329- AZİMET عزيمة : Takva ile amel etmek. Kur’an (39:55) âyetinde bildirildiği gibi Allah’ın emirlerini en mükemmel ve eksiksiz yapmağa çalışmak. *Kesin karar vermek. *Yola çıkmak, gitmek. (Bak: Fetva, Ruhsat, Takva, 1535.p.)
«Laübaliler, ruhsatlarla okşanılmaz; azimetlerle şiddetle ikaz edilir.» (H.Ş.130)
329/1- Azimet yolu, haram ve şübheli şeylerden kaçmayı gerektiriyor. Bu hususta Bediüzzaman Hazretlerinin ikaz edici dersleri vardır. Bunlardan bir kaç nümunesi şöyledir:
«Madem rızk mukadderdir ve ihsan ediliyor ve veren de Cenab-ı Haktır; O hem Rahim, hem kerimdir. Onun rahmetini ittiham etmek derecesinde ve keremini istihfaf eder bir surette gayr-ı meşrû bir tarzda yüz suyu dökmekle; vicdanını belki bazı mukaddesatını rüşvet verip menhus, bereketsiz bir mâl-i haramı kabul eden düşünsün ki ne kadar muzaaf bir divaneliktir.» (M.418)
Hem «hırs yolunda her zilleti irtikab ve haram helal demeyip her malı kabul ve hayat-ı uhreviyeye lâzım çok şeyleri feda ediyorsunuz.» (M.273)
Evet «helâl haram demeyip rast gelen şeye saldırmak adeta manevi hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek o nefse güç gelir.» (M.403)
Hem «Şimdi, malda ve rızıkta hileler ile sû-i istimal ile rüşvetle çok haram karıştığı ve ekinciler kendi malına hakkiyle sahib olmadığı ve on adamdan iki-üçü tam rahmete müstahak ise, ekincilerin malından istifade edenlerden beş-altısı; ya zulûm ile -haram karıştırmakla- ya şükürsüzlükle rahmete istihkakını kaybediyor.» (E.L.I.33)
«Şükürsüzlüğün mizanı, hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helal demeyip rast geleni yemektir.» (M.366)
İsraf azimeti kırar. Asrımızda umumileşen «sû-i istimalat ile hâcât-ı gayr-ı zaruriye hâcât-ı zaruriyet hükmüne geçip görenek belâsıyla tiryâki olup, terkedemiyor. İşte bu rızk, taahhüd-ü Rabbanî altında olmadığı için, bu rızkı tahsil etmek, hususan bu zamanda çok pahalıdır. Başta izzetini feda edip zilleti kabul etmek, bazan alçak insanların ayaklarını öpmek kadar manen bir dilencilik vaziyetine düşmek, bazan hayat-ı ebediyesinin nuru olan mukaddesat-ı diniyesini feda etmek suretiyle o bereketsiz menhus malı alır. Hem bu fakr-u zaruret zamanında aç ve muhtaç olanların elemlerinden ehl-i vicdana rikkat-i cinsiyye vasıtasıyla gelen teellüm; o gayr-ı meşru bir surette kazandığı para ile aldığı lezteti, vicdanı varsa acılaştırıyor. Böyle acib bir zamanda, şüpheli mallarda, zaruret derecesinde iktifa etmek lâzımdır.
Çünki اِنَّ الضَّرُورَةَ تُقَدَّرُ بِقَدْرِهَا sırrıyla haram maldan, mecburiyetle zaruret derecesini alabilir; fazlasını alamaz. Evet muztar adam, murdar etten tok oluncaya kadar yiyemez. Belki ölmiyecek kadar yiyebilir. Hem yüz aç adamın huzurunda kemâl-i lezzet ile fazla yenilmez.» (L.132)
329/2- Bilhassa zamanımızda haram-helali tefrik etmeyenlerden gelecek yardımları almak şöyle dursun. Allah namına vermeyenlerden ve yardımına nam, teveccüh ve hürmet kazanmak hissini karıştıranlardan dahi almamak tavsiye ediliyor.
329/3- Bediüzzaman Hazretleri mevzumuzla alâkalı olarak şunları beyan eder: «Madem herşey manen Bismillah der. Allah namına Allah’ın ni’metlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi Bismillah demeliyiz. Allah namına vermeliyiz. Allah namına almalıyız. Öyle ise Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız.» (S.7)
«Birinci Söz’de beyan edildiği gibi: Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Halbuki ekseriya ya veren gafildir, kendi namına verir, zımnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün’im-i Hakikî’ye ait şükrü, senayı, zahirî esbaba verir, hata eder..
Bir iki senedir çok emareler ve tecrübelerle kat’î kanaatım oldu ki, halkların malını hususan zenginlerin ve memurların hediyelerini almağa me’zun değilim. Bazıları bana dokunuyor.. belki dokunduruluyor, yedirilmiyor. Bazan bana zararlı bir surete çevriliyor. Demek gayrın malını almamağa manen bir emirdir ve almaktan bir nehiydir.» (M.14)
Evet «Esbab-ı zahiriye eliyle gelen nimetleri, o esbab hesabına almamak gerektir. Eğer o sebeb ihtiyar sahibi değilse meselâ; hayvan ve ağaç gibi doğrudan doğruya Cenab-ı Hak hesabına verir. Mâdem o, lisân-ı hal ile Bismillâh der, sana verir. Sen de Allah hesabına olarak Bismillâh de, al. Eğer o sebeb ihtiyar sahibi ise; o Bismillâh demeli, sonra ondan al, yoksa alma.
Çünkü (6:121) وَلاَ تَاْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ âyetinin mânâ-yı sarihinden başka bir mânâ-yı işarisi şudur ki: “Mün’im-i Hakikî’yi hatıra getirmeyen ve onun namıyla verilmiyen nimeti yemeyiniz” demektir. O halde hem veren Bismillâh demeli hem de alan Bismillâh demeli. Eğer o Bismillâh demiyor, fakat sen de almağa muhtaç isen sen Bismillâh de, onun başı üstünde rahmet-i İlâhiyenin elini gör, şükür ile öp, ondan al, Yâni: Nimetten in’ama bak; in’amdan Mün’im-i Hakikî’yi düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zahirî vasıtaya istersen dua et. Çünki o nimet, onun eliyle size gönderildi. (L.133)
Asrımızda cemiyet hayatı, iş münasebetleri ve kazançlar, çok cihetlerle meşruiyet hududlarını aştığı ve faiz sistemi umumileştiği için, ehl-i takva ve mutedeyyin zatlar çok dikkat etmeye mecburdurlar. (Bak: 412.p.başı)