202- ÂLEM-İ BERZAH عالم برزخ : Kur’anda (17:52) (23:100) âyetlerinde işaret edilen berzah âlemi. Kabir âlemi. Ölen insanların ruhları kıyamete kadar bu âlemde bulunurlar. Dindar insanlar berzahta saadette, dindar olmayanlar ise azabda olurlar. (Bak: Kabir, Mevt, Sırat Köprüsü)
«Nass-ı Kur’anla şühedanın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. (Bak: Şehid) Evet şüheda, hayat-ı dünyeviyelerini tarik-i hakta feda ettikleri için, Cenab-ı Hak kemâl-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı âlem-i berzah’ta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar.. yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerin biliyorlar.. kemâl-i saadetle mütelezziz oluyorlar.. ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar. Ehl-i kuburun çendan ruhları bakidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet, şühedanın lezzetine yetişmez. Nasılki iki adam bir rüyada cennet gibi bir güzel saraya giderler. Birisi rüyada olduğunu bilir. Aldığı keyf ve lezzet pek noksandır. “Ben uyansam şu lezzet kaçacak” diye düşünür. Diğeri rüyada olduğunu bilmiyor, hakiki lezzet ile hakiki saadete mazhar olur. İşte âlem-i berzahtaki emvat ve şühedanın hayat-ı berzahiyeden istifadeleri öyle farklıdır. (M.6)
203- «Eski talebeliğim zamanında mevsuk zatlardan, onlar da mühim imamlardan naklederek işittim ki: “Ciddi, müştak, halis talebe-i ulûm, tahsilde iken vefat ettikleri zaman, berzahta aynı tahsil misali ve bir medrese-i maneviyede bulunuyor gibi; o âleme muvafık bir vaziyet ihsan ediliyor.” diye o zaman talebe-i ulûm içinde çok def’a medar-ı bahs oluyordu.» (K.L.255)
Hem «ehl-i keşf-il kuburun müşahedesiyle, müteaddid vakıatla, tahsil-i ulûm, anında vefat eden bazı müştak ve ciddi bir talebe-i ulûm şehidler gibi kendini hayatta ve kendi dersiyle meşgul görüyor. Hatta meşhur bir ehl-i keşf-il kubur, vefat eden ve ilm-i sarf ve nahvi okuyan bir talebenin kabrinde, Münker Nekir’e nasıl cevab verecek diye mürakabe etmiş ve müşahede edip işitmiş ki:
Melek-i sual ondan sordu: مَنْ رَبُّكَ “Senin rabbin kimdir?” dediği zaman o nahiv dersiyle iştigal ederken vefat eden talebe, o meleğin cevabında demiş: مَنْ mübtedadır, رَبُّكَ onun haberidir.” Nahiv ilmince cevab vermiş, kendini medresede zannetmiş.» (Ş.329)