2264- MECAZ مجاز : (Cevaz.dan) Geçecek yer. Yol. *Edb: Bir hususu anlatmak için kelime veya cümlenin hakiki manası ile değil de, anlatılmak istenen şeye benzer başka ifade şekli ile anlatmak. (Bak: Kinaiyyat, Müteşabihat)

Edebiyat Lügatı’nın, “Mecaz” maddesinde şu tafsilat vardır. “Bir kelime kendi manasında kullanılırsa, hakikat olur. Eğer bir münasebetle asıl manasından başka bir manada istimal edilir ve kendi manasında kullanılmasında “karine-i mania” bulunursa, “mecaz”dır. Meselâ; tahta kelimesi, ağaçtan satıh manasına olduğu halde hakikattır. Fakat yazı levhası manasına kullanılır. Faraza, muallim tarafından talebeye “Tahta başına geç” denilirse, mecazdır. Çünkü, levhanın tahtadan yapılmış olması münasebeti ile, bir de başına geçilecek tahtanın ancak yazı tahtası olup döşeme ve tavan tahtalarının başına geçilemiyeceği karine-i maniası ile, o kelime hakikat manasından mecaz manasına naklolunmuştur.

Nakildeki münasebete alâka denilir. Alâkası teşbih olan mecazlar istiare, başka türlü alâkası bulunanlar da mecaz-ı mürsel’dir. Mecaz-ı mürselin alâkaları teşbihten başkadır ve en meşhurları şunlardır.

2265/1- 1- Hulul: Hakikat ve mecaz manalarında birinin ötekine mahal olmasıdır. “Derse girildi” denildiği vakit, hal olan dersin söylenip onun mahalli bulunan dershanenin kastedilmesi. “Yemekhaneye indi” denilince de, mahal bulunan yemekhanenin zikrolunup yemeğe inildi, denilmek istenmesi gibi.

Manaca cüz’î bir fark ile buna, zarfiyyet-mazrufet alâkası da diyebiliriz.

2- Sebebiyet, müsebbebiyet: Hakiki ve mecazî manalardan birinin diğerine sebeb müsebbeb olmasıdır. “Bir muharrir, kalemiyle geçinir” cümlesinde sebeb olan kalemin zikredilip müsebbeb olan yazı ücretinin kastedilmesi; kar yağarken söylenilen “bereket yağıyor” cümlesindeki müsebbeb olan bereketin zikredilip, sebeb olan karın murad edilmesi gibi.

3- Cüz’iyet, külliyet: Hakikat ve mecaz manalarından biri, diğerinin cüz’ü olmasıdır. Diğer bir tabir ile; bir şeyin bütünü kastedilmesidir.

“Marmara’dan her yelken

Uçar gibi neş’eli”

beytindeki yelken kelimesi gibi (ki, onun zikriyle bütünü söylenip parçası, yahut parçası söylenip bütünü bulunan kayık murad edilmiştir.)

4- Itlak ve takyid: Hakikat ve mecaz manalarından birinin mutlak yani umuma; o birinin mukayyed, yani hususa delalet eder olmasıdır. Hayvan kelimesindeki mana umumidir. Hayvan deyip de meselâ “at”ı murad etmek onu mukayyed bir manada kullanmak demek olacağından “mecaz” olur.

5- Kevniyyet: Bir şeye eski halinin ismini vermektir. Bir validenin, yetişmiş oğluna; “bizim çocuk” demesi gibi.

6- Evveliyyet: Bir şeyi sonra olacağı isim ile zikretmektir. Tıbbiye ve deniz mekteblerine yeni girmiş talebeye “doktor ve kaptan” denilmesi gibi.

“Mecaz ilmin elinden cehlin eline düşerse, hakikate inkılab eder, hurafata kapı açar.” (H.Ş.120)

Bir atıf notu:

-Teşbih ve temsiller havastan avama geçince hakikat telakki edilir, bak: 268.p.

Yukarı Çık