512- CEHL-İ MÜREKKEB جهلِ مركّب : Bilmemekle beraber bilmediğini de bilmemek; kendini biliyor sanmak. (Bak: Mâna-yı Harfi)
«Cenab-ı Hakk’a hamdler, şükürler olsun ki; mesail-i nahviyeden “isim” ile “harf” arasındaki manevi fark ile çok mühim meseleleri bana öğretmiştir. Şöyle ki:
Harf, gayrın mânasını izah için bir âlet, bir hâdim olduğu gibi; şu mevcudat da, esma-i hüsnanın tecelliyatını izhar, ifham, izah için bir takım İlahî mektublardır ki, içlerinde yazılı delâil, berahin, havârık mucize-i kudrettir. Mevcudat bu vecihle nazara alınması; ilim, iman, hikmettir. Şayet isim gibi müstakil ve maksud-u bizzat cihetiyle bakılırsa, küfran ve cehl-i mürekkeb olur.» (M.N.214)
«Feyâ Sübhanallah! Zındık maddiyyun gâvurlar, bir Vâcib-ül Vücud’u kabul etmediklerinden, zerrat adedince bâtıl âliheleri kabul etmeğe mezheblerine göre muztar kalıyorlar. İşte şu cihette kâfir ne kadar feylesof, âlim de olsa; nihayet derecede bir cehl-i azîm içindedir, bir echel-i mutlaktır.» (S.554) (Bak: Feylesof)
Birkaç atıf notu:
-Hikmet-i hilkatini unutan “ene”nin durumu, bak: 822.p.
-Nur-u akıl kalbden gelir, bak: 1937.p.
-Ülfeti ilim telakki etmek hatası, bak: 3902.p.
513- «Efkâr-ı hazırada cehl-i basiti cehl-i mürekkebe kalbeden en mühim sebeb; meçhul bir şeye parlak bir isim takmakla, anladım zannetmek ve meçhul şeyleri ona irca’ ile, izah ettim zannetmektir. Halbuki tarif, ya had ya resim ile olur. Yoksa vâzıı câhil ve müsemmaya mümas olan vechi muzlim ve göze çarpan vechi şeffaf bir ism-i câmid ile olmaz. Manyetizma, telepati, kuvve-i mıknatısiye gibi.» (S.T.İ.110)
Cehl ve câhil hakkında âyetten iki not:
-Musa Aleyhisselâm’ın “Câhillerden olmaktan Allah’a sığınırım” duası: (2:67)
-Câhillerin yersiz sözlerine aldırmamak ve iyilikle geçiştirmek ve onlarla arkadaş olmamak hakkında: (25:63) (28:55) (Bak: Hecr)