325- ÂYET اٰية : Eser. *Kimsenin inkâr edemiyeceği açık delil. *Nişan. Alâmet. ibret. İşaret. *Menzil, mekân. *Kur’an-ı Kerim’deki her bir cümle. *Manen uyanmağa, intibaha sebeb olan hâdise.
İslâm Ansiklopedisi farklı bir bilgi veren değişik kaynaklara göre: او ى - اى ى - اى ا köklerinden geldiğini kaydeder. Cem’i: Ay: اٰى Ayât اٰيات Ayây اٰياى dır. Ahteri Lügatı, “ayet”in aslı اَوَيَة idi der.
Kur’anda geçen bazı “âyet” ve “âyât” ifadeleri, mucize mânâsındadır.
«Âyet; asl-ı lügatta açık alâmet demektir. Mahsusatta da, ma’kulatta da istimal olunur..
Herşey alâmetiyle tanınır ve hakikat âyâtıyla bilinir. Onun için insanların ilimdeki kabiliyet ve mertebelerine göre kendisinden yapabilecek tefekkür ve teemmül nisbetinde mütefavit marifetlere sebeb olan alâim ve delâilin hepsine de âyet denilir..
Meselâ: وَ فِى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ آيَةٌ تَدُلُّ عَلَى اَنَّهُ وَاحِدٌ beytinde âyet bu mânâya olduğu gibi, اِنَّ فِى ذلِكَ َلآيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ gibi bir çok âyetlerde de bu mânâyadır. Demek ki âyet, haddizatında zâhir bir alâmet ise de onun bir âyet ve alâmet olması kabiliyet veya tefekkür ve teemmülü eksik kimselere hafi kalabilir..» (E.T.23)
«Kur’an-ı Kerim bütün insanlara rahmettir. Çünki herbir insanın şu hakiki âlemden kendisine mahsus hayalî bir âlemi olduğu gibi, herkes kendi meşrebine göre Kur’andan fehm ve iktibas ettiği (hafızasında) kendisine has bir Kur’an vardır ki, onun ruhunu terbiye, kalbini tedavi eder.» (M.N.140)
326- Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
اِذَا دَخَلَ الْجَنَّةَ اِقْرَاُ وَاصْعَدْ فَيَقْرَاُ وَيَصْعَدُ
بِكُلِّ آيَةٍ دَرَجَةً حَتَّى يَقْرَاُ آخِرَ شَىْءٍ مَعَهُ
«Kur’an ehli yani onu devamlı okuyup onunla amel edene, Cennet’e gireceği zaman: Oku ve (Cennet’in mertebelerine) yüksel, denilecektir. Bunun üzerine okumaya başlayacak ve Kur’andan bildiğini bitirinceye kadar beher âyete karşılık bir derece yükselecektir. Bu hadisin benzerini Ebu Davud ve Tirmizi, Abdullah Bin Amr (R.A.)’dan rivayet etmişler. Ebu Davud’un “Kur’an okumanın tertilinin müstehablığı” babında rivayet ettiği hadisin meali şöyledir: “(Âhirette) Kur’an ehline: Oku ve yüksel, (okurken de) dünyada nasıl acele etmeksizin okuduğun gibi tertil ile (yani acele etmeksizin) oku. Çünki (Cennet’te) senin konağın, okuyacağın son âyetin bitireceği yerdir, denilecektir.” (Bu mealin metni T.T.ci: 4, 6.hadis ile aynıdır.) Avn-ül Ma’bud yazarı da bu hadisin izahı bölümünde özetle şöyle der: Cennet’teki derecelerin Kur’an-ı Kerim âyetlerinin sayısı kadar olduğuna dair hadis rivayet olunmuştur.
327- Tıybî de: Kur’an ehlinin Cennet’te yükselişleri sonsuzdur. Çünki dünyada iken Kur’anı hatmettikçe tekrar başından okumaya devam ettiği gibi Cennet’te de devamlı okuyacak ve devamlı yükselecektir. Bu yükselişin nihayeti yoktur. Kur’an ehlinin Cennet’te okumaya devam etmeleri, onların Cennet nimetlerinden zevk duymalarını engellemez. Bilakis bu okuyuş, onlara en büyük lezzet ve zevk kaynağı olur demiştir.
Avn-ül Ma’bud yazarı bundan sonra sözlerine devamla: Bazı âlimler demişler ki; Kur’an-ı Kerim ile amel edenler, yani durum ve davranışlarını ona uydurup yaşayışlarını bu ölçüye göre düzenliyenler, Kur’an okumasını bilmeseler bile devamlı okuyormuş gibidir. Kur’an ile amel etmiyenler, yani yaşayışlarını ona göre düzenlemiyenler ise devamlı okusalar bile hiç okumamış gibi sayılır. Bu itibarla sırf okuyup ezberlemek, Cennet’teki yüce mertebelere erişmeye vesile olmaz. Önemli olan, onunla amel etmektir.» (İ.M.ci: 9 sh: 570-571) (R.E. ci:l sh: 283)(Aynı eser ci: 2 sh: 315’te de: Cennet’te Kur’an âyetleri adedince derecelerin bulunduğu mealinde hadisler vardır ve mevzumuzla da alâkalıdır.) (Şeriatın ebedîliği, bak: 3527.p.)
Mezkûr izahlara istinaden denilebilir ki: Dünya hayatında her müslümanın tahkikî iman ve a’mal-i saliha ile maneviyat yolunda varabildiği bir menzil ve mertebesi olup, o mertebe onun âhiretteki âyeti, me’vası ve cennet-i hususiyesi veya Cennet-i Me’vadan istifade etmekte mertebe-i kabiliyeti gibi mânâlara da işaret vardır.
327/1- Bazı rivayetlerde zikrolunan “Tûba” yani şecere-i Tûba tabiri, mes’elemizle de alâkalı olsa gerektir. Evet Tûba, Cennet’te bir ağaçtır ki; Ebu Davud sünnet/17 ve S.B.M. 1346. ve K.H. 1683. hadisleri ile R.E. sh. 313’te 7. ve ll. hadislerinden ve Risale-i Nur’da “Tûba” kelimesinin geçtiği yerlerden anlaşıldığı vechiyle bu ağaç, tecelliyat-ı esmaya azamiyet dereceleriyle mazhar, bütün enva-i niam ve lezaiz-i cennatı mutazamın ve ehl-i cennetin dünyada kazandıkları derece ve kabiliyetlerine ve ihtiyacatına bitamamiha cevap veren ve esmâ-i cemâliyenin ve bilhassa rahmetin eseri olan ve bu dünyada mahiyetini idrakten âciz bulunduğumuz bir ağaçtır ki, cemâl sıfatının azamiyet derecesindeki tecellisinin mazharı ve kökü Arş-ı Azamda olmakla âlem-i âhirete doğru tedelliyen tecelli etmektedir. Bilhassa Cennet-ül Me’va bu tecellinin mazharı olduğu anlaşılıyor. (Envar Neşriyat baskısı Sözler sh: 92 deki Arabî son paragraf bu mes’elemize de bakar) (Bak: Cennet-ül Me’va, Sûre)