1154- HALK-I CEDİD خلقِ جديد : Ba’sü ba’d-el mevt, yeniden yaratılış. Ana karnındaki çocuğun insan suretine getirildiği devre (Kur’an 23.14). Yeniden yeniye tekraren yaratılma.
Bir âyette şöyle buyruluyor: “(50:15) ف۪ى لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟ yeni bir halktan iltibastadırlar. Sure-i En’amda (6.60) وَهُوَ الَّذ۪ى يَتَوَفّٰيكُمْ بِالَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ âyetinde geçtiği üzere, bir kavmin hayatı gibi, bir şahsın hayatı da eczasının lahzadan lahzaya yenilenmesi suretiyle bir iltibas içinde cereyan ettiğini ve binaenaleyh halk-ı evvel denilen bu halkta, bekayı şahsînin bile vahdet-i nev’iye gibi peyderpey halkolunan birbirine benzer ecza arasındaki bir iltibas ve müşabehet içinde tecelli eden bir nisbet vahdetinden aynı nisbetle tevali eden bir halk-ı cedid istimrarından ibaret olduğunu beyandır. Şeyh Muhyiddin-i Arabî buradan bütün eşyanın a’raz gibi cevahirin de an be-an halk-ı cedid ile müteceddid olduğunu istinbata kadar gitmiş; 17. yy. felsefe devresinde yer alan Fransız feylesofu meşhur Dekart (Descartes) de bu suretle bir halk-ı cedid nazariyesine zâhib olmuştur.” (E.T.4502)1
“Âlemde herşey كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ mantukunca helak ve fena içinde her lahza tagayyüre maruz ve her tagayyürde yeni bir halk ile ihtilat ve iltibas içindedir.” (E.T. 4503)
1155- Halk-ı cedid mes’elesini te’yid eden diğer bir âyet de şöyledir: “(27:39) قَالَ عِفْر۪يتٌ مِنَ الْجِنِّ “Cinlerden bir ifrit dedi.” Ragıb’ın Müfredat’ında ifrit هُوَالْعَارِمُ الْخَبِيثُ yani habis, çetin demektir. Şeytan gibi insana da istiare olunur; ifrit nifrit denilir. ibn-i Kuteybe demiştir ki; ifrit “müvessekulhalk” yani hilkati kuvvetli demektir. Aslı, toprak demek olan “afer”dendir.
(27:39) اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَۚ Ben onu (o tahtı) sen makamından kalkmadan evvel sana getiririm, (27:40) وَاِنّ۪ى عَلَيْهِ لَقَوِىٌّ اَم۪ينٌ Ve muhakkak ben buna karşı her halde kaviyim, eminim قَالَ الَّذ۪ى عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ Nezdinde kitabtan bir ilim bulunan zat اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَۜ Ben sana, onu tarfin (gözün) sana dönmeden evvel getiririm, dedi. Bu zatın kim olduğu hakkında müteaddid kaviller vardır. İbn-i Mes’ud kavlince Hızır Aleyhisselâm’ın veziri Asaf İbn-i Berhiyadır ki, sıddık idi. Dua edilince icabet olunan İsm-i Azamı bilirdi.
1156- Muhyiddin-i Arabî bunu şöyle anlatmıştır: Asaf tahtın aynında tasarruf etti de onu mevzıında i’dam edip her an hâsıl olmakta bulunan (halk-ı cedide) ârif olanlardan başka kimsenin şuuru lâhik olmayacak veçhile Süleyman’ın yanında icad ediverdi. Vücudu zamanı, ademi zamanının aynı idi, ikisi bir anda idi ve Asaf’ın kavli zamanda fi’lin aynı idi. Bu tahtın husulü meselesi, en müşkil mesaildendir. Ancak zikrettiğimiz icad ve i’damı ârif olan zevat müstesna... Taht ne mesafe kat’etti, ne de onun için Arz dürüldü veya yarıldı.. İlh.” (E.T. 3678-3680) (Televizyona işaret edip halk-ı cedid ile de alâkalı âyet, bak: 3734.p.)
1157- Halk-ı cedid hakkında âyetlerden birkaç not:
-En taaccüb edilecek şey, kâfirlerin haşirle alâkalı halk-ı cedidi istib’aden inkârlarıdır: (13:5) (17: 49,98) (34: 7)
-Bundan başka: (14:19) (32:10) (35:16) âyetlerinde de (halk-ı cedid) tabiri geçer.
1"Halk-ı cedid" nazariyesine Dekart'ı (Descartes) katmak pek uygun düşmez. Fakat Dekartçı fikirlerden hareket eden okaziyonalistlerden mesale Malbranş (Malebranche) için bir derece uygun olabilir. O, dünyadaki sebeblerin birer vesile (Fr.occasion: okazion) olduğunu, te'sir-i hakikinin Allah'tan geldiğini söylemiştir. Bu bakımdan okaziyonalizm (vesilecilik) adı verilen bu görüşün, maddiyat ve ruhiyat âlemindeki hâdisatı, "tasarruf-u daimiye-i İlahiye" manasında açıklaması sebebiyle "halk-ı cedid"e benzerliği bulunabilir. (Hazırlayanlar)