2731- MÜNAZARA مناظره : Karşılıklı konuşmak. İlmî ve kaideye uygun olarak yapılan mübahese. (Bak: Münakaşa, Müsabaka, Tenkid)
Münazara: Nazariye, görüş ve düşüncelerini birbirine arz etme manasında bir tabirdir.
Herhangi bir meseleyi mevzu edip konuşanlar, eğer meselenin daha etraflıca anlaşılması niyetiyle konuşuyorlarsa ve birbirinden faydalanma isteği de varsa, biribirini dikkatle dinlerler ve konuşma yarışına girmezler ve münakaşa yapmazlar.
Eğer bu kişiler benim sözüm dinlensin, kabul edilsin ve üstün çıksın isteğiyle veya konuşma zevki gibi sebeplerin saikiyle konuşuyorlarsa, biribirilerini sıra ile dinlemeye tahammülleri olmaz ve konuşma yarışına girerler ki bu hal adâba aykırı olup ilmin unutulmasına sebeptir. Hem neticesi de zararlı bir münakaşaya döner. Bu tarz konuşmalara katılmamak ve (23:3, 28:56) ayetleri gereğince uzak durulmalıdır. Hem de diyaneten ve izzet-i ilmiyeyi korumak için gereklidir.
Usulüne uygun olmak şartıyla yapılan münazaralar, fikren gelişmeye sebebdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında, İstanbul’a gelen Bediüzzaman, medreselerin durumunu anlatırken şöyle der:
“İstanbul’a geldim, gördüm ki sair şuubata nisbeten medaris terakki etmemiştir. Bunun da sebebi, kitaba nazarla istinbat-ı mes’ele etmek olan istidadı, meleke-i ilim yerinde ikame olunmuş ve talebelerde adem-i münazara ve sual ve cevab sebebiyle şevksizlik ve melekesizlik ve atalet gibi bazı hali intac etmiş.” (A.B.326)
Fakat münazarada ölçülü ve âdabına uygun hareket etmemek de zararlara sebebiyet verir. Münazarada esas gaye, hakikatın ortaya çıkması ve daha etraflıca anlaşılmasıdır. yoksa benim fikrim üstün gelsin ve muarızımı yeneyim düşüncesi, enaniyet ve riyadan geldiği gibi, bu hal aynı zamanda enaniyet ve riyakârlığı da artırır. Hakiki ilmin hedefi olan ihlas, kemalât ve fazilete ters düşer. Asrımızda çok görülen bu mahiyetteki münazaralarda dikkat ve itina gösterilmelidir. Yapılan bir münazarada eğer karşı tarafın fikrinde hakikat payı varsa, bu hakikat itiraf ve teslim edilmelidir. Aksi halde, ketm-i hak etmek mes’uliyetine düşülür.
2732- Evet “fenn-i âdab ve ilm-i münazaranın üleması mabeynindeki hakperestlik ve insaf düsturu olan şu: Eğer bir meselenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır. Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği bir şey öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak, hasmının elinde çıksa; zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur. Nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse; yine rıza ile kabul edip taraftar çıkar, memnun olur.” (L.158)