2764- MÜTEŞABİHAT متشابهات : Birbirine benzeyenler. *Fık: Manası açık olmayan âyet ve hadis. Kur’an-ı Kerim’in ve hadislerin mecazî manalara gelen ifadeleri. *Zahirî manası kastedilmeyen ve teşbih ve temsil yoluyla hakikatların beyanında kullanılan ifade.
Müteşabih âyet ve hadisleri, ilimde rüsuh sahibi olan büyük dinî şahsiyetler, inayet-i Hak ile ancak bir derece te’vil ederler, yoksa herkesin böyle te’villere kalkışması caiz olmaz. (Bak: Muhkemat, Teşbih, Temsil, Te’vil)
2765- Bazı mu’terizlerin “Kur’an-ı Kerim’de müteşabihat vardır dedikleri birinci şüphelerine cevab:
Evet Kur’an-ı Kerim, umumi bir muallim ve bir mürşiddir. Halka-i dersinde oturan, nev’-i beşerdir. Nev’-i beşerin ekserisi avamdır. Mürşidin nazarında ekall, eksere tabidir. Yani umumi irşadını ekallin hatırı için tahsis edemez. Maahaza avama yapılan konuşmalardan havas hisselerini alırlar. Aksi halde avam, yüksek konuşmaları anlayamadığından mahrum kalır.
Ve keza avam-ı nas, ülfet ettikleri üslublardan ve ifadelerin çeşitlerinden ve daima hayallerinde bulunan elfaz, maani ve ibarelerden fikirlerini ayıramadıklarından, çıplak hakikatları ve akliyyatı fehmedemezler. Ancak o yüksek hakaikın, onların ülfet ettikleri ifadelerle anlatılması lâzımdır. Fakat Kur’anın böyle ifadelerinin hakikat olduğuna itikad etmemelidirler ki; cismiyet ve cihetiyet gibi muhal şeylere zahib olmasınlar. Ancak o gibi ifadelere, hakaika geçmek için bir vesile nazarıyla bakılmalıdır. Meselâ Cenab-ı Hakk’ın kâinatta olan tasarrufunun keyfiyeti, ancak bir sultanın taht-ı saltanatında yaptığı tasarrufla tasvir edilebilir. Buna binaendir ki; اِنَّ اللّهَ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى da kinaye tarikı ihtiyar edilmiştir.
Hissiyatı bu merkezde olan avam-ı nâsa yapılan irşadlarda, belagat ve irşadın iktizasınca, avamın fehimlerine müraat, hissiyatına ihtiram, fikirlerine ve akıllarına göre yürümek lâzımdır. Nasılki bir çocukla konuşan, kendisini çocuklaştırır ve çocuklar gibi çat-pat ederek konuşur ki, çocuk anlayabilsin. Avam-ı nâsın fehimlerine göre ifade edilen Kur’an-ı Kerim’in ince hakikatları, اَلتَّنَزُّلاَتُ اْلاِلهِيَّةُ اِلَى عُقُولِ الْبَشَرِ ile anılmaktadır. Yani, insanların fehimlerine göre Cenab-ı Hakk’ın hitabatında yaptığı tenezzülat-ı İlahiye, insanların zihinlerini hakaikten tenfir edip kaçırtmamak için İlahî bir okşamadır. Bunun için, müteşabihat denilen Kur’an-ı Kerim’in üslubları, hakikatlara geçmek için en derin incelikleri görmek için, avam-ı nâsın gözüne bir dürbin veya numaralı birer gözlüktür. Bu sırra binaendir ki; bülega, büyük bir ölçüde ince hakikatları tasavvur ve dağınık manaları tasvir ve ifade için istiare ve teşbihlere müracaat ediyorlar. Müteşabihat dahi ince müşkil istiarelerin bir kısmıdır. Zira müteşabihat, ince hakikatlara suretlerdir.” (İ.İ.115)
Bir atıf notu:
-Mevlid-i Nebeviyenin Mi’raciye kısmındaki müteşabih ifadeler, bak: 2466.p.
2766- Kur’andaki bir kısım âyetlerin müteşabih olduğunu yine Kur’an bildiriyor. Şöyle ki:
(3:7)“هُوَ الَّذ۪ٓى اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ Ya Muhammed! O şerik ü nazirden münezzeh, aziz ve hakîm olan Allah-ü Zülcelal’dir ki, sana bu Kitab-ı Ekmel’i inzal etti.. مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ Bunun âyetlerinin bir kısmı muhkemattır; mana-i murada delaletleri kat’i, ibareleri ihtimal ü iştibahtan mahfuz ve muhkemdir. هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ Bunlar ümm-ül kitabdırlar; kitabın anası, fehimde asl ü esastırlar. Tefrik-i hakk u batıl, tasdik-i hakaik asıl bunlardadır. İlm ü amelde ittiba’ edilmesi lâzım gelen edille-i esasiye, bürhan-ı hidayet bunlardır.
Her âyet-i muhkeme, diğer âyat-ı muhkeme ile mukayese edilmek şartıyla manaları, hükümleri yakînen tayin olunur. Herbiri nefsinde muhkem olmakla beraber yekdiğerine nazaran ıtlak u takyid, umum u husus, takrir ü tefsir, istisna veya tahsis veya nesih gibi nisbet-i muayyene ile bir alâka-i muhkemeleri vardır. Bunlar zahir, nass, müfesser, mana-yı hassiyle muhkem olmak üzere dört mertebe üzeredirler. Muhkematın bu nizam-ı vahdetle mukayeseleri de, ilm-i Kur’anın usul-i muhkemesindendir..
Diğer bir kısmı da müteşabihattır. Yani herbiri murad olunabilecek gibi görünmekle, birbirine benzer müteaddid manaları muhtemildir.” (E.T. 1035-1036)
2767- “Müteşabihat denildiği zaman manasız bir ibham-ı küllî iddia edildiğini zannetmek büyük bir hata teşkil eder. Müteşabihat manasız ve mühmel değil, kesret-i maaniden dolayı muayyen bir murad tayini mümkün görünmiyen ve daha doğrusu ifade ettiği hakaik-i muhita zihn-i beşerle kabil-i istiab olmadığından dolayı, mübhem görünen bir ifadedir. Bu öyle bir beyandır ki; hakikat, mecaz, sarih, kinaye, temsil, tahkik, zahir, hafi gibi vücuh-u beyanın mecmuunu havidir... Zaten kelâmda ibham, mevkiine göre en büyük vücuh-u belagattan birini teşkil eder. Her şahıs her manaya muhatab olamıyacağı gibi, bütün ilm-i İlahînin ifham ve tebliğine alel’umum beşeriyetin kudreti dahi mütehammil değildir.” (E.T. 159)
Bir atıf notu:
-Âhirzamana ait hadislerin müteşabihatı, bak: 1631, 2023.p.lar.