1534- İKRAH-I MÜLCİ اكراه ملجى : “Nefsi itlaf, uzvu katı’ veya bunlardan birine müeddi olacak şiddetli darb ile yapılan ikrahtır ki, mükrehin rızasını izale, ihtiyarını ifsad eder. Maamafih asıl ihtiyarı yine sabit bulunur.” (H.İ. ci: 6, sh: 69) (Bak: Azimet, Zaruret ve 126, 363, 982, 1621, 3452.p.lar.)
Bir âyette şöyle buyuruluyor: “(16:106) مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ Her kim imanından sonra Allah’a küfrederse -yani kelime-i küfr tefevvüh eder, küfrolan sözü söylerse; اِلاَّ مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِاْلا۪يمَانِ kalbi iman ile mutmain olduğu halde ikrah olunan değil -yani canını veya a’zasından bir uzvunu itlaftan korkulur bir emr ile ikrah edilmek suretiyle değil, شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا وَاَكِنْ مَنْ ve lakin küfre sinesini açan, küfür hoşuna giden, ya’ni ikrah olunmadığı halde rızasıyla kelime-i küfrü söyleyen veya ikrah olunduğu zaman kalbini bozup da küfre i’tikad ediveren kimseler فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ bunlar üzerine Allah’dan bir gadab -ya’ni künhü ta’rif olunmaz büyük bir gadab وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ ve bir de bunlara azîm bir azab vardır. Çünkü cürümleri en büyük cürümdür.
1535- Rivayet olunuyor ki Kureyş, Ammar’ı ve babası Yasir’i ve anası Sümeyye’yi irtidada ikrah ettiler; imtina’ eylediler. Bunun üzerine Sümeyye’yi birer ayağından iki devenin arasına bağladılar ve “Sen erkekler için müslüman oldun” diyerek bir harbe ile önünden deştiler. Develere sürükletip parçalatarak öldürdüler. Arkasından Yasir’i de öldürdüler ve İslâm’da ilk maktul bu ikisi oldular (R.A.) Anasını, babasını bu halde gören Ammar ise, ikrah olunanı lisanen şöyleyiverdi. Bunun üzerine: Ya Resulallah, denildi, Ammar küfretmiş. Resulullah (sallallahu aleyhi vesselem) buyurdu ki, “Hayır Ammar baştan ayağa iman dolmuş, iman onun etine, kanına karışmıştır.” Derken Ammar ağlıyarak Resulullah’a geldi, Resulullah da gözlerini silmeğe başladı ve buyurdu ki, “Nen var, tekrar ederlerse sen de dediğini tekrar et.” Bir de Müseylime-tül Kezzab iki kişiyi tutmuştu. Birisine: “Muhammed hakkında ne dersin?” “Resulullah” dedi. “Benim hakkımda ne dersin?” dedi. “Sen de” dedi. Binaenaleyh bunu bırakıverdi. Öbürüne: “Muhammed hakkında ne dersin?” dedi.”Resulullah” dedi. “Benim hakkında ne dersin” dedi. “Dilsizim” cevabını verdi. Üç def’a tekrar etti,o yine aynı cevabı verdi. Binaenaleyh bunu katleyledi. Resulullah haber alınca buyurdu ki: “Evvelkisi Allah’ın ruhsatını tuttu, ikincisi hakkı izhar etti.” ilh... Demek ki böyle ikrah-ı mülci halinde yalnız lisanıyla kelime-i küfrü telaffuz etmek caizdir, fakat bir ruhsattır ve âyetten anlaşıldığı üzere kalbi iman ile mutmain olmak şartıyla bir ruhsattır. Fakat izhar-ı hak ve i’caz-ı din için helâki göze alıp ta (cebrolunan şeyden) ictinab etmek azimettir ve bu hususta azimet ile amel efdaldir.” (E.T. 3130-3132)
1536- Bir hadiste de şöyle buyurulur:
اِنَّ اللَّهَ تَعَلَى وَضَعَ اَنْ اُمَّتِى الْخَطَاُ وَالنِّسْيَانَ وَمَا اسْتُكْرِهُو عَلَيْهِ
Şüphe yok ki Allah Teala Hazretleri, ümmetimden hatayı, nisyanı ve üzerine cebir ve ikrah olundukları şeyi ıskat buyurmuştur. Yani: Bunlardan dolayı günahkâr saymamıştır.
Bir kimse, memnu’ bir fiili, bir hata veya unutma neticesi olarak yapsa veya ma’ruz kaldığı muteber bir cebre, ikraha mebni işlese, bundan dolayı indallah âsim olmaz, ma’mâfih bu hususta tafsilat vardır. Ezcümle:
Muteber bir ikrah ile yapılan bir bey’u şira, icar, hibe, ferağ, ikrar, ibra, maldan sulh, borcu te’cil, şüf a hakkını iskat muameleleri muteber değildir.
1537- Kezalik ikrah-ı mülci ile yapılan tasarrufat-ı fiiliye dahi muteber değildir. Meselâ, bir kimse böyle bir ikraha mebni birinin malını itlaf etse, bu malın ödenmesi mücbire lâzım gelir.
İkrah-ı mülci ise, itlaf-ı nefs ile veya kat-ı uzv ile veya bunlardan birine müeddi olacak şiddetli bir darb ile yapılan ikrahtır ki, buna ikrah-ı mutebere de denir.
Kezalik vaki olan ikraha mebni zinada bulunmak veya masum bir insanı öldürmek veya onun bir uzvunu kesmek de asla caiz olmaz; bunlardan dolayı mükreh de indallah mes’ul olur.” (H.G. hadis no: 84) (H.İ.ci:6, 24. kitab, 2. bölüm, sh: 122’de tafsilat olup, Sahih-i Buhari 89.Kitab-ül İkrah’da da aynı mevzuda hadisler vardır.)
Bir atıf notu:
-Âmirin hilaf-ı kanun emri, memuru mes’uliyetten kurtarmaz, bak: 3887.p.