1769- İSPRİTİZMA ايسپيرتيزما : (Fr. Spritisme=spritizm) Ölülerin ruhlarıyla bazı şartlar altında haberleşmenin mümkün bulunduğuna inanan görüş ve bu maksatla yapılan tecrübeler. (Bak: Medyum)
«Nurlarla şiddetli alâkası bulunan birkaç has kardeşimizin nazarını, fikrini başka tarafa çevirmek veya zevkli ve ruhanî bir meşreb ile meşgul edip, hizmet-i imaniyeye karşı zaifleştirmek için bazı şahıslar ispirtizma denilen ölülerle muhabere namı altında cinnîlerle muhabere etmek gibi hatta bazı büyük evliyalarla, hatta peygamberlerle güya bir nevi konuşmak gibi eski zamanda kâhinlik denilen, şimdi de medyumluk namı verilen bu mes’ele ile bazı kardeşlerimizi meşgul ediyorlar. Halbuki: Bu mes’ele, felsefeden ve ec-nebiden geldiği için ehl-i imana çok zararları olabilir. Ve çok su’-i istimalata menşe olmakla beraber içinde bir doğru olsa, on yalan karışıyor. Çünki doğruyu ve yalanı tefrik edecek bir mehenk, bir mikyas olmadığından ervah-ı habise ve şeytana yardım eden cinnîlerin bu vesile ile hem onun ile meşgul olanın kalbine ve hem de İslâmiyet’e zarar vermek ihtimali var. Çünki maneviyat namına hakaik-ı İslamiyeye ve akide-i umumiyeye muhalif ihbarat oluyor. Ervah-ı habise iken kendilerini ervah-ı tayyibe zannettirip belki kendilerine bazı büyük veliler namını verip, İslâmiyet’in esasatına muhalif sözlerle zarar vermeye çalışabilirler. Hakikatı tağyir edip, safdilleri tam aldatabilirler.
1769/1- Meselâ: Nasılki güneş, bir küçük cam parçasında ziyasıyla, hararetiyle şekliyle görünüyor. Fakat o küçücük camın içindeki güneşin o küçücük timsali, kendi namına eğer konuşsa ve dese: Benim ziyam dünyayı istila ediyor, benim hararetim herşeyi ısıtıyor ve küre-i arzdan bir milyon defadan daha büyüğüm dese, ne derece hilaf-ı hakikat olduğu anlaşılır. Aynen bu misal gibi: Bir peygamber, güneş gibi hakiki makamında iken o ispirtizmanın veyahut medyumluğun cam parçası hükmündeki istidadına göre bir cilvesinin tezahürü, o hakikat namına konuşamaz. Eğer konuşsa yüz derece muhalif olur. İspirtizmanın veya medyumluğun o mazhardaki cüz’î cilvesi, vahyin mazharı olan o manevi güneşin kudsi mahiyetine hiçbir cihetle kıyas olamaz. Çünki esfel-i safilîndeki bir cam parçası, manen a’la-yı illiyyînde olan o manevi güneşin hakikatını yanına getiremez. Getirmeye çalıışmak da hürmetsizlikten başka birşey değildir.
Ancak onun makamına karib olmak için, Celaleddin-i Süyutî ve bir kısım evliyalar gibi seyr ü sülûk ile terakki ederek o manevi güneşin sohbetine mazhar olunur. Fakat böyle terakki, Risale-i Nur’un isbat ettiği gibi, Peygamberin velayetiyle bir nevi sohbeti, kendi derecelerine göre ve kendi istidadları derecesinde olur. Fakat nübüvvet hakikatı, velayetten ne derece yüksek ise, ispirtizma vasıtasıyla veyahut terakkiyat-ı ruhiye cihetiyle mazhar olunan sohbet ve muhabere dahi, hiçbir cihette hakiki Peygamberle muhabereye yetişemiyeceğinden yeni ahkâm-ı şer’iyeye medar-ı ahkâm olamaz.
1769/2- Evet dinden gelmeyen, belki felsefenin hassasiyetinden gelen celb-i ervah da; hem hilaf-ı hakikat, hem hilaf-ı edeb bir harekettir. Çünki A’la-yı illiyyînde ve kudsi makamlarda olanları esfel-i safilîn hükmündeki masasına ve yalanların yeri olan oyuncak tahtasına getirmek tam bir ihanettir ve bir hürmetsizliktir. Adeta bir padişahı kulübeceğine çağırıp getirmek gibidir. Belki ayn-ı hakikat ve edeb ve hürmet ve istifade odur ki, Celaleddin-i Süyuti, Celaleddin-i Rumi ve imam-ı Rabbani gibi zatların seyr ü sülûk-u ruhanîleri gibi seyr ü sülûk ile yükselerek o kudsi zatlara yanaşmak ve istifade etmektir.
1769/3- Rü’ya-yı sadıkada ervah-ı habise ve şeytan, peygamber suretinde temessül edemez. Fakat celb-i ervahta; ervah-ı habise, belki peygamberin lisanen ismini kendine takıp; sünnet-i seniyeye ve ahkâm-ı şer’iyeye muhalif olarak konuşabilir. Eğer bu konuşması şeriatın ahkâmına ve sünnet-i seniyeye muhalif ise tam delildir ki, o konuşan ervah-ı tayyibe değildir. Mü’min ve müslüman cinnî de değildir, ervah-ı habisedir. Bu şekilde taklid ediyor.” (E.L.II. 155)
Esasen cinlerle temas mümkün ve vakidir. Fakat bu temas ve münasebet, onlara oyuncak olmamak ve onları istihdam etmek şeklinde olmalıdır. (Bak: 596,597,599,600.p.lar)