1193- HASAN (R.A.) حسن : Hazret-i Ali’nin büyük oğlu, Resulullah’ın torunu. Oniki imamın ikincisi. İslâm halifelerinin beşincisidir. Hicretin üçüncü yılı, Ramazan ortasında Medine’de doğmuştur.
Lakabı Mücteba, künyesi Ebu Muhammed’dir Resulullah Efendimiz kulağına ezan okudu ve ismini “Hasan” koydu..
Hz. Ali (R.A.) şehid olunca 661 (Hi. 40) yılında 37 yaşında idi Kûfe’de halife seçildi. Babası gibi buna da kırk binden fazla kimse biat etti. Yedi ay kadar Irak, Horasan, Hicaz, Yemen taraflarına hükmettikten sonra Hz. Muaviye’nin Şam’dan gönderdiği ordu ile karşılaştı. Çok müslüman kanı dökülmeden iki taraftan birinin galip gelemiyeceğini düşünerek harpten vazgeçip halifeliği Hz. Muaviye’ye verdi.
Hz. Hasan 671 (Hi. 49) yılında vefat etti. Kabri Medine’deki Baki mezarlığındadır. (Bak: Şerif)
1194- Hasan (R.A.) için S.B.M. 8.cild, 1159. hadiste geçen (hâzâ seyyidun) ve emsali ifadelerin işaretiyle seyyid dendiği anlaşılabileceği gibi Hasan’ın (R.A.) neslinden daha çok aktablar, Hüseyin’in (R.A.) neslinden ise imamlar gelmiştir. (Bak: 45.p.)
Hasan ve Hüseyin (R.A.) hakkında Peygamberimiz’in (A.S.M.) ehemmiyetli şefkat ve alâkasının hikmeti şöyle izah ediliyor:
“Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm, küllî ve umumî vazife-i nübüvvet içinde bazı hususî, cüz’î maddelere karşı azîm bir şefkat göstermiştir. Zâhir hale göre o azîm şefkati, o hususî cüz’î maddelere sarfetmesi, vazife-i nübüvvetin fevkalâde ehemmiyetine uygun gelmiyor.
Fakat hakikatta o cüz’î madde, küllî, umumî bir vazife-i nübüvvetin me-darı olabilecek bir silsilenin ucu ve mümessili olduğundan, o silsile-i azimenin hesabına onun mümessiline fevkalâde ehemmiyet verilmiştir. Meselâ: Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm Hazret-i Hasan ve Hüseyin’e karşşı küçüklüklerinde gösterdikleri fevkalâde şefkat ve ehemmiyet-i azîme, yalnız cibillî şefkat ve hiss-i karabetten gelen bir muhabbet değil, belki vazife-i nübüvvetin bir hayt-ı nuranisinin bir ucu ve veraset-i Nebeviyenin gayet ehemmiyetli bir cemaatinin menşei, mümessili, fihristesi cihetiyledir. Evet Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm, Hazret-i Hasan (R.A.) kemal-i şefkatinden kucağına alarak başını öpmesiyle Hazret-i Hasan’dan (R.A.) te-selsül eden nuranî nesl-i mübarekinden Gavs-ı Azam olan Şah-ı Geylanî gibi çok mehdi-misal verese-i nübüvvet ve hamele-i şeriat-ı Ahmediye (A.S.M.) olan zatların hesabına Hazret-i Hasan’ın (R.A.) başını öpmüş ve o zatların istikbalde edecekleri hizmet-i kudsiyelerini nazar-ı nübüvvetle görüp takdir ve istihsan etmiş ve takdir ve teşvike alâmet olarak Hazret-i Hasan’ın (R.A.) başını öpmüş. Hem Hazret-i Hüseyin’e karşı gösterdikleri fevkalâde ehemmiyet ve şefkat, Hazret-i Hüseyin’in (R.A.) silsile-i nuraniyesinden gelen Zeynel-Abidin, Cafer-i Sadık gibi eimme-i âlişan ve hakiki verese-i Nebeviye gibi pek çok mehdi-misal zevat-ı nuraniyenin namına ve Din-i İslâm ve vazife-i Risalet hesabına boynunu öpmüş, kemal-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir. Evet Zat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) gayb-aşina kalbiyle, dünyada Asr-ı Saadet’ten ebed tarfında olan meydan-ı haşri temaşa eden ve yerden Cennet’i gören ve zeminden gökteki melaikeleri müşahede eden ve zaman-ı Âdem’den beri mazi zulümatının perdeleri içinde gizlenmiş hâdisatı gören, hatta Zat-ı Zülcelal’in rü’yetine mazhar olan nazar-ı nuranîsi, çeşm-i istikbal-binîsi, elbette Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in arkalarında teselsül eden aktab ve eimme-i verese ve mehdileri görmüş ve onların umumu namına başlarını öpmüş, Evet Hazret-i Hasanın (R:A.) başını öpmesinden Şah-ı Gaylanî’nin hisse-i azîmesi var.” (L.20)
1195- İslâm tarihinde ehemmiyetli yeri bulunan “Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in Emevilere karşı mücadeleleri ise, din ile milliyet muharebesi idi. Yani: Emeviler, Devlet-i İslâmiyeyi, Arab milliyeti üzerine istinad ettirip rabıta-ı İslâmiyeyi, rabıta-ı milliyetten geri bıraktıklarından, iki cihetle zarar verdiler.
Birisi: Milel-i saireyi rencide ederek tevhiş ettiler.
Diğeri: Unsuriyet ve milliyet esasları, adaleti ve hakkı takib etmediğinden zulmeder, adalet üzerine gitmez. Çünki: Unsuriyetperver bir hâkim, milletdaşını tercih eder, adalet edemez.
اْلاِسْلاَمِيَّةُ جَبَّتِ الْعَصَبِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةَ لاَ فَرْقَ بَيْنَ عَبْدٍ حَبَشِىٍّ وَسَيِّدٍ قُرَيْشِىٍّ اِذَا اَسْلَمَا 1
ferman-ı kat’isiyle: Rabıta-i diniye yerine rabıta-ı milliye ikame edilmez; edilse adalet edilmez, hakkaniyet gider. İşte Hazret-i Hüseyin, rabıta-ı diniyeyi esas tutup, muhik olarak onlara karşı mücadele etmiş, ta makam-ı şehadeti ihraz etmiş.
1196- Eğer denilse: Bu kadar haklı ve hakikatlı olduğu halde, neden muvaffak olmadı? Hem neden Kader-i İlahî ve Rahmet-i İlahiye onların feci bir âkıbete uğramasına müsaade etmiş?
Elcevab: Hazret-i Hüseyin’in yakın tarafdarları değil, fakat cemaatine iltihak eden sair milletlerde, yaralanmış gurur-u milliyeleri cihetiyle, Arab milletine karşı bir fikr-i intikam bulunması; Hazret-i Hüseyin ve tarafdarlarının safi ve parlak mesleklerine halel verip, mağlubiyetlerine sebeb olmuş.
Amma kader nokta-i nazarında feci âkibetin hikmeti ise; Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri, manevi bir saltanata namzed idiler. Dünya saltanatı ile manevi saltanatın cem’i gayet müşkildir. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü gösterdi. Ta, kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın. Onların elleri muvakkat ve suri bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir saltanat-ı maneviyeye tayin edildiler, adi valiler yerine, evliya aktablarına merci oldular. (Bak: 1333,1334.p.lar)
1196/1- “O mübarek zatların başına gelen o feci gaddarane muamelenin hikmeti nedir? diyorsunuz.
Elcevab: Sabıkan beyan ettiğimiz gibi, Hazret-i Hüseyin’in muarızları olan Emeviler saltanatında, merhametsiz gadre sebebiyet verecek üç esas vardı:
Birisi: Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan: “Hükümetin selâmeti ve asayişin devamı için eşhas feda edilir.”
İkincisi: Onların saltanatı, unsuriyet ve milliyete istinad ettiği için, milliyetin gaddarane bir düsturu olan: Milletin selâmeti için her şey feda edilir.
Üçüncüsü: Emevilerin Haşimilere karşı an’anesindeki rekabet damarı, Yezid gibi bazılarda bulunduğu için, şefkatsiz bir gadre kabiliyet göstermişti.
Dördüncüsü bir sebeb de: Hazret-i Hüseyin’in tarafdarlarında bulunu-yordu ki; Emevilerin, Arab milliyetini esas tutup, sair milletlerin efradına”memalik” tabir ederek köle nazarıyla bakmaları ve gurur-u milliyelerini kırmaları yüzünden, milel-i saire Hazret-i Hüseyin’in cemaatine intikamkârane ve müşevveş bir niyetle iltihak ettiklerinden, Emevilerin asabiyet-i miliyelerine fazla dokunmuş, gayet gaddarane ve merhametsizcesine meşhur faciaya sebebiyet vermişlerdir.
1197- Mezkûr dört esbab, zâhirîdir. Kader noktasından bakıldığı vakit, Hazret-i Hüseyin ve akrabasına o facia sebebiyle hâsıl olan netaic-i uhreviye ve saltanat-ı ruhaniye ve terakkiyat-ı maneviye, o kadar kıymetdardır ki, o facia ile çektikleri zahmet, gayet kolay ve ucuz düşer. Nasılki bir nefer, bir saat işkence altında şehid edilse; öyle bir mertebeyi bulur ki, on sene başkası çalışsa, ancak o mertebeyi bulur. Eğer o nefer şehid olduktan sonra ona sorulabilse, “Az bir şey ile pek çok şeyler kazandım” diyecektir.” (M:54-56)
1198- “Hazret-i Hasan’ın (R.A.) bir kaç ay gibi kısacık müddet-i hilafeti, çendan az idi. Fakat اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى ثَلاَثُونَ سَنَةً 2 hükmüyle ve o ihbar-ı gaybiye-i Nebeviyenin tasdiki ile ve اِنَّ ابْنِى حَسَنٌ هذَا سَيِّدٌ سَيُصْلِحُ اللّٰهُ بِهِ بَيْنَ فِئَتَيْنِ عَظِيمَتَيْنِ3 hadisindeki mu’cizane ihbar-ı gaybiyy-i Nebevîyi tasdik eden; ve iki büyük ordu, iki cemaat-i azîme-i İslâmiyenin musalahasını temin eden ve nizaı ortalarından kaldıran Hazret-i Hasan’ın (R.A.) kısacık müddet-i hilafetini ehemmiyetli gösterip, hulefa-i erbaaya bir beşinci halife göstermek için, ihbar-ı gaybî nevinden mana-yı işarîsiyle ve (4:69) وَ حَسُنَ اُولئِكَ رَفِيقًا kelimesinde beşinci halifenin ismine ilm-i belagatta müstetbeat-üt terakib” tabir edilen bir sır ile işaret ediyor.” (L. 37) (Bak: 1010.p.)
1199- Hem (33:40) مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ âyetinin küllî manasının işaretiyle; “Peygamber’in ‘A.S.M.) evlad-ı zükûru rical derecesinde kalmayıp, rical olarak nesli, bir hikmete binaen kalmayacaktır. Yanlız “rical” tabirinin ifadesiyle, nisanın pederi olduğunu işaret ettiğinden, nisa olarak nesli devam edecektir. Felilâhilhamd Hazret-i Fatma’nın nesl-i mübareki, Hasan ve Hüseyin gibi iki nurani silsilenin bedr-i münevveri, Şems-i Nübüvvet’in manevi ve maddi neslini idame ediyorlar.” (S. 413) (T.T.ci.3, sh: 661, Hz.Hasan ve Hüseyin’in (R.A.) menkıbeleri hakkındadır.)