3752- TENKİD تنقيد : Kamus-u Türkî’de tenkid hakkında şu bilgi veriliyor: “Edebiyat-ı Cedide Fransızların kritik (critique) dedikleri, muaheze-i edebiye manasıyla kullanılmakla başlamış ise de, Arabîde نقد maddesi tef’il, babından gelmediğinden, bunun yerine (intikad) ve (tenkad) kullanılsa daha doğru olur.”
Geniş manasıyla tenkid, seçmek manasındaki nakd kökünden geldiği cihetle muhakeme ve araştırıcılık yolu olup, herhangi birşey veya durum hakkında, tahkik neticesinde ve ıslah ve tekmil niyetiyle, iyi ve kötü taraflarını delilerle göstermektir. Hadis ilminde, mevzu’ ile sağlam hadisleri seçip ayıran hadis imamlarına da bu mana ile alâkalı olarak nakkad-ı muhaddisîn denir. Fakat zamanla ve halk lisanında, bir şeyin yalnız kötü tarafını söylemek manasında kullanılır olmuştur.
3753- Esasen dinî meselelerde doğruluk ölçüsü, mutlaka şer’î deliller olup şahsî anlayışların değeri yoktur. Herhangi bir meselenin yanlışlığı, şer’î delillerle sabit olduğunu tam bilmedikçe hüküm vermemeli ve ölçüsüz tenkidler yapmamalıdır. (Bak: Naklî Delil)
Evet «en müdhiş maraz ve musibetimiz, cerbeze ve gurura istinad eden tenkiddir. Tenkidi eğer insaf işletirse, hakikatı rendeçler. Eğer gurur istihdam etse tahrib eder, parçalar.» (H.Ş. 140) (Bak:İhtilaf)
«Tenkidin saiki ya nefretin veya şefkatin tatminidir. Dostun veya düşmanın ayıbını görmek gibi.» (A.B. 111)
«Sebeb-i ihtilaf, hâkim-i zalim olan cerbezedir. Fikr-i tenkid ve bedbinliğe istinad eden cerbeze, daima zalimdir.» (A.B. 103)
«En müdhiş maraz ve musibetimiz, cerbeze ve gurura istinad eden tenkiddir. Tenkidi eğer insaf işletirse hakikatı rendeçler. Eğer gurur istihdam etse tahrib eder, parçalar. O müdhişin en müdhişidir ki, akaid-i imaniyeye ve mesail-i diniyeye girse. Zira iman hem tasdik, hem iz’an, hem iltizam, hem teslim, hem manevi imtisaldir. Şu tenkid, imtisali iltizamı iz’anı kırar. Tasdikte de bîtaraf kalır.
Şu zaman-ı tereddüd ve evhamda, iz’an ve iltizamı tenmiye ve takviye eden nurani sıcak kalblerden çıkan müsbet efkârı ve müşevvik beyanatı hüsn-ü zan ile temaşa etmek gerektir. Bîtarafane muhakeme dedikleri şey, muvakkat bir dinsizliktir. Yeniden mühtedi ve müşteri olan yapar.» (H.Ş.140)
«Seviye-i irfan bir olmadığından fırkalarda husumet, taassub ve tarafdarlık intac eder. Tabii o kuvveti istimal ile siyasete karışacak ve umumi idarede herkesçe lezzetli olan tahakümatı yapacak sahib-i ağraza müsaid bir zemin olur. Binaenaleyh bizdeki fırkaların şimdiki hal ile devamı gayet muzırdır.
Lâkin bir şirkette veya münevver-ül fikir ve bîtaraf mabeyninde tenkidat-ı siyasetten veya ehl-i ilim mabeyninde nasihat ve irşaddan menfaat olabilir.» (H.Ş.108)
3753/1- Bediüzzaman Hazretlerinin menfi tenkidin terki hakkında talebelerine verdiği nasihatlardan kısa birkaç örnek:
«Bu hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir..» (L.160)
«Münafıkların ehemmiyetli ve tecrübeli bir planı; böyle herbiri birer zabit, birer hâkim hükmündeki eşhası müşterek bir meselede böyle kaçınmak ve birbirini tenkid etmek asabiyetini veren sıkıntılı yerlede toplattırır, boğuşturur, manevi kuvvetlerini dağıttırır. Sonra kuvvetini kaybedenleri kolayca tokatlar, vurur.» (Ş.318)
«Sakın birbirinizden gücenmeyiniz ve tenkid etmeyiniz. Yoksa az bir zaaf gösterseniz, ehl-i nifak istifade edip, sizlere büyük zarar verebilirler.» (K.L.223)
«Risale-i Nur şakirdlarinin mabeynindeki tefani, birbirini tenkid etmemek, kusurunu affetmek düsturu ile bu iki kardeşim, dünyevî ve cüz’î hissî şeyleri medar-ı münakaşa etmesinler.» (E.L.I.89)
«Şimdi müdhiş yılanların hücumuna maruz biçare ehl-i ilim ve ehl-i di-yanet, sineklerin ısırması gibi cüz’î kusuratı bahane ederek birbirini tenkidle, yılanların ve zındık münafıkların tahribatlarına ve kendilerini onların eliyle öldürmesine yardım ediyorlar.» (K.L. 246)
3753/2- Hak ve hakikatın müdafaa ve muhafazası için gerektiğinde müsbet tenkid yapılır. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri, bir sual üzerine bazı şahısların isimlerini zikrederek hatalarını gösterdiği cevabında şöyle diyor:
«Mustafa Sabri ile Musa Bekûf’un efkârlarını müvazene etmek için vaktim müsait değildir. Yalnız bu kadar derim ki: Birisi ifrat etmiş, diğeri tefrit ediyor. Mustafa Sabri gerçi müdafaatında Musa Bekûf’a nisbeten haklıdır, fakat Muhyiddin gibi ulûm-u İslâmiyenin bir mucizesi bulunan bir zatı tezyifte haksızdır.
Evet Muhyiddin kendisi hâdî ve makbuldür, fakat her kitabında mühdi ve mürşid olamıyor. Hakaikte çok zaman mizansız gittiğinden, kavaid-i Ehl-i Sünnete muhalefet ediyor ve bazı kelâmları zahiri dalalet ifade ediyor. Fakat kendisi dalaletten müberradır. Bazan kelâm küfür görünür, fakat sahibi kâfir olamaz. Mustafa Sabri bu noktaları nazara almamış, kavaid-i Ehl-i Sünnete taassub cihetiyle bazı noktalarda tefrit etmiş.
Musa Bekûf ise, ziyade teceddüde tarafdar ve asrîliğe mümaşatkâr efkâriyele çok yanlış gidiyor. Bazı hakaik-i İslâmiyeyi yanlış teviller ile tahrif ediyor. Ebu-l Alâ-i Maarri gibi merdud bir adamı, muhakkikînlerin fevkinde tuttuğundan, kendi efkârına uygun gelen Muhyiddin’in Ehl-i Sünnete muhalefet eden meselelerine ziyade tarafdarlığından ziyade ifrat ediyor.
قَالَ مُحْيِى الدِّينِ : تَحْرُمُ مُطَالَعَةُ كُتُبِنَا عَلَى مَنْ لَيْسَ مِنَّا
Yani: “Bizden olmıyan ve makamımızı bilmeyen, kitablarımızı okumasın, zarar görür.” Evet bu zamanda Muhyiddin’in kitabları, hususan vahdet-ül vücuda dair meselelerini okumak zararlıdır.» (L.273)
«Saik-i tenkid, aşk-ı hak ve arzu-yu tenzih-i hakikat olmalı. Selef-i salihînin tenkidleri gibi.» (S.T.İ. 91)
3754- Tenkid, şahıslar hakkında olmaktan daha çok, fiil ve sıfatlara ait olmalıdır. Meselâ: Hırsızı tenkid yerine, hırsızlığı tenkid etmek ve kötülemek gibi... O zaman bu tenkidden hırsız dahi istifade ve ıslah-ı hal edebilir. (Bak: Gıybet, Münakaşa)
Atıf notları:
-Bediüzzaman’ın sakal meselesindeki tenkide verdiği cevab, bak: 3255-3257. p.lar.
-Bediüzzaman Hazretlerinin şahsına yapılan ihanetkâr tenkidlere karşı sabır ve müsamahası, bak: 3264.p.
-Umumi hukuka bakan meselerde müsamaha edilemez, bak: 126.p.
-Fasık-ı mütecahirin aleyhindeki konuşma gıybet sayılmaz, bak: 909.p.
-Sahabeler zamanındaki fitnelerden tenkidkârane bahis açmamak, bak: 994, 995.p.lar.