DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

MAKSADLI MEHDİLİK İDDİALARI

Senelerden beridir bazı makam heveslileri bu Mehdilik meselesinde cerbezeli te’villerle ve bazı müteşabih hadisleri de zâhir manasiyle nazara vererek maksadlarına varmak için çalışırlar ve çalıştırılırlar. Evvela bilinmelidir ki, Mehdilik hakkında gelen rivayetlerin çoğu bir nevi müteşabihtirler. Çünkü, Risale-i Nur’da beyan olunduğu üzere ileride gözle görünecek Ahirzaman alametleri sarahatle bildirilse, güneşin batıdan doğması gibi iman ve tevbe kapılarını kapar ve imtihan sırrına dokunur.

Hem diyanet sahasında manen vazifedar zatlar, devlet memurlarının vazifelendirilmeleri gibi açık ve muayyen, yani herkesce kat’î bilindiği gibi değildir. Ancak zamanla ortaya çıkan hizmetlerinin ciddiyetinde ve nifak cereyanının tecavüzüne karşı metanetlerinde ve hamiyet-i diniyelerinde ve feragatlarında ve ilimdeki rusuhiyetlerinde yani vazifelerinde gerekli olan meziyetlerinde, üstün derecede mütemayiz bulunmarı cihetiyle manen vazifeli oldukları hakkında ulema kanaat sahibi olur ve bu kanaatlarını izhar edebilirler. Hem bu manevî vazifedar zatların talim ve irşadından feyizdar olan cemaatler meydana gelir. Yani bu zatların manevî vazifedarlıkları zamanla meydana gelen fiiliyatlarından anlaşılır. "Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!" mealindeki (26:84) وَاجْعَلْ ل۪ى لِسَانَ صِدْقٍ فِى اْلاٰخِر۪ينَۙ (Barla:78) ayetinde işaret edildiği gibi bu zatların makamı, vefatlarından sonra daha iyi anlaşılır. 

Fakat bazı makam heveslileri böyle ihlas kaidesini nazara almayarak kesin ifadelerle konuşurlar ve bazı müteşabih hadislerin de tercemelerini usulsuz nazara verirler. Bu tarz hareketin yanlış olduğu Risale-i Nur’da ciddiyetle ve sarahatla beyan edildiğinden üzerinde fazlaca durmuyoruz.

Hem  bu zaman itibariyle Risale-i Nur’un Kur’anî düsturunda esas olan merci, şahıs değil, kitabta gösterilen bürhanlardır. Risalelerde nazara verilen esas, şahsın makbuliyetine değil kuvvetli bürhanlara ve rivayette “hacîc” tabir edilen mesleğine dayanmaktır. Mesela Hz. Üstadın şu ikazlarına dikkat gerek:

“Kardeşlerimin ikinci iltibası: Fâni ve çürütülebilir bir şahsiyeti, bâzı cihetlerle birinci vazifede pişdarlık eden Nur Şâkirdlerinin şahs-ı mânevîsini temsil eden o âciz kardeşine veriyorlar. Halbuki bu iki iltibas da Risale-i Nurun hakikî ihlâsına ve hiçbir şey'e, hattâ mânevî ve uhrevî makamata dahi âlet olmamasına bir cihette zarar verdiği gibi, ehl-i siyaseti de evhama düşürüp Risale-i Nurun neşrine zarar gelir. Bu zaman, şahs-ı mânevî zamanı olduğu için, böyle büyük ve bâkî hakikatlar, fânî ve âciz ve sukut edebilir şahsiyetlere bina edilmez!

Elhâsıl: O gelecek zâtın ismini vermek, üç vazifesi birden hatıra geliyor, yanlış olur. Hem hiçbir şey'e âlet olmayan Nurdaki ihlâs zedelenir, avâm-ı mü'minîn nazarında hakikatların kuvveti bir derece noksanlaşır, yakîniyet-i bürhaniye dahi kazâyâ-yı makbûledeki zann-ı galibe inkılâb eder, daha muannid dalâlete ve mütemerrid zendekaya tam galebesi, mütehayyir ehl-i îmanda görünmemeye başlar; ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar itiraza başlar.” (St:10)

Evet, “İlm-i Mantık'ta "kaziye-i makbule" tabir ettikleri; yani büyük zâtların delilsiz sözlerini kabul etmektir. Mantıkça yakîn ve kat'iyyeti ifade etmiyor; belki zann-ı galible kanaat verir. İlm-i Mantık'ta bürhan-ı yakînî, hüsn-ü zanna ve makbul şahıslara bakmıyor, cerhedilmez delile bakar ki; bütün Risale-i Nur hüccetleri, bu bürhan-ı yakînî kısmındandır.” (E:91)

Yukarıdaki beyandan anlaşılıyor ki, böyle icraî ve siyasî makamlarda, Risale-i Nur’da birinci esas olan a’zamî ihlasın muhafazası müşkildir. Bunun içindir ki, Risale-i Nur ve Müellifi geniş daireye ve icraatcılarına hareket tarzlarını ve düsturlarını gösterir. Geniş dairedeki manevî mümessilliğini yapar. Fakat icraat makamı olan fiilî siyasete girmez. Bu meselelerin izahları, neşrettiğimiz Siyaset derlemesinde ve İslam Prensipleri Ansiklopedisinin Siyaset maddesinde vardır.

İman, hayat ve şeriat olarak üç vazifeyi tazammun eden Mehdiyet hareketinin, hidayet ve faziletine mazhar ve manevî mümessili ve vesilesi olan bir Mehdi-i A’zamı vardır. Gelecek zat diye ifade edilen o Zat dahi Mehdi-i A’zamın Mehdiyetine bağlı olarak Mehdiyet hareketinin geniş dairesinde mümessil olabilecektir. Fakat temsil ettiği cemaat, geniş dairedeki Mehdiyet vazifesinin icrasında esas teşkil eder. Vazifeyi yürüten ferdî bir lider değildir.

Üstad Bediüzzaman diyor ki:

“Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acib ve komitecilik ve şahs-ı manevî-i dalaletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı manevî müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benzemez. Şahıs ne kadar da hârika olsa, şahs-ı manevîye karşı mağlub olmak kabildir. Risale-i Nur'un o cihette bir nevi müceddid olması kaviyyen muhtemel olduğundan o sıfatlar, hâşâ benim haddim değil; belki mükerrer yazdığım gibi, benim hayatım Risale-i Nur'a bir nevi çekirdek olabilir. Kur'anın feyziyle Cenab-ı Hakk'ın ihsanıyla o çekirdekten Risale-i Nur'un meyvedar, kıymetdar bir ağaç hükmüne icad-ı İlahî ile geçmesidir.” (Em:152)    

Burada anlatılan zamanın cemaat ve şahs-ı manevi zamanı olduğu hükmü, külliyatta sarahatle ve tekrarla bildirilmiştir. Bu sarahatlara karşı te’villere kaçmak, takib edilen dünyevi maksada varmak için yapılan cerbeze olur. Böyle maksadlı cerbezeciler muhatabımız değildir. Biz, Risale-i Nur’a bağlı ve iyi niyetli olan ve Risale-i Nur’dan da bir derece bilgisi bulunanların aldanmamaları için, Risale-i Nur müvacehesinde icmalen bilgi veriyoruz.

Evet, Bediüzzamanın en yakın hizmetkârlarının -başta Zübeyir Gündüzalp Ağabey olarak - neşrettikleri bir lahika mektubuda Hz. Üstad hakkında aynen şöyle deniliyor:

 “... Bir mücahid‑i ekber, hem bir Mehdi‑i azâm, hem bir müceddid‑i ekmel ve hem bir ferd‑i ferid olan Merhûm Üstâdımız Bediüzzaman...” (Mufassal Tarihçe-i Hayattan naklen. Cild:1, sh. 54, ikinci baskı )

Şimdi senelerce Hz. Üstadın hizmetinde bulunanların neşrettikleri kanaatlarını kabul etmeyip cerbezeli kişilerin sözüne itibar etmekle mesela senelerce beraber bulunduğumuz Tahiri Mutlu gibi şahid-i sadık olan zatları adeta itham etmek, hangi mantık, hangi insafa sığar! Bediüzzaman Hazretlerinin son müceddid-i ekber olduğu hakkındaki kanaatlarını yakından ve kat’î olarak biliyoruz.

Diğer ehemmiyetli bir husus da şudur ki; Mehdi ve cereyanı bid’alara karşıdır ve ahirzaman fitnesinin esası olan o bid’aları kaldırması, Mehdiyetin vazife-i asliyesindendir. Bu hüküm dahi külliyatta musarrahtır. Mehdiyet tabiri ise, Mehdinin şahs-ı manevisi olan cereyanını ifade eder.

Mesela: “Hazret-i Mehdi’nin cem’iyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akâranesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem’iyetinin mu’cizekâr manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak." (M: 441)

Burada dikkat çekilen manevi kılınçtan maksadın Risale-i Nur ve onun şahs-ı manevisi olduğu, Risale-i Nur’da sarahatla ve tekrarla anlatılmıştır. Evet, Risale-i Nur’un tekrarlı beyanlarında, işi yürüten ve Risale-i Nur’a istinad eden Mehdiyet, yani şahs-ı manevidir.

Burada nazara verilen “mu’cizekâr manevî kılıncıyla” ifadesi ile de, Külliyatın 120 küsür yerde zikredilen Risale-i Nur kasdedildiği bedihidir.

Madem bid’aları kaldırmak, Mehdiyetin vazifesidir, bid’alara bulaşan ve izalesi için telkinlerde ve neşriyatta bulunmayan kişiler, bid’aları kaldırmak değil, destekler durumda olurlar. Böyle kişilerin Mehdilik hevesine kapılmaları da garip bir manzaradır ve düşündürücüdür. Hatta Bediüzzaman Hazretleri Mehdi’nin cemaatını, ehl-i velayet ve ehl-i kemal tabirleri ile tavsif ediyor. Ahirzaman bid’alarına bulaşan, ehl-i velayet ve ehl-i kemal olur mu? Olmaz. Halbuki şimdiki müddeiler tam aksine olarak sosyete aleminde arz-ı endam ederler. O halde neden cerbezeye kaçılıyor. Çünkü avamın bu çapraşık yol ile aldatılma ihtimali var. O halde dinin temelinde bulunan iyi niyet nerede! Heyhat!

İşte bu dehşetli fitne asrında kitaba, yani asrın mürşidi olan Risale-i Nur’a sadakatla bağlılık, yani Onun dediğini cerbezeli te’villere kapılmadan dinlemek şarttır deriz.

Keza, Mehdi ve cereyanı, hayatını, rahatını ve herşeyini feda ederek süfyaniyet cereyanı ile mücahede verir. Azgın cereyanla karşı karşıya kalır. Bu hüküm dahi Mehdiyetin tesbiti için şarttır. Şimdi ise hazıra konmak isteyenler, sütlü kahve içmek keyfini yaşarlar ve yaşattırılırlar. Bir de Mehdilik makamında oturtulursa şahane olur. Millet, bu kadar açık bir manzarayı kıyas edip göremiyecek kadar anlayışsız mı sayılıyor.

Evet, Bediüzzaman Hazretlerinin “hürriyeti gasbedilerek, ücra bir köye sürgün edilip, tecrid-i mutlak ve tarassudlar ve her türlü azablar içinde ablukaya alınıp, Engizisyon zulümlerini çok geride bırakan hâkim bir kuvvetin tazyikatı altında, cani canavarların pek vahşi işkenceleri içinde, (Sırran tenevverat) sırrıyla perde altında Risale-i Nur eserleri gibi eserler neşretti.”  (T:679)

Bediüzzaman anlatıyor:

“Sonra bizi Denizli Hapsine aldılar. Beni tecrid-i mutlak içinde ufunetli, rutubetli soğuk bir koğuşa soktular. İhtiyarlık, hastalık ve benim yüzümden masum arkadaşlarımın zahmetlerinden bana gelen çok teellüm ve Nurların ta'til ve müsaderesinden gelen çok teessüf ve sıkıntı içinde çırpınırken, birden inayet-i Rabbaniye imdada yetişti. Birden o koca hapishaneyi bir Dershane-i Nuriyeye çevirip bir Medrese-i Yusufiye (A.S.) olduğunu isbat ederek, Medreset-üz Zehra kahramanlarının elmas kalemleriyle Nurlar intişara başladı. ...... Sonra birinci ehl-i vukufun yanlış ve sathî zabıtlara binaen aleyhimizde şiddetli tenkidleri ve Maarif Vekili'nin dehşetli hücumuyla beraber aleyhimizde bir beyanname neşretmesiyle, hattâ bazı haberlerle bir kısmımızın i'damına çalışıldığı hengâmda, bir inayet-i Rabbaniye imdadımıza yetişti.”  (L:264)

“Reis Bey! Müsaadenizle çok hayret ettiğim bir şeyi soracağım. Neden hiç siyasete karışmadığım halde, ehl-i siyaset beni bütün hukuk-u medeniyeden ve hukuk-u hürriyetten belki hukuk-u hayattan iskat ediyorlar? Hattâ yüz cinayeti bulunan gibi, beni üçbuçuk ay tecrid-i mutlak içinde hayatıma sû'-i kasd edenler; onbir defa zehirleyen gizli düşmanlarımın şerrinden beni muhafazaya çalışan çok dikkatli kardeşlerimin ve sadık hizmetçilerimin de benim ile temaslarını yasak etmişler ve ihtiyarlık ve gurbet ve hastalık içinde, yalnızlığımdan daimî ünsiyet ettiğim mübarek ve zararsız kitablarımın mütalaasından dahi beni mahrum etmişler?” (Ş:382)

“Said Nursî Hazretlerini, hapishanede zehirliyorlar, ölüm tehlikesi geçiriyor! Cenab-ı Hakkın inayetiyle kurtuluyorsa da, tarihte hiçbir kimseye yapılmayan zulüm, işkence ve ihanetlere mâruz bırakılıyor. Bediüzzaman, gizli dinsiz münafıkların tahrikatiyle girdiği bütün mahkemelerde olduğu gibi, bu idam plâniyle verildiği mahkemede de hak ve hakikatı, pervasızca ve ölümü hiçe sayarak haykırıyor.”  (T:401)

İşte örnek olarak çok az naklettiğimiz Mehdi-Deccalin mücadele manzarası...! Diğer taraftan hazırcıların yaşadığı bir nevi şato hayatı...!

Hazret-i Bediüzzaman, Mehdi ve Deccal hakkındaki umum hadislerin zamanımıza bakan manasiyle diyor ki:

“O hadîsin ve Süfyan ve Mehdi hakkındaki hadîslerin ifade ettikleri mana budur ki: Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:

Birisi: Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek Âl-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.” (M:56)

Muhammed Mehdi” ifadesine de, birinci parağrafta anlatılan umumi kaide ile bakmak icab eder.

Burada aldatanlara değil, aldatılması istenen iyi niyetlilere hitab olduğundan tafsilata ihtiyac duymuyoruz.      

İşte Külliyatta tekraren kaydedilen Mehdi-Deccal mücadelesi, ulemaca Mehdiliğin tesbitinde bir ölçüdür. Yani Mehdiliğin tesbiti için bu dehşetli mücadelenin vuku bulması şarttır. Yoksa bazıların arzuları ve menfaatlarına bakan kuru laflarla değildir.

Müslim 2937. hadis ve İbn-i Mace 4077. hadiste “hacîc” ifadesi, “hasmını hüccetle yenen” mânasına tefsir edilir.

Rivayette bildiriliyor ki, deccaldan bahseden peygamberimize: (A.S.M.) deccal gelince ona karşı nasıl hareket edileceğini soran sahabeye: o zaman ben dünyada değilsem siz (hacîc) tabir edilen kuvvetli hüccetle karşı koyun dediği naklediliyor.

Aynı mâna ile alâkalı olarak İbn-i Mace Mukaddime l. Bab’da 6 ilâ l0. hadisler de vardır. Ekser âlimler, Allah’ın inayet-i hassasına mazhar olmuş bu cemaatın, cihad-ı manevî ehli olduklarını beyan ederler.

Hadis metninde geçen ve “cemaat” manasında olan “taife” kelimesinin izahından bir parçası şöyledir:

«Bu cemaatın Allah Teâla tarafından alacakları yardımı, “Münkirlere karşı kullandıkları susturucu hüccetler, hak ve hakikatları isbatlayıcı bürhanlar ve ikna edici deliller” diye tefsir eden hadis âlimlerine göre, bu cemaat ilim ehlidir. Yardım ve desteği; kılıçlar, mızraklar ve benzeri silahlar ile açıklayanlara göre ise bu cemaat, gazilerdir. Yetkili âlimlerin çoğu, birinci görüştedirler. İbn-i Mace de hadis-i şerifi bu konuya almakla, ilk görüşe temayül etmiş oluyor.» (İbn-i Mace ci: 1 sh: 17) 

Diğer bir rivayet: يَكُونُ ف۪ي اُمَّتِى رَجُلاَنِ اَحَدُهُمَا وَهَبُ يَهِبُ اللَّهُ لَهُ الْحِكْمَةَ وَالْاَ

خِرُ غَيْلاَنُ فِتْنَتُهُ عَلَى هَذِهِ الْاُمَّةِ اَشَدُّ مِنْ فِتْنَةِ الشَّيْطَانِ 1

Bu hadis-i şerif, ümmet-i Muhammediyenin hayatı nokta-i nazarında çok şamil bir te’siri haiz iki şahsı haber vermektedir. Bunlardan biri, mahz-ı mevhibe-i İlahiye olacak ve kendisine hikmet-i İlahiye ve hikmet-i Kur’aniye ihsan edilecek. Diğeri de, fitnesi bu ümmet-i Muhammed’e şeytandan daha te’sirli olan bir şerir zalim olacaktır. Bu şerir şahsın tahribatına karşı, tamirci ve manen vazifedar şahsın ilmi, mezkûr hadiste de geçtiği üzere, vehbîdir.

(Bakınız: İslam Prensipleri Ansiklopedisi Mehdi maddesi)

 

 

1Ramüz-ül Ehadis. shf: 5l8

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık