2729- MÜNAKAŞA مناقشه : Münazaa. Mücadele. Karşılıklı sözle çekişme. Bazı asar-ı cedide-i fenniyede münakaşa tedkik ve mübahese manasında kullanılmaktadır. (Kamus-u Türkî) Birinin muhasebesinde gereği gibi tedkik ve istiksa etmek. (İncelemek) Mübahese. Bu manada yeni kullanılan kelimelerdendir. Fakat manasında bir şeyi iki taraftan uzun uzadıya çekiştirmek mülahaza olur. c. münakaşattır. (Lûgat-ı Nâcî) Kamus-u Okyanus, Müslim’den 2876.hadîsini misal verir. (Bak: Bitaraf, Hecr-i Cemil, Menfi, Münazara)
2730- Dinî meselelerin münakaşasında çok dikkat edilmelidir.
“Evvela: Bu çeşit mesaili münakaşa etmenin birinci şartı; insaf ile, hakkı bulmak niyetiyle, inadsız bir surette, ehil olanların mabeyninde, su-i telakkiye sebeb olmadan müzakeresi caiz olabilir. O müzakere hak için olduğuna delil şudur ki: Eğer hak, muarızın elinde zahir olsa, müteessir olmasın, belki memnun olsun; çünki bilmediği şeyi öğrendi. Eğer kendi elinde zahir olsa, fazla birşey öğrenmedi, belki gurura düşmek ihtimali var.
Saniyen: Sebeb-i münakaşa eğer hadis ise: Hadisin meratibini ve vahy-i zımnînin derecatını ve tekellümat-ı Nebeviyenin aksamını bilmek lâzım. Avam içinde müşkilat-ı hadisiyeyi münakaşa etmek, izhar-ı fazl suretinde avukat gibi kendi sözünü doğru göstermek ve enaniyetini, hakka ve insafa tercih etmek suretinde deliller aramak caiz değildir.” (M.351) Çünki “dakik mesail-i imaniyeyi, mizansız mücadele suretinde cemaat içinde bahsetmek caiz değildir. Mizansız mücadele olduğundan, tiryak iken zehir olur. Diyenlere, dinliyenlere zarardır. Belki böyle mesail-i imaniyenin itidal-i demle, insafla, bir müdavele-i efkâr suretinde bahsi caizdir.” (M.45)
İslam uhuvvetine ve güzel ahlak kazanmaya büyük zarar veren münakaşayı terk etmeyi teşvik eden bir rivayette mealen şöyle buyuruluyor: “Batıl ve haksız yolda iken yalan ve çekiştirmeyi bırakana cennetin kenarında bir köşk bina edilir. Hakkı olduğu halde münakaşa ve çekiştirmeyi bırakana, cennetin ortasında bir köşk bina edilir. Kim de ahlakını güzelleştirirse, ona cennetin en alâ mevkiinde bir köşk yapılır” (İ.M. mukaddime hadis no: 51)
Bir atıf notu:
-Münakaşa kişinin itibarını giderir, bak: 1610.p
2730/1- Kur’an (8:48) âyetinde, Allah’a ve Resulüne itaat edin (şer’î usule ve düsturlara uyun, meselelerinizi ona irca’ edin), münakaşalarla çekişmeyin ve sabırlı olun nasihatı veriliyor. (Bak İhtilaf)
Münakaşaya alışmış olanlar, ekseriyetle sual sorup münakaşa kapısını açarlar. Bir rivayette; suali münakaşa etmek için değil, bilmediğiniz lüzumlu bir şeyi öğrenmek için sorunuz (R.E. 58) şeklinde ders verilir. Kur’an (5:101,102) âyetlerinde de, hoşa gitmeyen şeyleri sormamak tavsiye edilir. S.B.M. 323, 1078, 1699, 1700, 2173. hadislerinde ve S.M. 30. kitab 10 ilâ 14. hadisleri ile İ.M. Mukaddime’nin 2. hadisinde, çok ve lüzumsuz suallerin sorulmaması beyan ediliyor.
Bununla beraber Kur’anda sual kökünden türemiş ve müsbet manada bazı şeyleri ehlinden sorup öğrenmek manasında olan ifadeler çok âyetlerde zikredilir. Ezcümle (4:83) (16:43) (21:7) âyetleri örnek verilebilir. Bir rivayette de “Sual, ilmin yarısıdır” denilir. (K.H. hadis: 1492) Diğer bir rivayette de “Sual, ilim hazinelerinin anahtarıdır” buyurulur. (K.H. hadis: 1754)
İki rivayet de mealen şöyledir:
“Musa (A.S.) altı şeyden sual eyledi. Zannederdi ki o hasletler kendisi içindi. Yedinci bir suali ise, kendisini düşünerek sormamıştı.
Demek ki: “Ya Rabbi, kullarının hangisi daha müttakidir?” Allah buyurdu ki: “Allah’ı zikreden ve onu unutmayan”. Dedi ki: “Hangi kulun daha hidayettedir?” Buyurdu ki: “Hangi kulum hüdaya (inzal olunan vahye) tabi ise o.” Dedi ki: “Hangi kulun daha ahkemdir?” Buyurdu ki: “İnsanlara hükmederken kendine hükmettiği gibi olan.” Dedi ki: “Hangi kulun daha ilim sahibidir?” Buyurdu ki: “İlimden doymıyan ve nâsın ilmini de kendi ilmi üzerine toplıyan âlimdir.” Dedi ki: “Hangi kulun daha azizdir?” Buyurdu ki: “Kudreti var iken affeden.” Dedi ki: “Hangi kulun daha âbiddir?” Buyurdu ki: “Kısmetine razı olan.” Dedi ki: “Kullarının hangisi en fakirdir?” Buyurdu ki: “Sahib-i sefer olan.” Resulüllah buyurdu ki: Zenginlik, mal zenginliği değil, kalb zenginliğidir. Allah bir kulu için hayır murad ettiğinde onun gönlünü zengin eder ve kalbine kanaat verir. Allah bir kul hakkında da şer murad ettiğinde, onun ihtiyacını iki gözü arasına kor.” (R.E.294/6)
“Musa (A.S:)dan Yahudiler sordular, gene sordular. Suali çoğalttılar, artırdılar, eksilttiler, ta ki küfre düştüler. Hristiyanlar da İsa (A.S.)dan sordular da sordular. Suali çoğalttılar, artırdılar, eksilttiler ve neticede onlar da küfre düştüler. Muhakkak ki benden size hadisler söylenecektir. Size benim hadislerim geldiğinde, Allah’ın kitabını okuyun. Onunla karşılaştırın. Allah’ın kitabına uygunsa, onu ben söylemişimdir. Allah’ın kitabına uymuyor ise, onu ben söylememişimdir.” (R:E. 294/8)
Kur’an (18:70) âyetinde geçen Hızır (A.S.) Musa’yı sormaktan men etmesinde şöyle bir işaret de var ki: ilm-i ledüne ait hususları anlamak sual-cevaptan daha çok, o ilimde zamanla terakki etmek iledir.