3022- REKABET رقابة : Kıskanmak. *Hıfzetmek. *Gözetmek. *Başkalarından ileri geçmeğe çalışmak. Benzerleriyle üstünlük yarışına çıkmak. *Kendi işini yürütmeğe çalışmak. (Bak: Hased, Müsabaka)
3023- İhtilaf, tagayyür ve nizam, âlemin üç semeredar esasıdır. Bunların birincisi olan, “âlemdeki ihtilaftır ki, bu ihtilaf ise hakaik-i hakikiyeden çok hem pek çok ziyade hakaik-i nisbiyeyi izhar etmektedir. Yani bu ihtilaftan; hakaik-i nisbiyeden olan küçüklük büyüklük, güzellik, çirkinlik, âlimlik, cahillik gibi hakaik-ı nisbiye doğar. Ve bu hakaikten hırs ve rekabet hisleri meydana gelir. Hırs ve rekabet hisleri de maddi ve manevi beşer terakkiyatına menşedir. Ve daha bunlara benzer ihtilafın çok büyük, azîm vak’alara sahib olmasındandır ki, ona olan riayet, bazı cüz’î ve dağınık şerlerin vücuduna fetva vermiş. Çünkü o az kabih olmasaydı, pek çok mehasinin güzellikleri zuhur etmiyecekti.” (M.Nu. 643)
3024- Bununla beraber, mezkûr müsbet rekabetin hikmet ve ölçüsünü kaybedip menfi rekabete düşülürse, zararları büyük olur.
Hem “umur-u diniye ve uhreviyede rekabet, gıbta, hased ve kıskançlık olmamalı ve hakikat nokta-i nazarında olamaz. Çünki kıskançlık ve hasedin sebebi: Birtek şeye çok eller uzanmasından ve bir tek makama çok gözler dikilmesinden ve bir tek ekmeği çok mideler istemesinden müzahame, münakaşa, müsabaka sebebiyle gıbtaya sonra kıskançlığa düşerler. Dünyada bir şey-i vahide çoklar talib olduğundan ve dünya dar ve muvakkat olması sebebiyle insanın hadsiz arzularını tatmin edemediği için, rekabete düşüyorlar.
Fakat âhirette tek bir adama beşyüz sene (Bak: 539.p.) mesafelik bir cennet ihsan edilmesi ve yetmiş bin kasır ve huriler verilmesi ve ehl-i Cennet’ten herkes kendi hissesinden kemal-i rıza ile memnun olması işaretiyle gösteriliyor ki; âhirette medar-ı rekabet birşey yoktur ve rekabet de olamaz. Öyle ise âhirete ait olan a’mal-i salihada dahi rekabet olamaz, kıskançlık yeri değildir. Kıskançlık eden ya riyakârdır, a’mal-i saliha suretiyle dünyevi neticeleri arıyor veyahut sadık cahildir ki, a’mal-i saliha nereye baktığını bilmiyor ve a’mal-i salihanın ruhu, esası ihlas olduğunu derketmiyor. Rekabet suretiyle evliyaullaha karşı bir nevi adavet taşımakla, vüs’at-ı rahmet-i İlahiyeyi ittiham ediyor. Bu hakikatı te’yid eden bir vakıa:
3025- Eski arkadaşlarımızdan bir adamın, bir adama karşı adaveti, vardı. O adamın yanında senakârane onun düşmanı amel-i salihle, hatta velayetle tavsif edildi. O adam kıskanmadı, sıkılmadı. Sonra birisi dedi: “Senin o düşmanın cesurdur, kuvvetlidir.” Baktık ki o adamda şiddetli bir kıskançlık ve bir rekabet damarı uyandı.
Ona dedik: “Velayet ve salahat hadsiz bir hayat-ı ebediyenin pırlantası gibi bir kuvvet ve bir yüksekliktir. Sen buna bu cihette kıskanmadın. Dünyevi kuvvet öküzde ve cesaret canavarda dahi bulunmakla beraber, velayet ve salahata nisbeten; bir adi cam parçasının elmasa nisbeti gibidir.” O adam dedi ki: “Bir noktaya, bir makama ikimiz bu dünyada gözümüzü dikmişiz. Oraya çıkmak için basamaklarımız da, kuvvet ve cesaret gibi şeylerdir. Onun için kıskandım. Âhiret makamatı hadsizdir. O burada benim düşmanım iken, orada benim samimi ve sevgili kardeşim olabilir.”
Ey ehl-i hakikat ve tarikat! Hakka hizmet, büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. O defineyi omuzunda taşıyanlara ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar daha ziyade sevinir, memnun olurlar.” (L.156)
Bir atıf notu:
-İbadetlerde rekabet olamaz, bak: 1518.p.