza bakan mânâ vecihlerinden bir nümunesidir. Şöyle ki:

«Her asra hitab ettiği gibi, bu asrımıza daha ziyade bakan (103:1,2) وَ الْعَصْرِ اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِى خُسْرٍ âyetindeki اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِى خُسْرٍ (şedde ve tenvin sayılır) makam-ı cifrîsi bin üçyüz yirmidört (1324) (1908) edip, hürriyet inkılâbıyla başlıyan tebeddül-ü saltanat ve Balkan ve İtalyan Harbleri ve Birinci Harb-i Umumî mağlûbiyetleri ve dehşetli muahedeleri ve şeair-i İslâmiyenin sarsılmaları ve bu memleketin zelzeleleri ve yangınları ve İkinci Harb-i Umumînin zemin yüzünde fırtınaları gibi, semavî ve arzî musibetlerle hasaret-i insaniye ile اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِى خُسْرٍ  âyetinin bu asra dahi bir hakikatı, maddeten aynı tarihiyle gösterip, bir lem’a-i i’cazını gösteriyor.

(103:3)اِلاَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ (âhirdeki t , he sayılır, şedde sayılır ise) makam-ı cifrîsi bin üçyüz ellisekiz ve dokuz (1942-43) olan bu senenin ve gelecek senenin aynı tarihini göstermekle o hasaretlerden bâhusus mânevi hasaretlerden kurtulmanın çare-i yeganesi, iman ve a’mâl-i sâliha olduğu gibi ve mefhum-u mu-halifiyle, o hasaretin de sebeb-i yeganesi küfür ve küfran, şükürsüz-lük yani imansızlık, fısk ve sefahet olduğunu gösterdi. Sure-i وَ الْعَصْرِ   nin azametini ve kudsiyetini ve kısalığıyla beraber gayet geniş ve uzun hakaikın hazinesi olduğunu tasdik ederek, Cenab-ı Hakk’a şükrettik.» (K.L.204)

301/2- Surede geçen «اْلاِنْسَانَ kelimesinden maksad: İstiğrakı ifade eden ال karinesiyle ve اِلاَّ الَّذِينَ  nin اِلاَّ  istisnasıyla, yani “iman-ı kâmil amel-i salih sahibi ve hak ve sabrı tavsiyeleşenlerin dışındaki her insan” demektir. لَفِى خُسْرٍ deki فِىِ zarfiyetiyle ifham ediliyor ki:

O insanlar zararın içine düşmüş, her tarafını hüsran kaplamıştır. O asırdaki cemiyet adeta hüsran zeminidir. O cemiyette insan, sermaye-i asliyesi olan istidadat-ı ruhiyesini ifsad ile hüsran-ı ebedîye mahkûm olur.

خُسْرٍ deki tenkir karinesiyle remzediliyor ki: Bunların cemiyetleri de her türlü fitne fesad, ihtilaf ve ihtilallerle anarşi içindedir, yani dünyada da manevi cehennemdedirler.

Surede istisna edilen hakiki mü’minler ise; yok edilmesi istenen hakkın müdafii ve bu yolda karşılaştıkları meşakkatleri sabr u sebatla karşılayan mücahidlerdir. Surede iki kere nazara verilen ve (90:17) âyetinde de zikredilen تَوَاصَوْا ifadesinin dersiyle; o mü’minler menfi hareketlerden uzak durarak müsbet hareketi ve manevi cihadı meslek ittihaz etmişlerdir. Yani birbirlerine hakkı ve sabr u sebatı tavsiyeleşirler ve böylece dine hizmet eden metanetli bir şahs-ı manevî teşkil ederler.

Yukarı Çık