3678- TASAVVUF تصوّف : Kalbi dünyanın fani işlerinden ayırıp Allah (C.C.) sevgisine bağlamak. Tarikat ehli olmak. (Bak: Tarikat)
«Tasavvuf kelimesinin iştikakı (kök kelimeden türeyişi) hakkında muhtelif fikirler beyan edilmiştir. Meselâ: “Tasavvuf” “sofi” kelimesinin hikmet manasına gelen “sophia” dan geldiğini ileri sürenler vardır.
Bu hususta Ömer Ferid Kam, sofi kelimesinin feylesof kelimesi gibi, âkıl, hakîm manasına gelen Yunanca “sofos” kelimesinin arablaştırılarak kendilerine alem edilmiş olmasının pek muhtemel olduğunu söylüyor. Şemseddin Sami, Kamus-u Türkî’sinin tasavvuf ve sofi maddesinde şunları söylemektedir:
Tasavvuf: Cemi “tasavvufat”. Yün demek olan “sof’dan, daha doğrusu Yunanca hikmet demek olan “sophia” dan, hal-i vahdet ve fena gibi ahval-i maneviyeye hasr-ı himmet edenlerin meslek ve tariki.
“Sofi”: Cem’i “sofiyyun”. Yünlü elbise giydiklerinden dolayı sofdan, daha doğrusu tasavvuf kelimesinin aslı olan hikmet manasına gelen “sophia” lafz-ı Yunanîsindendir.» (Tasavvuf, sh:43, Mahir İz. Med Yayınları, 1981, İst.)
3679- Bilindiği gibi hak meslekler, meşrebler, ilk devrelerindeki halisiyeti ve ciddiyeti, devreler geçtikçe muhafaza edememektedirler. Zamanla ortaya çıkan içtimaî hayat bozukluğu ve bazı nâehillerin müdahaleleri gibi bazı sebeblerle asliyetlerinden ve manevi kıymetlerinden eksilmeleri ve başka mecralara kaymaları görülebilmektedir. «İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî gibi muhakkikîn-i ehl-i tarikat derler ki: “Bir tek Sünnet-i Seniyyeye ittiba’ noktasında hasıl olan makbuliyet, yüz âdab ve nevafil-i hususiyeden gelemez. Bir farz, bin sünnete müreccah olduğu gibi; bir Sünnet-i Seniyye dahi, bin âdab-ı tasavvufa müreccahtır.” demişler.» (M.454)