3867- TÜRK تورك : Türkler, Asyanın en büyük ve en meşhur milleti olup, Turan milletlerindendir. Türkler en evvel Sibirya ile Çin arasında olan Altın Dağı taraflarında yaşamışlar ve oralardan defalarca güney ve batıya doğru yayılarak Çin’de ve Türkistan memleketlerinde fetihler yapmışlardır. Türkler eskiden beri iki şubeye ayrılmış olup; Türkistan’ın doğu tarafında bulunanlar: Uygur; batı tarafındakiler de: Türk ve Türkmen isimleriyle bilinirlerdi.
3868- Peygamberimiz’in (A.S.M.) hicretinden 350 sene sonra Tağ Han neslinden olduğu rivayet edilen Türkmen Hükümdarlarından Salur Han, İslâm dinini kabul ederek Kara Han ismini almış ve kavminin de ekserisine İslâm dinini kabul ettirmişti. O sıralarda Türk ve Türkmen kavimleri İslâm hilafet merkezi olan Bağdad’a gidip gelmeğe başlamışlardı. Fıtrî cesaret ve kahramanlıklar hasebiyle Abbasi Halifeleri, bunları askerlik hizmetlerine almışlardı. Bu sebeble Türkler, Azerbeycan ve Erzurum taraflarına dolmuşlardı. Türkler, zamanla kumandanlık ve ümeralığa geçmişler, hükümet işle-rini de ellerine almışlardı. Bu cihetle bütün İslâm memleketlerine Türkler büyük bir nüfuz ve iktidara sahib olmuşlardı.
3869- Türkler, müslümanlığı kabul ettikten sonra lisanlarını Arab hattıyla yazmağa başlamışlardı. Şark Türkçesinde, yani Uygur lisanında hayli edebiyat vücuda gelmiş, bir takım şair ve edibler yetişmişti. İran’da kurulan Türk Devletleri Farisî’yi resmî ve edebî lisan olarak kabul ettikleri halde; Anadolu’da kurulan Selçuklular devrinde resmî lisan Türkçe kabul edilmişti. Daha sonraları Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan sonra bu lisan günden güne kesb-i Türkî etmeğe başlamış, hatta Sultan Mehmed Han, Sultan Selim ve Süleyman devirlerinde mükemmel bir Osmanlı Edebiyatı meydana gelmiş ve birçok edip ve şairler yetişmişti.
3870- «Cay-ı Dikkat Bir Hal: Türk milleti anasır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise müslümandır. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa, müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya müslüman olmıyan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki küçük unsurlarda dahi, hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var.
Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş, ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın! Bütün senin mazideki mefahirin İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefahir zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefahiri kalbinden silme”..» (M.324)
3871- Menfi ırkçılığın zararını gösteren bir hâdiseyi, Bediüzzaman Hazretleri anlatıyor:
«Ben Van’da iken, hamiyetli Kürd bir talebeme dedim ki: “Türkler İslâmiyet’e çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?” dedim. Dedi: “Ben müslüman bir Türk’ü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.” Bir zaman geçti (Allah rahmet etsin) o talebem ben esarette iken, İstanbul’da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksül’amel ile o da Kürdçülük damarı ile başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: “Ben şimdi gayet fâsık hatta dinsiz de olsa bir Kürd’ü salih bir Türk’e tercih ediyorum.” Sonra ben onu bir kaç sohbette kurtardım. Tam kanaatı geldi ki; Türkler, bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.» (E.L.II. 224)
3872- «İşte ey ehl-i Kur’an olan şu vatanın evladları! Altıyüz sene değil, belki Abbasiler zamanından beri bin senedir, Kur’an-ı Hakîm’in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan okuyup, Kur’anı ilan etmişsiniz. Milliyetinizi, Kur’ana ve İslâmiyete kal’a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müdhiş tehacümatı def’ettiniz.
Tâ يَاْتِى اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِى سَبِيلِ اللّٰهِ ( 5:54 ) ayetine güzel bir masadak oldunuz. Şimdi Avrupa’nın ve frenkmeşreb münafıkların desiselerine uyup, şu âyetin evvelindeki hitaba masadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız!..» (M. 324)
3873- «Türkler hakkında sena-i Peygamberî muhakkaktır. Birkaç yerde Türklerden ehemmiyetle bahsetmiş. Hadis var. Fakat bu hadisin hakiki sureti ne olduğunu, yanımda kütüb-ü hadisiye bulunmadığından bilemiyorum. Fakat manası hakikat ve Türk milletinin sena-i Peygamberîye mazhar olduğu hakikattır. Bir nümunesi Sultan Fatih hakkındaki hadistir.» (E.L.II. 37)
Hadislerden birkaç not:
-Türkler size dokunmadıkça Türkleri terkediniz (dokunmayınız): Ebu Davud, 36. kitab. 8, 11. bablar.
-Türklerle savaş: Buhari 56.kitab 95, 96.bablar. M.S. 52.kitab 63, 64, 66. hadisler. Ebu Davud 36.kitab 9.bab. Tirmizi 31.kitab 40.bab, 25.kitab 42.bab. İ.M. 36.kitab 36.bab. İbn-i Hanbel 5/348
3874- (5:54) âyetinini, i’la-i kelimetullah ile İslâm’a hizmet edecek müteaddid akvama işaret ettiğini kaydeden Elmalılı Hamdi Yazır şöyle diyor: «Evvela Arablar, kavimden kavime bu hizmeti yapmışlar, daha sonra Emeviye’nin son zamanlarında olduğu gibi bu hizmeti, Arabdan Aceme doğru geçmiş; hadis-i şerifin de delalet ettiği üzere Fars milleti manen ve maddeten İslâmiyete pek büyük hizmetler yapmış, sonra bunlar da aynı hale gelmiş; bu defa da Allah, Türkleri göndermiş. Arabların, Farslıların kıymetini bilemeyip zayi ettikleri İslâm devletini ele alarak İstanbul’a ve oradan dünyanın her tarafına yaymışlar. Demek ki onlar da bu nimetin kıymetini bilmez, küfr ü küfrana giderlerse mevkilerini, Allah’ın göndereceği diğer bir kavme terketmeğe mecbur olacaklardır. Ve kim bilir vâsi ve alim olan Allah Teala, kıyamete kadar daha ne kavimler gönderecektir. Binaenaleyh ey mü’minler! Dininizin kıymetini biliniz, hiç bir kavme inhisar kabul etmiyen ve bu vâsi feyz-i Hakkı, bu fadl-ı İlahîyi, bu yüksek hürriyeti bırakıp da başkalarının muvâlatı arkasına düşmeyiniz.» (E.T. 1719) (Bak: Milliyet)
Atıf notları:
-Türk milletinin tarihî şahsiyetinin korunması hakkında Bediüzzaman’ın bir tavsiyesi, bak: 251.p.
- İslâm Deccalının Türkler içinde çıkacağı rivayeti, bak 3454.p.