3530- ŞERİF شريف : (c. eşraf, şürefa) Kelimenin aslı, yüksek mekân ve yücelik manasında olan şeref kökünden gelip şanlı ve şöhretli olan ecdada mensub olmakla mümtaziyet hakkına sahiblik manasına kullanılır. Şeriflikte temel şart, ecdadın asalet, şerafet ve üstün vasıflarının ahfada da geçmiş olmasıdır. Nitekim Kur’an (52:21) âyeti salih ecdada nesebî mensubiyetle beraber, fazilet ve amelce de ittiba etmenin gerekliliğini şart koşar.
Evet neseb insanlık âleminde lüzumlu ve fıtrî bir bağ olup, pekçok manevi ve ahlâkî değerlerin tahakkukuna sebebdir. Kur’an (25:54) âyetinde, insanlar arasında fıtrî bir bağ olan neseb ve sıhriyetin vaz’ olunduğunu bildirir. (Bak: 2863.p.)
3531- Asil ve şerif bir neseb sahibi, salih ve müttaki değilse hakiki şerafet sahibi olamaz. Fakat şerif bir nesebe mensub olmayan, salih ve müttaki ise, Allah indinde mükerrem ve müşerreftir. Kur’an (49:13) âyeti bu hakikatı te’yid eder. Takva ile şerif nesebi birleştiren silsile-i Âl-i Beyt, (Âl-i Beyt maddesinde izah edildiği gibi) âlem-i İslâm nazarında itimad merkezi olup ahseniyet kazanmıştır ve kazanır.
Seyyid ve şerif, Peygamberimiz (A.S.M.) neslinden gelen bir silsileye has bir isim olmuştur. Âl-i Beyt, Ehl-i Beyt ve Âl-i Muhammed de denir ki daha çok Hz. Ali ve Hz.Fatıma’dan başladığı nazar-ı itibara alınmıştır. (Bak: Âl-i Beyt, Seyyid)
Atıf notu:
- İslâm nazarında üstünlük ırkta değil, takvadadır, bak: 2446, 2447.p.lar.