2238- MANA-YI HARFÎ مَعْناىِ حَرْفِي : Harf, kendinden başkasını anlatmak için kullanılan işaret ve âlet olduğundan, herhangi bir şeyin harfi manası, o şeyin başka bir şeye delalet etmesi veya delalet ettiği şeyi anlamak için ona bakılması demektir.
Bu mananın mukabili olan mana-yı ismî ise; isim, müsemmasını anlattığından, bir şeye yalnız kendisini anlamak için bakmaktır.
Meselâ; mükemmel bir makinaya yalnız yapısını anlamak için bakmak, mana-yı ismî; ustasının maharetini onunla tanımak için bakmak ise, mana-yı harfîdir. (Bak: Cehl-i Mürekkeb, Niyet, Nokta-i Nazar)
Bediüzzaman Hazretlerine bir talebe tarafından sorulan bu mevzudaki sualine verdiği cevab aynen şöyledir:
“Senin ikinci sualin olan, mana-yı ismî ile mana-yı harfinin bahsi ise, ilm-i nahvin umum kitabları başlarında o mes’ele izah edildiği gibi, ilm-i hakikatın Sözler ve Mektubatlar namındaki risalelerinde temsilâtla kâfi beyanat vardır. Senin gibi zeki ve müdakkik bir zâta karşı, fazla izahat fazla oluyor. Sen âyineye baksan, eğer âyineye şişe için bakarsan, şişeyi kasden görürsün, içinde Re’fet’e tebeî, dolayısıyla nazar ilişir. Eğer maksad, mübarek simanıza bakmak için âyineye baktın, sevimli Re’fet’i kasden görürsün. فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِقِينَ dersin. Âyine şişesi tebeî dolayısıyla nazarın ilişir. İşte birinci surette âyine şişesi mana-yı ismîdir. Re’fet mana-yı harfî oluyor. İkinci surette âyine şişesi mana-yı harfidir, yani kendi için ona bakılmıyor, başka mana için bakılır ki akisdir. Akis mana-yı ismîdir.
Yaniدَلَّ عَلَى مَعْنًى فِى نَفْسِهِ olan tarif-i isme bir cihette dâhildir. Ve âyine ise دَلَّ عَلَى مَعْنًى فِى غَيْرِهِ olan harfin tarifine mâsadak olur. Kâinat nazar-ı Kur’anî ile, bütün mevcudatı huruftur, mana-yı harfiyle başkasının manasını ifade ediyorlar. Yani; esmasını, sıfatını bildiriyorlar. Ruhsuz felsefe ekseriya mana-yı ismiyle bakıyor, tabiat bataklığına saplanıyor. Her ne ise...” (B.348)
2239- Bu tabirler, daha çok marifetullah ve iman ilminde kullanılır. Mana-yı harfî, Kur’anın ısrarla teşvik ettiği tefekkür ve şükür mesleğinde terakki yolu; mana-yı ismî ise, Kur’anın şiddetle reddettiği esbab ve tabiatperestlik ile küfran yoludur.
2240- Evet “Cenab-ı Hakk’ın masivasına (yani kâinata) mana-yı harfiyle ve O’nun hesabına bakmak lâzımdır. Mana-yı ismiyle ve esbab hesabına bakmak hatadır.
Evet her şeyin iki ciheti vardır. Bir ciheti Hakk’a bakar. Diğer ciheti de halka bakar. Halka bakan cihet, Hakk’a bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakk’a bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır. Binaenaleyh, ni’mete bakıldığı zaman Mün’im, san’ata bakıldığı zaman Sani’, esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakiki zihne ve fikre gelmelidir. (M.N.51)
2241- Ve keza” Dünyayı ve ondaki mahlukatı mana-yı harfiyle sev. Mana-yı ismiyle sevme. “Ne kadar güzel yapılmış” de. “Ne kadar güzeldir” deme. Ve kalbin batınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünki batın-ı kalb, ayine-i Samed’dir ve O’na mahsustur.” (S.640)
“Meselâ: Nasılki bir padişah-ı âlî, sana bir elmayı ihsan etse, o elmaya iki muhabbet ve onda iki lezzet var: Biri; elma, elma olduğu için sevilir. Ve elmaya mahsus ve elma kadar lezzet var. Şu muhabbet padişaha ait değil. Belki huzurunda o elmayı ağzına atıp yiyen adam, padişahı değil, elmayı sever ve nefsine muhabbet eder. Bazan olur ki: Padişah o nefisperverane olan muhabbeti beğenmez, ondan nefret eder. Hem elma lezzeti dahi cüz’îdir. Hem zeval bulur; elmayı yedikten sonra o lezzet dahi gider; bir teessüf kalır. İkinci muhabbet ise; elma içindeki elma ile gösterilen iltifatat-ı şahanedir. Güya o elma, iltifat-ı şahanenin nümunesi ve mücessemidir diye başına koyan adam, padişahı sevdiğini izhar eder. Hem iltifatın gılafı olan o meyvede öyle bir lezzet var ki, bin elma lezzetinin fevkindedir. İşte şu lezzet ayn-ı şükrandır. Şu muhabbet, padişaha karşı hürmetli bir muhabbettir.
Aynen onun gibi bütün ni’metlere ve meyvelere, zatları için muhabbet edilse, yalnız maddi lezzetleriyle gafilane telezzüz etse, o muhabbet nefsanîdir. O lezzetler de geçici ve elemlidir. Eğer Cenab-ı Hakk’ın iltifatat-ı rahmeti ve ihsanatının meyveleri cihetiyle sevse ve o ihsan ve iltifatatın derece-i lütuflarını takdir etmek suretinde kemal-i iştiha ile lezzet alsa; hem manevi bir şükür, hem elemsiz bir lezzettir.” (S.641)
Atıf notları:
-Kâinata mana-yı harfiyle bakmak, bak: 1309.p.
-Mahlukat mana-yı ismiyle bakılınca hiçtir, bak: 1128.p.