2255- MA’SİYYET معصية : İtaatsizlik, günah, isyan. (Bak.Günah)
“Masiyetin mahiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır. Çünki o masiyete devam eden, ülfet peyda eder. Sonra ona âşık ve mübtela olur. Terkine imkân bulanmıyacak dereceye gelir. Sonra o masiyetinin ikaba mûcib olmadığını temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe, küfür tohumu yeşillenmeye başlar. En nihayet, gerek ikabı ve gerek dar-ül ikabı inkâra sebeb olur.
Ve keza, masiyete terettüb eden hacaletten dolayı, o masiyetin masiyet olmadığını iddia etmekle, o masiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder. Hatta şiddet-i hacaletten yevm-i hesabın gelmiyeceğini temenni eder. Şayet yevm-i hesabı nefyeden edna bir vehmi bulursa, o vehmi kocaman bir bürhan addeder. En nihayet nedamet edip terketmiyenlerin kalbi küsufa tutulur, mahvolur gider. -El-iyazü Billah-” (M.N.126)
Bir atıf notu:
-Her bir günah içinde küfre giden bir yol var, bak: 1074.p.
2255/1- Tekvinî veya teşriî evamir-i İlahiyeye muhalefetle işlenen ma’siyetin, dünyada görülen maddi ve manevi azab neticeleri, âhirette de cezanın bulunacağını gösterir. Evet “(82:14) وَ اِنَّ الْفُجَّارَ لَفِى جَحِيمٍ Akıbet, ikaba delildir, hadsen onu gösteriyor. Ma’siyetin ekseriya dünyada olan akıbeti, bir emare-i hadsiyedir ki, cezasında bir ikab vardır. Çünki herkes hususi bir tecrübe ile hadsen görüyor ki; hiçbir münasebet-i tabiiyye olmadığı halde, ma’siyet bir netice-i seyyieye müncer olur. Bu kadar kesret ve vüs’atle tesadüf olamaz.
Eğer şu umum muhtelif tecrübeler nazara alınırsa görünür ki; nokta-i iştirak yalnız tabiat-ı ma’siyettir ki, cezayı istilzam ediyor. Demek ceza, ma’siyetin lâzım-ı zatîsidir.
Madem ki dünyada filcümle bu lazım, sırf tabiat-ı ma’siyet için terettüb ediyor. Elbette bu darda terettüb etmiyen, başka dârda terettüb edecektir. Acaba kim vardır ki, küçücük bir tecrübe geçirmemiş ve dememiş ki: “Filan adam fenalık etti, belasını buldu.” (S.T.İ.7)
“Cenab-ı Hakk’ın günahkârları afvetmesi fazldır, tazib etmesi adldir. Evet zehiri içen adam, âdetullaha nazaran hastalığa, ölüme kesb-i istihkak eder. Sonra hasta olursa, adldir. Çünki cezasını çeker. Hasta olmadığı tak-dirde, Allah’ın fazlına mazhar olur. Masiyet ile azab arasında kavi bir müna-sebet vardır. Hatta ehl-i i’tizal, masiyet hakkında, doğru yoldan udûl ile masiyeti, şerri Allah’a isnad etmedikleri gibi, masiyet üzerine tazibin de vacib olduğuna zehab etmişlerdir. Şerrin azabı istilzam ettiği, Rahmet-i İlahiyeye münafi değildir. Çünki şer, nizam-ı âlemin kanununa muhaliftir.” (M.N.238)
2255/2- “Masiyet” kelimesinin kökü olan “isyan” hakkında Kur’an âyetlerinden birkaç not:
-Evamir-i İlahiyeyi kulaklarıyla işitip kalbleriyle isyan edenler (yani, “bakarperestlik”in esası olan dünyevî menfaatlerine şiddetli hırs ile bağlı olup kalblerinde diyanet duygusu bulunmayanlar): (2:93) (Bak: Bakarperestlik)
-İsyan ehline gelen musibet ve ceza: (3:112,152) (4:14)
-Evamir-i İlahiyenin tebdilini istemek ma’siyeti: (10:15)
-Allah ve Resulüne (A.S.M.) isyan dalalettir. (33:36)
-İsyanı kalben çirkin gösteren kemalat-ı imaniye: (49:7)
Bir atıf notu:
-Masiyet olan bir emre itaat edilmez, bak:3889.p.