2378- METAFİZİK متافزيك : (Yun. Meta ta physica, Lat. metaphysica, Fr. metaphysişue, Os. maba’dettabia) Fizik ötesi.
Bu kelime ilk defa felsefenin bir bölümü olarak Aristo’nun (M.Ö.384-322) “Prote Philosophia” “İlk Felsefe” adlı eseri hakkında kullanılmıştır. Aristo’nun ölümünden sonra Andronikos adlı bir öğrencisi, hocasının eserlerini bir araya getirirken, bu eseri Physika (Fizik) adlı eserinden sonraya koyduğu için “Fizik’ten sonra” manasına gelen Metaphysika (Metafizik) adını almıştır. Aristo’nun “Prote Philosophia” dediği ve sonradan “Metafizik” şeklinde ismi değşitirilen eserinin mevzuu, var olan her şeyin müşterek prensiplerini araştırmaktır. Eski Yunanca’da “physis” tabiat demek olup physika (Fizik) tabiat ilmi manasında kullanılmıştır. Metaphysik kelimesi Arabçaya tercüme edilirken de bu kelimenin aslına sadık kalınarak “Maba’d-üt tabia” olarak tercüme edilmiştir. Türkçe olarak “tabiat ötesi”, yahut “fizik ötesi” olarak ifade edilebilir.
2379- Felsefede, müşahede edilebilen tabiat hâdiseleri, yani maddi hâdiseler dışındaki mevzular metafizik olarak ele alınmış ve “metafizik”, felsefenin bir bölümü sayılmıştır. Kâinatın ve mecudatın ilk kaynağı, Allah, ruh gibi meseleler metafiziğin mevzuları arasında yer almıştır. Onsekiz ve Ondokuzuncu yüzyılda, müsbet ilimlerin gelişmesinin de tesiriyle, maddeci düşünce metafiziği toptan inkâr etmiş, müşahede ve tecrübe edilemiyen her türlü düşünce mevzularını metafizik olarak vasıflandırıp reddetmeye kalkışmıştır. Alman filozofu Kant (Mi. 1724-1804), ilmin ve felsefenin mevzuu yalnız müşahede edilen şeyler olarak alınırsa ilmin ve felsefenin var olamıyacağını izah etmiş, müşahede ve tecrübeye dayanan ilimlerin, müşa-hede ve tecrübe edilemiyen “zaman” ve “mekân”a dayandığını, aynı şekilde ruhî hâdiselerin de, müşahede edilemiyen ruha ve bütün mevcudatın ise müşahede edilemiyen Allah’a istinad ettiğini göstermiştir.
Esasen fizik dünyası, diğer bir ifade ile mahsûsat âlemi (beş duygunun taalluk ettiği âlem-i şehadet) yani maddi âlem, iman ve inkâr cihetinde istidlal sahasıdır. Yani âlem-i şehadet; akıl, mantık, ilim ve insaf sahibleri için Hâlık ve Sâniine delalet eden bir âlemdir. Yoksa istidlalsiz olarak bizzat ya iman etmeyi veya inkâr etmeyi zaruri kılan bedihî hükümler sahası değildir. (Bak: 1894.p.) Ancak gaybî âlemlere nüfuz eden veliler veya iman-ı tahkikîde yüksek dereceye terakki edenler için, esasat-i imaniye bedahet derecesine gelir.
2380- İsbat etmenin ölçüsü tecrübe ve müşahede ise, metafizik mevzularının inkârı da imkânsızdır. Kant’a göre, rasyonalist metafiziğin mevzuları bir problem olarak vardır ve inkâr edilemez. Bununla alâkalı olarak der ki: “İnsan aklı ister istemez öyle sualler altında kalıp tedirgin olmaktadır ki, akıl onları ne kesin cevablandırabilir ne de onları reddedebilir.” Şu halde metafiziği, akıl veya tecrübî metotlarla çözülemiyen problemler sahası olarak anlamak gerekir. Bu karakterde bir çok metafizik problemler mevcuddur. Metafizik, insanın bilgi imkânının sınırlı oluşu ile alâkalıdır. İnsan gerek akıl, gerek göz, kulak gibi his organları ile sınırlı bilgi edinebilir. Tecrübî ilimler ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanın bilme imkânı yine sınırlı kalır ve kaçınamıyacağı metafizik problemlerle karşı karşıya gelir. Bu noktada karanlıkta kalan insanın ufkunu hak din olan İslâm ve bunun dayanağı olan Kur’an aydınlatır.
Kur’an Allah kelâmı olmak sıfatıyla insan için gayb âlemine ait olan bir kısım hakikatları da bildirir. Varlığın, hayatın, ölümün manasını; yaradılışı, kıyameti, âhireti, ruhu, ebedî hayatı haber verir. Hiç bir tecrübî ilim, hiç bir felsefe, o mevzular hakkında hakikat vasfına sahib bilgi veremez. Ancak zanna tabi olurlar. Bu sebeble filozoflar, dine tabi olmadıkları zaman, ya inkâra sapar veya şüpheye düşerler, yahut zanna ve indî fikirlere dayanarak kurdukları teoriler, bir çok yanlışlar ihtiva edeceklerinden, sahibleri gibi fani olup, hataları anlaşıldığı zaman, kitabların ölü sahifeleri arasında gömülü kalıp kaybolurlar. Halbuki Kur’an her asırda yeniden nazil olmuş gibi dipdiri ebedî bir hayata ve ebedî hakikatlara mazhadır. (Bekir Sami Sağbaş, Felsefe Öğ.) (Bak: İsbat, İsbatiyecilik)