1178- HANNAS خناس : (El-Hannas) (Hunus’dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen. Sinsi şeytan. Mü’minin ferasetli halinde kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytan. Aynı şekilde münafık insî hannaslar da vardır ki, bunlar daha zararlıdır. (Bak: Münafık, Vesvese)
Bir âyette şöyle buyrulur: “(114:4) مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ Şerrinden o hannas vesvasın ya’ni geri geri çekilip sinen, sinip sinip aldatmak, Hak yolundan geriletip fenalığa sürüklemek için döne döne vesvese vermek âdeti olan o dönek, o sinsi, o geriletici vesvese kaynağının şerrinden sığınırım.وَسْوَاسِ Esasen vesvese ma’nasına ism-i masdar veya muzaaf rubainin masdarı bu vezinde de geldiğine göre, masdar olmakla beraber çok vesveseci, müvesvis ma’nasına mübalağa için sıfat ve isim olarak kullanılmıştır ki, ayn-ı vesvese kesilmiş vesvese kaynağı demek gibidir.
1179- Vesvese nedir? Keşşaf’ın ve Ragıb’ın söyledikleri vechiyle vesvese; esasen fis, hiş demek, yavaş fısıltı yapmak, fiskos etmek gibi gizli sese, hems-i hafiye denilir. Hulliyat hışıltısına vesvas-ül huliy denilmesi bundandır.
Kamus’un kaydettiği vechile, avcının ve köpeklerin yavaşça seslerine vesvese ve vesvas denilmesi de bundandır. Bundan hatıra-i redi’eye, ya’ni nefsin veya şeytanın kalbe ilka ettiği hayırsız, faidesiz, alçak hatıra ve dağdağaya vesvese denilmek, mütearef ve meşhur olmuştur; dilimizde ma’ruf olan da budur:
(50:16) وَنَعْلَمُ مَاتُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ âyeti, nefsin vesvesesi hakkında (20:120) فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ âyeti de şeytanın vesvesesi hakkındadır.
1180- El-Hannas’a gelince: Hunustan mübalağalı ism-i fail veya o vezinde ism-i mensub olarak vesvasın sıfatıdır. Çok hunûs edici, hunûs âdeti olan demektir.
Küvvirat Suresinde (81:15-16)بِالْخُنَّسِۙ اَلْجَوَارِ الْكُنَّسِۙ âyetinde dahi geçmiş olan hunûs, lügatta lâzım olarak taahhur ve rücu’ ya’ni gerilemek ve geri dönmek ve inkıbaz ve gaybubet, ya’ni sıkılıp büzülmek, sinip gaib ve nabedid olmak manalarıyla alâkadar olduğu gibi; müteaddi olarak, geriletmek, münkabız etmek, sindirip gaib etmek manalarına gelir. Müfessirîn ekseriyetle lâzımdan teahhür ve inkıbaz ve sinmek manasını esas tutarak tefsir eylemişlerdir ki; bundan hannas, geri çekilerek veya büzülüp sinerek fırsat bulunca dönmek âdeti olan, demek oluyor. Onun için biz bunu sinsi diye terceme etmeyi muvafık bulduk. Keşşaf’da: Hunûsa mensup, âdeti hunûs ya’ni teahhür etmek olandır. Çünki Said İbn-i Cübeyr’den rivayet olunmuştur ki, insan Rabbini zikrettiği vakit şeytan hunûs eder, geri kaçar; gaflet edince de döner, vesveseye başlar... ilh..” (E.T.6422-6424)
1181- İngiliz’in İstanbul’u işgal ettiği zaman yaptığı aldatıcı telkinlerine karşı Bediüzzaman’ın verdiği cevabın bir parçası şöyledir:
“Herbir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan “elhannas “ altı hutuvatıyla âlem-i İslâmı ifsad için insanlardaki ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri fiilî propaganda ile işlettiriyor, damarları buluyor. Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı cahını, kiminin tamaını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hatta en garibi kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.” (A.B.114)
İşte her zaman böyle nifak perdesinde insî şeytanlar ifsada çalıştıklarından, Kur’an küllî manada âlem-i İslâmı ehemmiyetle ikaz eder.