436- BEYT-İ ATİK بيتِ عتيق : Kâbe-i Muazzama. Kur’an (22:29,33) âyetlerinde Beyt-i Atîk ifadesi geçer. (Bak: 1088.p.)
«Kâbe’ye Beyt-i Atîk denilmesinin vechine gelince; bunda bir kaç mânâ vardır:
1- Atîk; lisanımızda da meşhur olduğu üzere kadîm mânâsına gelir, evvel zamandan kalma demektir. Gerçi biz bazan bu mânâda “eski” tabirini de kullanırız, lakin eski daha ziyade “halak” yani köhne ve harab mefhumunu ifade eder. Halbuki atîk ve kadîm, köhne demek değildir. Antika demektir.
(3:96) اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ى بِبَكَّةَ مُبَارَكًا âyeti mantukuna nazaran Kâbe-i Muazzama ruy-i zeminde mevcud mâbedlerin en kadîmi olmak itibariyle “atîk” tesmiye edilmiştir. Bu mânâ, Hasan-ı Basrî’den menkuldür.
2- Atîk; Sure-i İsra’nın âhirinde beyan olunduğu üzere, ıtak gibi ceyyid ve muteber mânâsına gelir ki, birinci mânânın lâzımıdır. Bu mânâca Beyt-i Atîk, beyt-i şerif ve mükerrem demektir. Nitekim Beytülharam dahi denilir. Bu mânâ, Said ibn Cübeyr’den menkuldür.
3- Atîk; âzad ve hür mânâsına gelir. Kâbe-i Muazzama da cebâbirenin tasallutundan âzade olduğu için atîk tesmiye edilmiştir.
Bu mânâ bir hadis-i şerif ile Resulullah’tan da mervîdir. Buyurmuş ki:
اِنَّمَا سَمَّى اللهُ الْبَيْتَ الْعَتِيقِ لِاَ نَّهُ اَعْتَقَهُ
مِنَ الْجَبَابِرَةِ فَلَمْ يُظْهِرْ عَلَيْهِ جَبَّرٌ قَطُّ
yani, Allah Tealâ Beyt’e “El-atîk” tesmiye etti, çünkü onu cebâbireden âzade kıldı da ona asla bir cebbar galebe edemedi. Bu hadisi Buhari tarikında ve İbn-i Cerir ve Taberani ve daha başkaları İbn-üz Zübeyr’den tahric eylemiş, Tirmizi hasendir demiş, Hâkim sahih demiştir. İbn-i Ebi Necih ile Katade de bu mânâ ile tefsir etmişlerdir. Filhakika bir zamanlar “Tübba” hedmetmek istemiş, felce uğramış, vazgeçmesi tavsiye edilmiş, binaenaleyh bırakmış iyileşmiş, tâzimen bir örtü ile iksâ etmiş idi ki ilk Kâbe örtüsüdür. Sonraları Ebrehe de Fil Vak’ası ile musab olmuştu. Gerçi Haccac yıktı, lâkin onun kasdı Beyt’e tasallut değil, ibn-i Zübeyr’i çıkarmaktı; sonra bina etti. Karamıta’nın Hacer-i Esved’i bir kaç seneler alıp götürmüş olmaları da, bu kabilden olmak gerektir. Âhirzamanda Habeş tarafından hedmedilip taşları denize atılacağına dair rivayet edilen bir hadis mazmunu da sahih olduğuna göre Kıyamet alâmâtındandır.
Mücahid, kimsenin mülkü olmadığından dolayı hürr-ül asl mânâsına atîk tesmiye edildiğini söylemiştir. Bazıları da atîk, mu’tık mânâsınadır demişler ki, haccedenlerin rakabelerini zünubdan âzad eder demektir. Şimdi bu izahattan anlaşılır ki; “Beyt-i Atîk” ünvanı bu mânâların hepsine kabil bir surette terceme edilemiyeceği cihetle aynen muhafaza edilmek iktiza eder.» (E.T.3400)
Mezkûr mânâların hepsinden, Kâbe’nin hisse-i vasfiyesi vardır. (Bak: Kâbe)