1731- İSBATİYECİLİK إثباتيه جيلك : Bu terim, delil göstererek hakikatı meydana koymak, sabit ve muhkem kılmak manasına gelen isbat kelimesinden alınmıştır. Umumi manada, isbata dayalı bilgilerin, doğruluğunu kabul etme metodudur. Felsefede 19. yy. ortalarına doğru, ateist görüşte olan Fransız filozofu Ogüst Kont’un (Auguste Compte) metafiziği ve aklî (rasyonel) ilimleri kabul etmeyen felsefi doktrinin ismi olmuştur. (Bak: Pozitivizm) (metafizik ve isbat mes’eleleri, bak: 2379, 2380.p.lar.)
Bu felsefi nazariye isbat yollarını bir çeşide inhisar ettirerek hakikatın yalnız tecrübelerle, müşahedelerle ve vakıalara istinaden isbatı mümkün olacağını iddia eder. İsbat şeklini ve sahsını daraltıp sadece maddî müşahedeye ve maddî vak’alara münhasır kılan bu anlayış, modern fiziğe ve matematiğe istinad eden filozoflar ve hads (Fr.entüisyon=intuition) ile metafiziğin bilineceğini müdafaa eden filozoflar tarafından tenkide uğramıştır. (Bak: Rasyonalizm)
1732- “Bir şeyden uzak olan bir kimse, yakın olan adam kadar o şeyi göremez. Ne kadar zeki olursa olsun, o şeyin ahvali hakkında ihtilafları olduğu zaman yakın olanın sözü muteberdir. Binaenaleyh Avrupa feylesofları maddiyatta şiddet-i tevaggulden dolayı İman, İslâm ve Kur’anın hakaikından pek uzak mesafelerde kalmışlardır.Onların en büyüğü, yakından hakika-ı İslâmiyeye vukufu olan ami bir adam gibi de değildir. Ben böyle gördüm, nefs-ül emir de benim gördüğümü tasdik eder. Binaenaleyh şimşek, buhar gibi fennî meseleleri keşfeden feylesoflar, Hakkın esrarını, Kur’an nurlarını da keşfedebilir diyemezsin. Zira onun aklı gözündedir. Göz, kalb ve ruhun gördüklerini göremez. Çünkü kalblerinde can kalmamıştır. Gaflet okalbleri tabiat bataklığında çürütmüştür.” (M.N. 239)