DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

Risale-i Nur Külliyatında

Âhirzaman Fitneleri

ÖNSÖZ

Vicdanı tamamen tefessüh etmemiş herkesin dehşetini hissettiği bu felaketli devrelere Kur’an ve Hadis lisanında fitne denilir.

Bir müslümana düşen vazife, bu fitne-i âhirzamanı tanımak ve ona karşı tedbir almaktır.

Yoksa etrafında olan bitenlere hiç aldırmamak o ateşlere düşmek ve yanmak demektir.

Bu fitnelerin zuhuruna sebeb olan Gizli İfsad Komiteleri kimlerdir? Gerek şahs-ı manevi-i dalalet gerek dehşetli dinsiz şahıslar bilinmelidir ki, tedbir alınabilsin.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin işaret ettiği gizli komitelerin her devirde temsilcileri vardır, "derin"lerde gezen bu komitelerin mahiyeti nedir?

Bu gizli dinsizlik akımlarına karşı cihad sahası neresidir. Bunlar bilinmediği zaman din adına yapılan hizmetlerden netice almak hem zorlaşır hem yanlış metodlardan dolayı mesul oluruz.

GİRİŞ

Âhirzaman fitnesinin dehşetli ifsadatından ümmeti ikaz eden çok rivayetler vardır. Ancak bu rivayetlerin çoğu müteşabihat nevinden olduğu için yani herkesin anlayabileceği kadar açık olmadığından, ilimde rasih olanların, bilhassa asrın imamının bu rivayetlerin mânâ ve maksadlarını açıklaması gerekiyor. Bu sebeple de eserimizde topladığımız bahislerin ve izahların çok büyük kısmını Risale-i Nur eserlerinden alıp tertip ettik. Çünki, çok mes’elelerde olduğu gibi bu mes’elede de Risale-i Nur müellifinin söz sahibi olduğu hususunda kat’i kanaatımız vardır. İslâm ilim dünyasında da aynı kanaatın çok tereşşuhatları görülmüştür ve görülüyor.

Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur eserlerinde âhirzaman fitnesi, Deccal, Süfyan gibi kıyamet alâmetleri hakkındaki çok mes’eleleri ele almış, ikna edici delillerle ve hiç çekinmeden ve tam bir fedaî olarak ortaya çıkıp büyük ve geniş çapta muvaffakiyet kazanmıştır. Bu muvaffakiyet hakkında Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor:

«…Bizler gibi binler adam hapse girse hattâ idam olsalar, Din-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur…» (Şualar sh: 339)

Âhirzaman fitnesinden ikaz için gelen rivayetler açıkça bu felaketi bildirse daha iyi olmaz mı idi? diye bir sual hatıra gelebilir. Bu mes’elenin hikmetini Bediüzzaman Hazretleri şöyle beyan ediyor:

«İman ve teklif, ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tetkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî meseleleri elbette bedihî olmaz. Ve  herkes  ister  istemez  tasdik  edecek  derecede zarurî olmaz.

Tâ ki, Ebu Bekir’ler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehil’ler esfel-i sâfilîne düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif olamaz.

Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mucizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ı teklifte gözle görünecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrât-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur’âniye gibi kapalı ve te’villi oluyor.

Yalnız, güneşin mağripten çıkması bedahet derecesinde herkesi tasdike mecbur ettiğinden, tevbe kapısı kapanır, daha tevbe ve iman makbul olmaz. Çünkü, Ebu Bekir’ler Ebu Cehil’ler ile tasdikte beraber olurlar.

Hattâ Hazret-i İsa Aleyhisselâmın nüzûlü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez.

Hattâ Deccal ve Süfyan1 gibi eşhâs-ı müdhişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar.» (Şualar sh: 579)

«Mehdi, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek eşhasları çok zaman evvel hattâ Tabiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar.

O eşhasın şahs-ı manevîsine veya temsil ettikleri cemaate ait âsâr-ı azîmeyi o eşhasın zâtlarında tasavvur ederek öyle tefsir etmişler ki, o eşhas-ı hârika çıktıkları vakit bütün halk onları tanıyacak gibi bir şekil vermişler.

Halbuki demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise o eşhas, hattâ o müdhiş Deccal dahi çıktığı zaman çokları, hattâ kendisi de bidayeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle, o eşhas-ı âhirzaman tanılabilir.» (Sözler sh: 343-344)

FİTNENİN LÜGAT MÂNÂSI

Bir madenin hâlisini, özünü, karışığından ayırmak için ateşe tutmaktır. Onun için mebdei, mihnet ve ibtilâ; müntehası, imtihan ve ihtibar (deneme) ve temyiz mânâsınadır.

Kur’anda fitne, mezkûr mânâ çerçevesinde ve muhtelif makamlarda hayli geçmektedir.

Risale-i Nur eserlerinde de, fitne kelimesinin geçtiği yerler çoktur. Bunlardan birkaç kısa nümunesi şöyledir:

«Cazibedar bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmeyen bazı gençlerle bir muhaveredir.» (Sözler sh: 142)

Buradaki fitne, çılgınca bir sefahet hayatı mânâsında.

«Eğer o katl, bir adavetten ve bir kinli garazdan gelmemişse ve bir münafık o fitneye vesile olmuş ise…» (Sözler sh: 152)

Burada ise fitne, münafıkların tahrikiyle vuku’ bulan katl ve bozgunculuk mânâsında..

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Ezvac-ı Tahiratına demiş: “İçinizden birisi, mühim bir fitnenin başına geçecek...”2   (Mektubat sh: 98)

Bu ifadedeki fitne, müslümanlar arasında re’y ihtilafından doğan dâhilî harp mânâsında…

«Gayet muhtelif akvamın birbirine karışmasıyla, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın haber verdiği gibi, sonra inkişaf eden yetmişüç fırka efkârının esaslarını taşıyan o akvam içinde, fitneengiz hâdisatın zuhuru…» (Mektubat sh: 99)

Yine müslümanlar arasında ihtilaf ve mukatelemânâsında…

«Asr-ı Saadetin başına gelen o dehşetli kanlı fitnenin hikmeti ve vech-i rahmeti nedir? Çünki onlar, kahra lâyık değil idiler?…» (Mektubat sh: 100)

Aynı mânâda…

«وَيْلٌ لِلْعَرَبِ مِن شَرٍّ قَدِ اقْتَرَبَ3 deyip, Cengiz ve Hülâgû’nun dehşetli fitnelerini …» (Mektubat sh: 104)

Buradaki fitne, Deccal gibi şerli insanların müslümanlara yaptıkları mezalim, fesad ve istibdad mânâsında…

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş ki: «اِذَا مَشَوُا الْمُطَيْطَاءَ وَخَدَمَتْهُمْ بَنَاتُ فَارِسَ وَالرُّومِ، رَدَّ اللّٰهُ بَاْسَهُمْ بَيْنَهُمْ وَ سَلَّطَ شِرَارَهُمْ عَلَى خِيَارِهِمْdeyip,4 “Ne vakit size Fars ve Rum kızları hizmet etti; o vakit belânız, fitneniz içinize girecek, harbiniz dahilî olacak» (Mektubat sh: 107)

Müslümanların içinde şerli ve zâlim olanlar arasında dâhilî mücadele ve ihtilal     mânâsında…

«Kureyş kabilesi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı öldürtmek için, kat’î ittifak ettiler. Hattâ insan suretine girmiş bir şeytanın tedbiriyle, Kureyş içine fitne düşmemek için, her kabileden lâakal bir adam içinde bulunup, ikiyüze yakın, Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in taht-ı hükmünde olarak, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın hane-i saadetini bastılar.» (Mektubat sh: 158)

Buradaki fitne, ihtilaf mânâsında…

«Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise; maksadda ve esasta ittifak ile beraber, vesa-ilde ihtilâf eder. Hakikatın her köşesini izhar edip, hakka ve hakikata hizmet eder. Fakat tarafgirane ve garazkârane firavunlaşmış nefs-i emmare hesabına hodfuruşluk, şöhretperverane bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan barika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor.» (Mektubat sh: 268)

Buradaki fitne, garazkârane olan ve belli esaslara bağlı kalmayanlar arasındaki fikir ihtilafları ve mücadeleleri mânâsında…

«İstikbalde Hazret-i Ali (R.A.) elîm hâdisata ve dâhilî fitnelere maruz kalacağını nazar-ı nübüvvetle görmüş.» (Lem’alar sh: 23)

Bu fitne dahi, içtimaî ve dâhilî  kargaşalık ve mukatele mânâsında…

« تَرَيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّٰهِ وَ رِضْوَانًا Saltanat ve hilâfete kemâl-i liyakat ve kahramanlıkla girdiği halde ve kemâl-i zühd ve ibadet ve fakr ve iktisadı ihtiyar eden ve rükû ve sücudda devamı ve kesreti herkesçe musaddak olan Hazret-i Ali’nin (r.a.) istikbaldeki vaziyetini ve o fitneler içindeki harpleriyle mes’ul ol-madığını ve niyeti ve matlubu fazl-ı İlâhî olduğunu haber veriyor.» (Lem’alar sh: 31)

Buradaki fitne de yukarıdaki mânâda…

«Evet, istikbal bunu vuzuhla ve kat’iyetle, parlak bir surette ispat etmiştir. Evet, o kadar acip fitneler ve dağdağa-i siyaset içinde, gece ve gündüzde Zeynelâbidin gibi bin rekât namaz kılan ve Tâus-u Yemenî gibi kırk sene yatsı abdestiyle sabah namazını edâ eden çok mühim pek çok zatlar  مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرَيةِ sırrını göstermişlerdir.» (Lem’alar sh: 31)

Burada da, dâhilî ve siyasî kargaşa ve mücadeleler mânâsında…

«Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşina ve istikbal-bîn nazar-ı nübüvvetle otuz kırk sene sonra Sahabeler ve Tâbiînler içinde mühim fitneler olup kan döküleceğini görmüş. İçinde en mümtaz şahsiyetler, abâsı altında olan o üç şahsiyet olduğunu müşahede etmiş. Hazret-i Ali’yi (R.A.) ümmet nazarında tathir ve tebrie etmek ve Hazret-i Hüseyn’i (R.A.) taziye ve teselli etmek ve Hazret-i Hasan’ı (R.A.) tebrik etmek ve musalaha ile mühim bir fitneyi kaldırmakla şerefini ve ümmete azîm faidesini ilân etmek ve Hazret-i Fatıma’nın zürriyetinin tâhir ve müşerref olacağını ve Ehl-i Beyt ünvan-ı âlîsine lâyık olacaklarını ilân etmek için o dört şahsa kendisiyle beraber “Hamse-i Âl-i Abâ” ünvanını bahşeden o abâyı örtmüştür.» (Lem’alar sh: 94)

Yine dâhilî kargaşa ve mukatele mânâsında…

«Abbasîlerin zamanında, o tarihte Mu’tezile, Râfizî, Cebrî ve perde altında zındıklar, mülhidler, İslâmiyeti zedeleyen çok fırak-ı dâlle meydana gelmiştiler. Şeriat ve itikad noktasında ehemmiyetli sarsıntılar olması hengâ-mında, Buharî, Müslim, İmam-ı Azam, İmam-ı Şâfiî, İmam-ı Mâlik, İmam-ı Ahmed İbn-i Hanbel ve İmam-ı Gazalî ve Gavs-ı Azam ve Cüneyd-i Bağdadî gibi pekçok eâzım-ı İslâmiye imdada yetişip, o fitne-i diniyeyi mağlub ettiler. O tarihten üçyüz sene sonraya kadar o galebe devam ile beraber, perde altında yine o ehl-i dalâlet fırkaları, siyaset yoluyla Hülâgû Cengiz fitnesini İslâmların başına getirdiler. Bu fitneden hem hadîs, hem Hazret-i Ali Radıyallahü Anh sarih bir surette aynı tarihiyle işaret ediyorlar. Sonra bu zamanımızın fitnesi en büyük bir fitne olduğundan, hem müteaddid hadîsler, hem çok işarat-ı Kur’aniye aynı tarihiyle haber veriyorlar.» (Şualar sh: 331)

Bu fitne ise, şer’î hükümler ve iman cihetinde bâtıl anlayışlar ileri sürülerek ortaya çıkan gruplaşmalar ve fikir mücadeleleri ile Hülagû-Cengiz’in ifsad ve tecavüzleri ve zamanımızdaki en büyük fitne, yani fikrî, itikadî, şer’î, siyasî, içtimaî gibi her türlü kargaşa, fesad, anarşi ve ihtilaller mânâsında…

«Rivayette var ki, “Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz.”5    Bunun için bin üç yüz sene zarfında emr-i Peygamberî ile bütün ümmet o fitneden istiâze etmiş, azab-ı kabirden sonra مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ وَ مِنْ فِتْنَةِ آخِرِ الزَّمَانِ 6 vird-i ümmet olmuş.

Allahu a’lem bissavab, bunun bir tevili şudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâp ederler. Meselâ, Rusya’da hamamlarda kadın-erkek beraber çıplak girerler. Ve kadın, kendi güzelliklerini göstermeye fıtraten çok meyyal olmasından, seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar. Ve fıtraten cemalperest erkekler dahi, nefsine mağlûp olup o ateşe sarhoşâne bir sürurla düşer, yanar. İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebairleri ve bid’aları, birer câzibedarlıkla pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder.» (Şualar sh: 584)

Buradaki fitne, nefisleri azdıran günahlar ve cemiyeti istilâ eden dehşetli bir sefahet mânâsında…

«Risale-i Nur’un nuru ile dalâletin tecavüz eden nârı inşâallah sönecek. Yani, fitne-i diniye ateşini ya tahribattan vazgeçirecek veya ileri tecavüzatını kıracak. Eğer Hicrî tarihi olsa, bundan iki sene evvel, dini dünyadan tefrik fırsatından istifade ile, dinin ve Kur’anın zararına olarak ilerleyen dehşetli tasavvuratın tecavüzatı tevakkuf etmesi, elbette karşılarında kuvvetli bir seddin bulunmasındandır. O sed ise, bu zamanda çok intişar eden Risale-i Nur’un keskin hüccetleri ve kuvvetli bürhanları olduğu, çok emareler ile hissediliyor.» (Şualar sh: 735)

Bu fitne ise, ehl-i dalaletin cemiyeti idlal ve ifsadı ile dinde yaptığı tahribat mânâsında…

«Bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı iç-timaiyesi öyle dehşetli fakat câzibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvî latifelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.» (Kastamonu Lâhikası sh: 104)

Bu dahi, insanın ruhî ve manevî hayatını tahrip eden ve nefs-i emmareyi insana hâkim kılan ve millî ahlâkı söndüren ve cemiyeti kaplayan günahlar ve sefahet hayatının çekiciliği mânâsında…

«Eğer idare-i millet ve asayiş-i memleketin hakiki esaslarını bilmeyen bir cahil hamiyet-füruş dese: “Senin risalelerin, asayişi bozanlara ve idareyi karıştıranlara bir medar olabilir cihetiyle ve sen dahi ihtiyatsızlık edip idare-i hazıraya itiraz etsen, risalelerin kuvvetiyle bir gaile açmak ihtimaliyle sana ilişiyoruz.”

Elcevab: Risale-i Nur’dan ders alan, elbette çok masumların kanını ve hukukunu zayi’ eden fitnelere girmez ve bilhassa tecrübeleriyle, mükerreren akîm ve zararlı kalan fitnelere hiçbir cihetle yanaşmaz. Ve bu on senedeki on fitnelere, Risale-i Nur’un şakirdlerinin ondan birisi, belki aslâ hiçbirisi karışmadığı gösterir ki, risaleler bu fitnelere zıd ve asayişi temine medardırlar.» (Tarihçe-i Hayat sh: 232)

Bu fitne de, dine zarar veren idareye karşı müslümanların fiilen karşı gelip dâhilî mücadele açmaları ile ortaya çıkacak kargaşalık mânâsında…

«İşte bizi böyle haksız isnadlarla itham eden Devr-i Sâbık’taki gizli düşmanlarımız şüphe yok ki ya siyaseti dinsizliğe âletetmek istediler, yahut bilerek, bilmeyerek bozuk ideolojileri memleketimize yerleştirmek gayretine düştüler. Görülüyor ki, nizam ve intizamı bozan, maddî manevî memleketin emniyet ve asayişini ihlâl eden bizler değil, asıl onlardı. Hakiki bir Müslüman, samimi bir mü’min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle men’ettiği şey fitne ve anarşidir. Çünkü anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhirzamanda “Ye’cüc ve Me’cüc” komitesi olduğuna Kur’an-ı Hakîm işaret buyurmaktadır.» (Tarihçe-i Hayat sh: 653)

Burada ise fitne, dinsizlik ideolojisiyle dâhilde asayişi bozmak ve iç mücadelelere kapı açmak mânâsında…

«Âhirzaman fitnesinde en dehşetli rolü oynayan, taife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu, hadîsin rivayetlerinden anlaşılıyor.» (Gençlik Rehberi sh: 23)

Bu fitne ise, -mevzuun devamından da anlaşıldığı üzere- açık-saçık kadınların cemiyetin her tarafında karıştırılması ile maneviyata yapılan taarruz ve anarşiye kapı açmak ve millî ahlâkı ifsad ederek her türlü kötülüklerin menşeini hazırlamak mânâsında…

«Fitne-i âhirzamanın mahiyeti bana göründü ki; o fitnenin en dehşetlisi ve cazibedarı, kadınların yüzsüz yüzünden çıkıyor. İhtiyarı selbedip, pervane gibi sefahet ateşine atıyor. Ve bir dakika hayat-ı dünyeviyeyi, senelerle hayat-ı bâkiyeye tercih ettiriyor. Ben birgün sokağa bakarken, o fitnenin tesirli bir nümunesini hissettim. Gençlere çok acıdım. Dedim: Bu biçareler kendilerini bu mıknatıs gibi cezbedici fitnenin ateşinden kurtaramazlar, diye düşünürken; birden o fitneyi ateşlendiren ve talim eden irtidadkâr bir şahs-ı manevî önümde tecessüm etti.» (Gençlik Rehberi sh: 16)

Bu fitne dahi, mezkûr mânâda…

Nimetlere karşı küfranda bulunanlara atfen:

«…Yani nefsine isnad ettiği o hal ve o şey, kendisi için bir fitne olduğu halde ben kendi ilim ve iktidarımla buldum ve kazandım diyecektir.» (Mesnevi/Tercüme: A.Badıllı sh: 314)

Burada geçen fitne, imtihan mânâsında…

Kısaca bazı nümunelerini gördüğümüz fitnelerden haber verilip ümmetin tekrar tekrar ikaz edilmesi, fitneler büyük zararlara sebebiyet verdiği içindir. Müslümanların bu ikazlara çok ehemmiyet verip, gereken tedbirleri almaları ve her türlü fitneden uzak durmaları gerekiyor.

Risale-i Nur eserlerinden alınıp, fitneyi tarif etmek makamında sıralanan parçalardaki tariflere ve Kur’anda geçen fitne kelimelerinin ifade ettiği mânâların inceliğine dikkat edilirse; verilen tariflerin Kur’anî mânâlara mutabık olduğu görülür. Böylece Risale-i Nur’da Kur’anî ikazların bir nevi tefsiri, fiiliyattan ve hayattan gösterildiği için; mü’minlerin uzak duracakları fitnelerin neler olduğu kolayca anlaşılmaktadır.

ZAMANIMIZIN DEHŞETİ HAKKINDA İKAZLAR

Evet «İslâmiyet noktasında bu asır gayet ehemmiyetli ve dehşetlidir. Kur’an ve hadîs ihbar-ı gaybî ile ehl-i imanı onun fitnesinden sakındırmak için şiddetle haber vermiş.» (Kastamonu Lâhikası sh: 187)

Buradaki ikaz bütün müslümanlara şamildir. Bu asrın fitnelerini araştırmayan ve gereken tedbirleri almayanın içine düşme tehlikesi çok kuvvetlidir.

Bediüzzaman Hazretlerine sorulan bir sual ve cevabı:

«Sual: Sen bu zamanın hâdisâtına, fitne-i âhirzaman diyorsun. Halbuki hadiste vârid olmuş ki, âhirzamanda Allah Allah (c.c.) denilmeyecek; sonra kıyamet kopacak.”

Elcevap

Evvelâ: Fitne-i âhirzamanın müddeti uzundur; biz bir faslındayız.

Saniyen: Yerde Allah Allah (c.c.) denilmeyecekten murad, Allah’a iman kalkacak demek değildir;7 belki Allah’ın namını değiştirecekler demektir. Nasıl ki yerde Allah Allah (c.c.) denilmezse kıyamet-i kübrâ kopacak. Bir memlekette de Allah Allah (c.c.) denilmezse bir nevi kıyamet kopmasına işarettir.8 » (Sikke-i Tasdikî Gaybî sh: 164)

Avrupa felsefesinin beş menfî esasından birisi olan “hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin” (Sözler sh: 133) ve Kur’an (4:117) âyetiyle bildirilen kadınperestlik gibi nefsaniyete dayanan ve beşeriyette yaygınlaşan mimsiz medeniyet,

«Kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır.» (Sözler sh: 410)

«Hem herkese satılan müzahraf, hodfüruş, gösterici, riyakâr bir hüsnü istihsan ettiği için riyakârları alkışlamış, sanem-misalleri kendi âbidlerine âbide9 yapmıştır.» (Sözler sh: 541)

..deyip âhirzaman fitnesinin ibtidadan intihaya doğru seyrini nazara veren Bediüzzaman Hazretleri hadîslerde:

«Dünyaya karşı ve kadınlara karşı müteyakkız bulunun. Çünki şeytan ve iblis, her zaman müslümanlara karşı tetikte ve avcı tuzağını hazırlamış bulunmaktadır. Onun avına kapılmanın veya oltasına yem olmanın en câzibi, kadınların bacaklarıdır.»

Diğer bir hadîste de: «Âhirzamanda en şiddetli harp, kadınlara karşı harbdir.» (Risale-i Nurun Kudsî Kaynakları hadîs no: 973) gibi hadîslerle yapılan ikazları da şöyle izah eder:

«Âhirzamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan taife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu, hadîsin rivayetlerinden anlaşılıyor. Evet nasıl ki tarihlerde eski zamanlarda “Amazonlar” namında gayet silahşör kadınlardan mürekkeb bir taife-i askeriye olarak hârika harbler yaptıkları naklediliyor. Aynen öyle de: Bu zamanda zendeka dalaleti, İslâmiyete karşı muharebesinde nefs-i emmarenin plâniyle, şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi, yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağıyla, dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar. Nikah yolunu kapamağa, fuhuşhane yolunu genişlettirmeğe çalışarak, çokların nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarını kebair ile yaralıyorlar. Belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar. Bir kaç sene namahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak; o bıçaklı bacaklar Cehennem’in odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakatı kaybettiği için, hilkaten çok istediği ve fıtraten çok muhtaç olduğu münasib kocayı daha bulamaz. Bulsa da başına belâ bulur. Hattâ bu halin neticesi olarak, o âhirzamanda, bazı yerlerde nikaha rağbetsizlik ve riayetsizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehemmiyetsiz, sahipsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadîsin rivayetinden anlaşılıyor.» (Gençlik Rehberi sh: 23)

«Rivayette var ki, “Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz.”  Bunun için bin üç yüz sene zarfında emr-i Peygamberî ile bütün ümmet o fitneden istiâze etmiş, azab-ı kabirden sonra مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ وَ مِنْ فِتْنَةِ آخِرِ الزَّمَانِ10 vird-i ümmet olmuş.

Allahu a’lem bissavab, bunun bir tevili şudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâp ederler. Meselâ, Rusya’da hamamlarda kadın-erkek beraber çıplak girerler. Ve kadın, kendi güzelliklerini göstermeye fıtraten çok meyyal olmasından, seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar. Ve fıtraten cemalperest erkekler dahi, nefsine mağlûp olup o ateşe sarhoşâne bir sürurla düşer, yanar. İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebairleri ve bid’aları, birer câzibedarlıkla pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder. Yoksa, cebr-i mutlakla olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz.» (Şualar sh: 584)

Resul-i Ekrem (A.S.M.) «Nakl-i sahih-i kat’î ile, ferman etmiş ki:اِذَا مَشَوُا الْمُطَيْطَاءَ وَخَدَمَتْهُمْ بَنَاتُ فَارِسَ وَالرُّومِ، رَدَّ اللّٰهُ بَاْسَهُمْ بَيْنَهُمْ وَ سَلَّطَ شِرَارَهُمْ عَلَى خِيَارِهِمْ11 deyip,  “Ne vakit size Fars ve Rum kızları hizmet etti; o vakit belânız, fitneniz içinize girecek, harbiniz dahilî olacak, şerirleriniz başa geçip hayırlılar ve iyilerinize musallat olacaklar” haber vermiş. Otuz sene sonra haber verdiği gibi çıkmış.» (Mektubat sh: 107)

Bir hadîs-i şerifte de şöyle buyuruluyor:

« مَاتَرَكْتُ بَعْدِى فِتْنَةً هِىَ اَضَرَّ عَلَى الرِّجَالِ مِنَ النِّسَاءِ12 Resulullah (A.S.M.): Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne, bir imtihan vesilesi bırakmadım.» 

«Nitekim  النِّسَاءُ حَيَائِلُ الشَّيْطَانِ13 “Kadınlar şeytanın ağlarıdır” denilmiştir. Şeytanlar başka tarik ile aldatamadıklarını, en ziyade kadınla aldatır.» (Elmalı Tefsiri sh: 1471)

Diğer bir hadîs meali de şöyledir:

«İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki: Onların endişeleri mideleri olacak, şerefleri de meta-ı dünya olacak ve kıbleleri de kadınları olacak ve dinleri de dirhem ve dinarları (paraları) olacak. Bunlar mahlukatın en şerlileridir ve Allah katında onların hiç nasibleri yoktur.» (Keşf-ül Hafa hadîs: 3270) (Ramuz-ul Ehadîs sh: 504)

«Âhirzamanda bir şahsın hatiat ve günahlarının gayet dehşetli bir yekûn teşkil ettiğine dair rivayetler vardır. Eskide acaba âdi bir adam, binler adam kadar günah işleyebilir mi ve o âhirzamanda bildiğimiz günahlardan başka hangi günahlardır ki kâinatın hey’et-i mecmuasına dokunur, kıyametin kopmasına ve dünyaları başlarına harab olmasına sebebiyet verir, diye düşünürdüm. Şimdi bu zamanda müteaddid esbabını gördük.

Ezcümle müteaddid vücuhundan radyomla anlaşıldı ki: O bir tek adam bir tek kelime ile, bir milyon kebairi birden işler ve milyonlarla insanı dinlettirmekle günaha sokar. Evet, küre-i havanın yüzbinler kelimeleri birden söyleyen ve bir dili olan radyo unsuru, nev-i beşere öyle bir nimet-i İlâhiyedir ki, küre-i havayı bütün zerratıyla şükür ve hamd ü sena ile doldurmak lâzım gelirken, dalâletten tevellüd eden sefahet-i beşeriye, o azîm nimeti şükrün aksine isti’mal ettiğinden elbette tokat yiyecek.» (Kastamonu Lâhikası sh: 71)

Bilhassa zamanımızda tekniğin gelişmesiyle bütün insanlara tesir etmek imkânını veren neşir organları yoluyla ve nefsanî zevklerin cazibedarlığıyla insanları diyanetten, maneviyattan alıkoymak ve sefahete atmak olan din düşmanlarının dehşetli plânlarından, Kur’an (31:6) ve emsali âyetleriyle insanları ikaz eder. Keza İblis’in ve İblis’e bağlı olan sefih insî şeytanların, yani münafık cereyanların halkı şehevî çalgılarla dalalete itmesine ve ihtilalci ve neşriyatta yaygaracı müfsidlere işaret eden (17:64) âyeti de gayetle câlib-i dikkattir.

Bir rivayette buyuruluyor ki:

لَا تَبِيعُوا الْقَيْنَاتِ وَلَاتَشْتَرُوهُنَّ وَلَاتُعَلِّمُوهُنَّ وَلَاخَيْرَ فِى تِجَارَةٍ فِيهِنَّ وَثَمَنُهُنَّ حَرَامٌ فِى مِثْلِ ذَلِكَ نَزَلَتْ: وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرِى لَهْوَ الْحدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ(اَلْآيَةِ )

«Yani: Şarkıcı cariyeleri ne satın, ne de satın alın, ne de öğretin. Onlarla yapılan ticarette hayır yoktur, parası da haramdır. “İnsanlardan bazıları, Allah yolundan saptırmak için boş lafa müşteri çıkanlar vardır.” (Lokman Suresi, 6) âyet-i celilesi bu gibilerin hakkında nazil olmuştur.»14

Diğer bir rivayet de şöyledir

اِنَّ الْغِنَاءِ يُنْبَتُ النِّفَاقَ فِى الْقَلْبِ Abdullah (R.A.) dan: Peygamber (A.S.M.) dedi ki: Şarkı ve çalgı, kalbde nifak tohumlarının bitmesini sağlar.»15

Bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:

تَأْتِيكُمْ مِنْ بَعْدِى اَرْبَعُ فِتَنٌ فَا لرَّابِعَةُ الصَّمَّاءُ الْعَمْيَاءُ الْمُطْبِقَةَ تعرك الْاُمَّة فِيهَا بِا لبلاءِ عرك الايم حتى ينكر فيها المعروف ويعرف فيها المنكر تموت فيها قلوبهم كما تموت ابدانهم

«Yani size benden sonra dört fitne gelecektir. Dördüncüsü geldiğinde, kulağa bir şey girmez, göz görmez ve her tarafı fitne sarar. Ümmet bir belâya mübtela olur, yılanın çöreklenmesi gibi. Öyle ki, onda ma’ruf inkâr edilir, münker ise maruf sayılır. Ve bu fitnede, insanların bedeni öldüğü gibi kalbleri de ölür.»16

İnsanın hakiki ilim ve fazileti kazanmasının iki temel menbaı, naklî ve aklî delillerdir. Kulak naklî delillerin, göz aklî delillerin iki ana cihazıdır. Fitneye düşmemek isteyen bu mühim iki organı asıl vazifelerinde istihdam edip nefsin âleti olarak kullanmamalıdır.

Diğer bir hadîs de özetle şu mealdedir:

«Âhirzaman fitnesinde bozuk insanların kalbleri şeytan kalbi gibidir.

Kan dökücü (anarşist ve ihtilalci, fâsık)tırlar.

Çocukları uram (edebsiz ve hırçın);17

gençleri hayasız ve vakarsız;

yaşlıları emr-i bil-ma’rufu yapmaz; sünneti bid’at gibi, bid’atı sünnet gibi görürler;

idarecileri tâgi ve müfsiddir.

İşte o zaman Allah onlara şerlilerini musallat eder. Hayırlıların duası (ve daveti) kabul olmaz.» (Ramuz-ul Ehadîs no: 502)

Acibdir ki bu gibi rivayetler, bu yaşanan, âhirzaman fitnesini aynen haber veriyor. Hayasızlık, açıksaçıklık gibi günahlar medenîlik namı altında iftiharla alenî işleniyor. Bu hayatı, 1400 sene evvel kemal-i ciddiyetle haber veren zatın peygamberliği aşikârdır. Eğer Allah bildirmezse, bir beşer düşüncesiyle böyle gaybiyyatı ihbar etmek mümkün değildir.

Bir hadîs-i şerif mealinde buyuruluyor ki:

«Âhirzaman fitnesinde kişi mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar. Ancak Allah’ın ilim ile ihya ettiği kimseler müstesnadır.»18

Çünki İslâm cemiyetinde taklidî iman kâfi olsa da, fitne zamanlarındaki bozuk cemiyetlerde mü’min iman-ı tahkikî ile hak ve batılı ayırıp kendi hayatında iman nuru ile hakkı takib eder. Medeniyet namı altında işlenen günah ve haramı  tanır.

Diğer bir cihette de: «Bu âhirzaman fitnesinde açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak. Onunla ehl-i dalalet, biçare aç ehl-i imanı derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup ya ikinci, üçüncü derecede bırakmağa çalışacak diye,19 rivayetlerden anlaşılıyor.» (Kastamonu Lâhikası sh: 140)

Âhirzaman fitnesinde terk-i imarete ve makamat-ı resmiyeyi istememeye dair bir kaç hadîs meallerini, yalnız ibret ve teyakkuz makamında olarak burada dercetmek münasib görüldü. Şöyle ki:

«İnsanların akaidlerini bozduklarını, emanetlerini hafife aldıklarını ve -parmaklarını birbirine geçirip- böyle olduklarını gördüğün zaman; evini tercih et, lisanına sahib ol, maruf olanı al, münkeri bırak, kendi işinde meşgul ol ve ammenin işlerini kendilerine bırak.»20

 

2. Sayfa için tıklayın

 

1 Süfyan denilen İslâm deccalının varlığı hakkında bir çok hadis vardır. Bunlardan birisi için bk: el-Hâkim, el-Müstedrek: 4:520. 

2 el-Askalânî, Fethü’l-Bârî, 13:45.

3 Buharî, Fiten: 4, 28; Müslim, Fiten: 1; Ebû Dâvud, Fiten: 1; Tirmizî, Fiten: 23; İbni Mâce, Fiten: 9; Müsned, 2:390, 39; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:108, 4:439, 483.

4 Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), no. 2262; el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha, 954; el-Heysemî, Mecme¬u’z-Zevâid, 10:232, 237.

5 Süyûtî, el-Fethü'l-Kebîr: 1:315, 2:185, 3:9; el-Hâvî Li'l-Fetâva: 2:217;  Ebû Abdullah Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs: 1:266.

6 Buhari, Daavât: 37, 39, 44, 45, 46, Ezan: 149, Cenâiz: 88, Fiten: 26; Müslim, Mesâcid: 127, 128, 130-134; Müsned, 6:139.

7 Çünki hadîste vardır ki, لاَ تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ اِلَى قِيَامِ السَّاعَةِ . Bu hadîs, diğer hadîsi takyid ediyor.}

[Buharî, İ’tisam: 10; Müslim, İman: 247, İmâre: 170, 173, 174; Ebû Dâvud, Fiten: 1; Tirmizî, Fiten: 27, 51; İbni Mâce, Mukaddime: 1, Fiten: 9; Müsned, 5:34, 269, 278, 279; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:449-450, 550.]

8 Yedi sene evvel yazılan bu işaret-i gaybiye aynen vukua geldi. Herkes gördü. Evet bu geçen zelzele, kıyametin zelzele-i kübrasından haber verir gibi sarstı; fakat akılları başlarına gelmedi.}

9 Yani o sanem-misaller perestişkârlarının hevesatlarına hoş görünmek ve teveccühlerini kazanmak için riyakârane gösteriş ile ibadet gibi bir vaziyet gösteriyorlar.

10 Buhari, Daavât: 37, 39, 44, 45, 46, Ezan: 149, Cenâiz: 88, Fiten: 26; Müslim, Mesâcid: 127, 128, 130-134; Müsned, 6:139.

11 Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), no. 2262; el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha, 954; el-Heysemî, Mecme¬u’z-Zevâid, 10:232, 237.

12 Sahih-i Müslim cilt: 8 sh: 227 hadîs: 97 ve 98, 99. hadîsler de aynı manada olup, İbn-i Mace 36. Kitab-ül Fiten 19.babı da kadın fitnesi hakkındadır.

13 Keşf-ül Hafa 2802

14 Tac Tercemesi cilt:5 hadîs:867

15 Tac Tercemesi cilt:5 hadîs:866

16 Ramuz-ul Ehadîs sh:247 (En-Nihaye vel Bidaye cilt:1 sh: 65’deki bir hadîs de bu hadîsi te’yid eder.)

17 Diğer bir rivayette de “gayızlı” (R.Ehadîs 478)

18 İbn-i Mace 36.Kitab-ül Fiten, bab: 9 hadîs: 3954

19 Kenz-ül Ummal hadîs: 38472

20 Ramuz-ul Ehadîs sh:46

 

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık