2372- MEŞŞAİYE مشائيه : İslâm dünyasında, Aristo’ya dayanan bir felsefe ekolüne verilen addır. Bu felsefe mensublarına “Meşşaiyyun” denir. “Meşşaiyyun” kelime manası ile “gezinenler” demektir. Bu adlandırmanın aslı, eski Yunanca “Peripatos” sözüdür ki, manası “gezinenler” demektir. Eski Yunan filozofu Aristo, Atina yakınında lise (likeion) okulunu kurmuş ve bu okulda derslerini öğrencileriyle beraber gezinerek verdiği için Aristo felsefesine bağlı bu okula, Peripatos okulu denmiştir. Peripatosculuk, yani Aristoculuk, Arabça ve Osmanlıcada yani İslâm dünyasında Meşşaiyye ve Batı dillerinde Peripatetizm tabiriyle ifade edilmiştir. Bu tabir, Aristocu felsefe çığırını anlatır.
2373- Meşşaiyye Aristo’ya atfedilen bir felsefi çığırın adı olmakla beraber müdafaa edilen fikirler yalnız Aristo’ya ait değildir. Aristo’nun yanında Eflatun’un bir takım fikirleri ve onun felsefesinin “Monizm” (bircilik, bir cevherden türeme) nazariyesi istikametinde te’vilini yapan Plotinos’un (Mi. 3. yy.) fikirleri ile, eski İran, Hint, Mezopotamya medeniyetlerinden gelen bazı fikirler, Meşşaiyye içine karışarak mezcedilmiştir. Meşşaî filozofları benimsedikleri felsefeyi temel alarak, İslâmın iman hakikatlarını bu felsefeye uydurma ve’dini, akıllarınca bu felsefe gözü ile anlayıp açıklamaya çalışmışlar, felsefelerine uymayan iman hakikatların te’vil yolu ile değiştirmişlerdir. Böylece İslâm dinine ters düşen bir takım neticelere varmışlardır.
2374- Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî (R.A.) bunların düşüncelerini cerh etmiş, çürütmüştür. Bu filozofların İslâmiyete ters düştükleri noktada dinden ayrıldıklarını ve bu sebeble de küfre yol açtıklarını belirtmiştir. Bunların eski Yunan felsefesini doğru zannederek İslâmın bir kısım iman hakikatlarını ve Kur’an esaslarını yanlış istikamette te’vil edip değiştirmeleri ve dine aykırı düşünceleri iyi niyetle de olsa kabul etmeleri büyük hatadır. Bilindiği gibi felsefi düşünce, devirlere ve filozoflara göre değişir. Bir çağda doğru kabul edilen bir felsefe, sonraki bir çağda yanlış kabul edilir. Yahut bir filozofun doğru kabul ettiğini, başka bir filozof yanlış kabul eder. Her filozof veya felsefî görüş, sonrakiler tarafından çürütülür. Bu böyle devam edip gider. Felsefe tarihi, birbirine zıd düşüncelerin kör düğüşünü andıran mücadele sahası; ve neticesi ise, ölmüş ve çürümüş fikirler mezarlığıdır.
2375- Meşşaiyye felsefesi İslâm dünyasında (Mi. 9.yy.12.yy.) arasında görülmüştür. Bu devirdeki meşhur temsilcileri arasında El-Kindî, Farabî, İbn-i Sina, İbn-i Bacce ve İbn-i Rüşd vardır. Bunlar tecrübî ilimlerle uğraştıkları zaman faydalı neticeler elde ettikleri halde; Yunan felsefesini esas alıp, dini bu felsefeye uydurmaya çalıştıkları zaman hatalara düşmüşlerdir.
2376- İman-ı Gazalî’nin de isbat ettiği gibi İslâm dini, hakiki ilim ve sağlam düşünen akla değer verir. Çünki Kur’an gibi, kâinat da bir çeşit İlahî kitabdır. Kâinat kitabı ile Kur’an birbirine zıd olamaz. Kur’an, kâinat kitabının bir çeşit İlâhî tercümesidir, ikisi birbirine uygundur. Çünkü ikisinin de sahibi birdir. Onun için hakiki ilimle İslâmın temeli olan Kur’an arasında çatışma olmuyor. Aksine, ilimler ilerledikçe Kur’anın mu’cizeleri daha iyi anlaşılıyor. Zaman ilerledikçe, Kur’an gençleşiyor.
Meşşaiye filozofları ve o dâhî mütefekkirler, Aristo, Eflatun ve benzerleri yanılmaz kişilerdir zehabına kapılmasalardı ve onların felsefelerini esas alacaklarına, doğrudan doğruya tecrübî ilimlerle uğraşıp araştırmalar yapsalardı, ilim sahasında daha büyük başarılara varabilecekleri gibi, dine aykırı fikirlere de belki düşmezlerdi. Böylece İslâm dünyasında sapık mezheblerin doğmasına sebeb olmazlardı.
2377- Meşşaiyye felsefesi İslâm dünyasından Avrupa’ya yani Hıristiyan dünyasına geçmiştir. Hristiyan düşünürleri Mi. ll.yy.dan itibaren Meşaaî felsefeyi, dolayısıyla da Aristoculuğu İslâm âlemindeki filozoflardan öğrenmişlerdir. Bu felsefe Hırıstiyanlık dünyasına Mi. ll.yy.-14.yy. arasında hâkim olmuştur. Bu felsefe Realizm (Gerçekçilik) (Os.Hakikiye) ve Nominalizm (Os.İsmiye) olarak iki kola ayrılmış ve aralarında şiddetli çatışmalar olmuştur. Neticede Hırıstiyan düşünürleri ilimle din, akıl ile inanç birbiriyle bağdaşamaz; ilim ile akıl bir tarafta; din ve inanç bir tarafta diyerek kendilerine uygun bir hal şekli bulmuşlardır. Fakat bu durum Hırıstiyanlığın aleyhinde sonuçlar da doğurmuştur. İlim ve fikir adamları ile din adamları zıd kutublara ayrılmaya başlamış, ilim adamları gittikçe artan bir sayıda kiliseye karşı cephe almaya ve dinsizliği tercihe başlamışlardır. O kadar ki, Mi.19.yy.a gelindiğinde dinsizlik ve ilim bir yanda, din ve cehalet öbür yanda sayılmaya başlamıştır. Komünizm ve materyalizm bu atmosferi istismar etmiştir. Bizde de Batıdaki bu durumun neden kaynaklandığını bilmiyen sözde aydınlar, ilericilik adına dinsizliği savunur olmuşlar. Günümüzdeki Batı ilim ve fikir adamlarından İslâmiyeti inceleyenler, İslâmın ne kadar ilme, akla uygun olduğunu görerek hayranlıklarını giz-leyememekte, bir bir İslâmiyete girmektedirler. Fakat bizdeki, Batı’nın kör taklitçileri hâlâ intibaha gelmiş görünmüyorlar. (Bak: Aristo, Felsefe, İşrikayi) (B.Sami Sağbaş, Felsefe Öğ.)
Atıf notları:
-Meşşaiyeye göre akl-ı evvel, bak: 191.p.
-Meşşaiye öncülerinden olan Farabi’nin dinî mes’elelerde bazı yanlış tasavvurları, bak: 900.p.