4024- ZAMAN زمان : (Zeman) Vakit, çağ, devir. *Mühlet, mehil. *Mevsim. (Bak: Asr, Dehr, Eyyam-ı Kur’aniye, Ezeliyet, Karn)
«Zaman, ma’duma benzer bir varlık, varlığa benzer bir yokluk gibidir. Razî der ki: Akıl ona yok diye hükmedemez. Çünkü devirler, seneler, aylar, günler saatlarla cüzlere taksim olunur. Ziyade ve noksan ve mutabakatla mazi ve müstakbel olmakla hükmolunurken nasıl madum olur.
Bununla beraber mevcud diye de hükmolunamaz, çünkü halihazır, gayr-ı münkasım bir andır.
Onun için felasife ve mütekellimîn, zaman mevcud mudur, mevhum mudur? diye bahisler etmişler durmuşlardır.» (E.T. 6070)
4025- Hakikat nokta-i nazarında zamanın bir hakikatı vardır:
«Levh-i Mahv-İsbat” ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u Azam’ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücud ve fenaya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-ı zaman odur.
Evet herşey’in bir hakikatı olduğu gibi, zaman dediğimiz, kâinatta cereyan eden bir nehr-i azîmin hakikatı dahi “Levh-i Mahv İsbat”taki kitabet-i kudretin sahifesi ve mürekkebi hükmündedir.» (S.548)
4026- Kemalât-ı ruhiyenin yüksek derecesine varan zatlar, harekât, tagayyürat ve devr ü deveran-ı âlemin işlediği zaman kaydından azade kalabilirler.
4027- «Nasılki dün geceki Leyle-i Kadre ulaşmak için iki yol var:
Biri: Bir sene gezip dolaşıp, ta o geceye gelmektir. Bu kurbiyeti kazanmak için bir sene mesafeyi tayyetmek lâzım gelir. Şu ise, ehl-i sülûkun mesleğidir ki, ehl-i tarikatın çoğu bununla gider.
İkincisi: Zamanla mukayyed olan cism-i maddî gılafından sıyrılıp, tecerrüdle ruhen yükselip, dün geceki Leyle-i Kadr’i öbür gün leyle-i îd ile beraber bugünkü gibi hazır görmektir. Çünki ruh zamanla mukayyed değil. Hissiyat-ı insaniye ruh derecesine çıktığı vakit, o hazır zaman genişler. Başkalarına nisbeten mazi ve müstakbel olan vakitler, ona nisbeten hazır hükmündedir.» (M.50) (Bak: 2143.p.)
4028- «Şu dünyada zamanın, fena ve zeval-i eşyadaki te’siratı gayet muhteliftir. Ve mevcudat ise, mütedahil daireler gibi birbiri içinde iken hükümleri zeval noktasında ayrı ayrı oluyor.
Nasılki saatin saniyelerini sayan dairesi, dakikayı ve saati ve günleri sayan daireleri zahiren birbirine benzer, fakat sür’atte birbirine muhaliftir. Öyle de: İnsandaki cisim, nefis, kalb, ruh daireleri öyle mütefavittir.
Meselâ: Cismin bekası, hayatı, vücudu; bulunduğu bir gün, belki bir saat olduğu ve mazi ve müstakbeli madum ve meyyit bulunduğu halde, kalbin hazır günden çok gün evvel, çok gün sonraki zamana kadar daire-i vücudu ve hayatı geniştir. Ruhun hazır günden seneler evvel ve seneler sonraki bir daire-i azîme, daire-i hayatına ve vücuduna dahildir.» (L.16)
Evet «denizlerde vukua gelen med ve cezir gibi, evliya arasında da bast-ı zaman1 tayy-ı mekân mes’elesi şöhret bulmuştur. Ezcümle Kitab-ı Yevakit’in rivayetine göre, İmam-ı Şa’ranî bir günde iki buçuk defa kocaman Fütuhat-ı Mekkiyye namındaki büyük mecmuayı mütalaa etmiştir. Bu gibi vukuat, istiğrab ile inkâr edilmesin. Zira bu gibi garip mes’eleleri tasdike yaklaştıran misaller pek çoktur. Meselâ rü’yada bir saat zarfında bir senenin geçtiğini ve pek çok işler görüldüğünü görüyorsun. Eğer o saatte o işlere bedel Kur’an okumuş olsa idin, bir kaç hatim okumuş olurdun. Bu halet evliya için halet-i yakazada inkişaf eder. Zaman inbisat eder. Mes’ele ruhun dairesine yaklaşır. Ruh zaten zaman ile mukayyed değildir. Ruhu cismaniyetine galip olan evliyanın işleri, fiilleri sür’at-ı ruh mizaniyle cereyan eder.» (M.N. 197) (Bak: 3911.p.)
4029- Kur’an (10:45) (22:47) (23:112 ilâ 114) ve benzer âyetlerinde, uhrevi âlemlerdeki zaman hakikatıyla alâkalı işaretler vardır.
1 (Haşiye):Bast-ı zaman sırrıyla çok seneler hükmünde olan birkaç dakikalık zaman-ı Mi'rac, bu hakikatın vücudunu isbat eder ve bilfiil vukuunu gösteriyor. Mi'racın birkaç saat müddeti, binler seneler hükmünde vüs'ati ve ihatası ve uzunluğu vardır. Çünki Mi'rac yoluyla beka âlemine girdi. Beka âleminin birkaç dakikası, bu dünyanın binler senesini tazammun etmiştir. Hem, bu hakikata binaen bazı evliya bir dakikada bir günlük işi görmüş. Bazıları, bir saatte bir senelik vazifesini yapmış. Bazıları, bir dakikada bir hatme-i Kur'aniyeyi okumuş oldukları gibi, Risale-i Nur'un te'lifinde de bu bast-ı zaman hakikatı çok def'a vukua gelmiş. Ezcümle:
Ondokuzuncu Mektub yüzelli sahifedir. Üçyüzden fazla mu'cizatı, kitaplara müracaat edilmeden ezber olarak dağ, bağ köşelerinde dört gün zarfında her gün üçer saat meşgul olmakla mecmuu oniki saate te'lif edilmesi.. Ramazan Risalesi, kırk dakikada te'lif edilmesi.. Yirmisekizinci Söz, yirmi dakikada te'lif edilmesi.. bast-ı zamanın vukuunu isbat etmiştir.
(18:19) قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۜ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ âyeti tayy-ı zamanı gösterdiği gibi (22:47) وَاِنَّ يَوْمًاعِنْدَ رَبِّكَ كَاَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ âyeti de bast-ı zamanı gösterir.