2987- RAHMANİYYET رحمانية : Cenab-ı Hakk’ın Rahman oluşu. (Bak: Nimet, Şefkat)

“Yani: Gözümüzle görüyoruz, birisi var ki, bize zemin yüzünü rahmetin binlerle hediyeleri ile doldurmuş, bir ziyafetgâh yapmış ve Rahmaniyetin yüzbinlerle ayrı ayrı lezzetli taamları içinde dizilmiş bir sofra etmiş ve zemin içini Rahimiyet ve Hakîmiyetin binlerle kıymetdar ihsanlarını cami bir mah-zen yapmış. Ve zemini devr-i senevîsinde bir ticaret gemisi hükmünde her sene âlem-i gaybdan levazımat-ı insaniye ve hayatiyenin yüz bin çeşitlerinden en güzellerini içine alarak yüklenmiş bir nevi sefine veya şimendifer gibi her baharı ise, erzak ve elbisemizi taşıyan bir vagon hükmünde olarak bizlere gönderir. Bizi gayet rahimane beslettirir. Ve bütün o hediyelerden, o nimetlerden istifade etmemiz için bize de yüzlerle ve binlerle iştihalar, ihtiyaçlar, duygular, hisler vermiş...

2988- Evet bize böyle bir mide vermiş ki, hadsiz taamlardan lezzet alır. Ve öyle bir hayat ihsan etmiş ki, duyguları ile - bir sofra-i nimet gibi- koca cismanî âlemde hadsiz nimetlerinden istifade eder. Ve öyle bir insaniyet bize lutfetmiş ki, akıl ve kalb gibi çok âletleri ile hem maddi hem manevi âlemin nihayetsiz hediyelerinden zevk alır. Ve öyle bir İslâmiyet bize bildirmiş ki; âlem-i gayb ve âlem-i şehadetin nihayetsiz hazinelerinden nur alır. Ve öyle bir iman hidayet etmiş ki, dünya ve âhiret âlemlerinin hasra gelmez envarından ve hediyelerinden tenevvür edip müstefid eder. Güya rahmet tarafından bu kâinat hadsiz antika ve acib ve kıymetli şeylerle tezyin edilmiş bir saraydır. Ve bütün o saraydaki hadsiz sandıkları ve menzilleri açacak olan anahtarlar insanın ellerine verilmiş ve bütün onlardan istifade ettirecek olan ihtiyaçlar, hissiyatlar insanın fıtratına verilmiş. İşte böyle dünyayı ve âhireti ve herşeyi kaplamış bir rahmet, elbette o rahmet, vâhidiyet içinde bir ehadiyetin cilvesidir.

2989- Yani nasılki güneşin ziyası, mukabilindeki umum eşyayı ihata etmesi ile vâhidiyete bir misal olduğu gibi, parlak ve şeffaf her bir şey dahi kabiliyetine göre  güneşin hem ziyasını, hem hararetini hem ziyasındaki yedi rengini, hem aks-i misalini almakla ehadiyete bir misal olduğundan; elbette o ihatalı ziyayı gören adam, arzın güneşi vâhiddir, bir tektir diye hükmeder. Ve her parlak şeyde hatta katrelerde güneşin ışıklı, hararetli aksini müşahede eden o adam, güneşin ehadiyetini, yani bizzat güneşi sıfatları ile her şeyin yanındadır ve her şeyin ayine-i kalbindedir diyebilir. Aynen öyle de: Rah-man-ı Zülcemal’in geniş rahmeti dahi ziya gibi umum eşyayı ihatası o Rahman’ın vâhidiyetini ve hiç bir cihette şeriki bulunmadığını gösterdiği gibi, her şeyde hususan her bir zihayatta ve bilhassa insanda o cemiyetli rahmetin perdesi altında o Rahman’ın ekser isimlerinin ışıkları ve bir nevi cilve-i zatiyesi bulunarak, her ferdde bütün kâinata baktıracak ve münasebetdarlık verecek bir cem’iyet-i hayatiye vermesi dahi o Rahman’ın ehadiyetini ve herşeyin yanında hazır ve herşeyin herşeyini yapan O olduğunu isbat eder.

2990- Evet nasılki o Rahman, o rahmetin vâhidiyetiyle ve ihatasıyla, kâinatın mecmuunda ve zeminin yüzünde celalinin haşmetini gösteriyor. Öyle de, ehadiyetin cilvesiyle herbir zihayatta, hususan insanda bütün nimetlerin nümunelerini o fertte toplayıp, o zihayatın âlât ve cihazatına geçirip tanzim ederek, mecmu-u kâinatı (parçalanmadan) o tek ferd’e, bir cihette aynı hanesi gibi vermesiyle dahi, cemalinin hususi şefkatini ilan eder ve insanda enva-i ihsanatının temerküzünü bildirir.

Hem nasılki bir kavunun meselâ her bir çekirdeğinde, o kavun temerküz ediyor. Ve o çekirdeği yapan zat elbette odur ki; o kavunu yapar, sonra ilminin hususi mizaniyle ve hikmetinin ona mahsus kanunuyla o çekirdeği ondan sağar, toplar, tecessüm ettirir. Ve o tek kavunun tek ve vâhid ustasından başka hiçbir şey, o çekirdeği yapamaz ve yapması muhaldir. Aynen öyle de, rahmaniyetin tecellisiyle kâinat bir ağaç, bir bostan ve zemin bir meyve, bir kavun ve zihayat ve insan bir çekirdek hükmünde olduğundan; elbette en küçük bir zihayatın hâlikı ve rabbi, bütün zeminin ve kâinatın hâlikı olmak lâzım gelir.

2991- Elhasıl: Nasılki ihatalı olan fettahiyet hakikatıyla bütün mevcudatın muntazam suretlerini basit maddeden yapmak ve açmak, vahdeti beda-hetle isbat eder. Öyle de herşeyi ihata eden “rahmaniyet” hakikatı dahi, vücuda gelen ve dünya hayatına giren bütün zihayatları ve bilhassa yeni gelenleri kemal-i intizamla beslemesi ve levazımatını yetiştirmesi ve hiçbirini unutmaması ve aynı rahmet, her yerde, her anda ve her ferde yetişmesiyle bedahetle hem vahdeti, hem vahdet içinde ehadiyeti gösterir.” (Ş. 168)

2992- Bir hadis-i kudsîde ihata-i rahmet şöyle ifade edilir:

قَالَ الَّذِينَ عَزَّوَجَلَّ:سَبَقَتْ رَحْمَتِى غَضَبِى

Benim rahmetim gazabımı sebkat etti buyurdu.”1 (İbn-i Mace, Mukaddime, 13. Bab, hadis: 189 ve Sahih-i Müslim, 49. Kitab-üt Tevbe, 4. Bab’da rahmet-i İlahiyenin vüs’atı hakkında bilgi vardır.)

2993- Kur’anda “Rahmet”, “Rahim” ve emsali ifadeler çokça zikredildiğinden aşağıda üç not ile iktifa edildi.

-Allah’ın rahmet-i vasiası, herşeyi kaplamıştır: (7:156)

-Allah’ın rahmet-i vasiası olmakla beraber azabı da vardır: (6:147)

-Rahmet-i İlahiyeden ümid kesenler: (29:23) (Bak: Reca)

1S.M. ci: 8 shf: 244

Yukarı Çık