DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

Ahİrzaman fİtnesİnİn mahİyeti ve ondan uzak durulmasI

Evvela bilinmelidir ki memleketimizde gizli dinsiz komite ve komiteleri vardır. Kökü dışarıda olan ve beynelmilel dinsizlik masonluk cereyanlarından kuvvet alan bu ifsad hareketinin varlığını ilk tesbit eden ve dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;

“Otuz sene evvel Dâr-ül Hikmet a'zâsı iken, bir gün arkadaşımızdan ve Dâr-ül Hikmet a'zâsından Seyyid Sa'deddin Paşa dedi ki: "Kat'î bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler ki: "Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul ettiremiyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız." diye senin i'damına hükmetmişler. Kendini muhafaza et." Ben de "Tevekkeltü Alallah, ecel birdir, tegayyür etmez" dedim.” (Emirdağ Lâhikası 1-193 )

Said Nursi Hazretlerinin hayatının anlatıldığı Tarihçe-i Hayat adlı eserde gizli komite faaliyetinin bir kısmı şöyle anlatılıyor;

“Bedîüzzaman, Barla'ya 1925-1926 senelerinde nefyedilmiştir. Bu tarihler, Türkiye'de yirmibeş sene devam edecek bir istibdad-ı mutlakın icra-yı faaliyetinin ilk seneleri idi. Gizli dinsiz komiteleri, "İslâmî şeairleri birer birer kaldırarak İslâm ruhunu yok etmek, Kur'anı toplatıp imha etmek" plânlarını güdüyorlardı. Buna muvaffak olunamayacağını iblisane düşünerek, "Otuz sene sonra gelecek neslin kendi eliyle Kur'anı imha etmesini intac edecek bir plân yapalım" demişler ve bu plânı tatbike koyulmuşlardı. İslâmiyeti yok etmek için, tarihte görülmemiş bir tahribat ve tecavüzat hüküm sürmüştür.

..kahraman Türk milletinin dini bağlardan uzaklaştırılması; örf adet anane ahlak bakımından tamamen İslamiyete zıd bir duruma getirilmek planları vardı ve bu planlar maalesef tatbik sahasına konmuştu.”  (Tarihçe-i Hayat 152)

Bu komitenin mühim bir elemanı olan İngiliz müstemlekat bakanı o sıralar şu sözleri söylemektedir;

“Bu Kur’an İslamların elinde bulundukça biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız bu Kur’an’ı onların elinden kaldırmalıyız, yahut Müslümaları Kur’andan soğutmalıyız.”  (Tarihçe-i Hayat 51)

“İslâmiyet noktasında bu asır, gayet ehemmiyetli ve dehşetlidir. Kur'an ve Hadîs ihbar-ı gaybî ile, ehl-i imanı onun fitnesinden sakınmak için şiddetle haber vermiş.” (Kastamonu Lâhikası 187)

Avrupa felsefesinin beş menfi esasından birisi olan hevesatı nefsaniyeyi tatmin1 Kuran 4:117 ayetiyle bildirilen kadınperestlik2 gibi nefsaniyete dayanan ve beşeriyette yaygınlaşan zamanın mimsiz medeniyeti  “kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır.” (Sözler 410)

Asrımızda kız ve kadınlar sahasında fazlaca umumileşen ve erkeklerin şehvet hissini azdıran kız ve kadınların pantolon giyinme adeti, haya hissinin gelişmesine ileri derecede engel olup milli ahlakı bozduğundandır ki, Peygamberimiz (a.s.m) bu adeti şiddetle yasaklamıştır. Bu şiddetli yasağı getiren hadis-i şeriflerden bir kısmında mealen şöyle buyuruluyor;

İbn-i Abbas (r.a) anlatıyor; “Rasulullah (A.S.M) erkeklerden kadınlaşanları kadınlardan da erkekleşenleri erkek kıyafetine girenlere lanet etti. Ve onları evlerinizden çıkartın şeklinde ferman buyurdu.”3

Ahlakı bozan bir haramı hayasızca utanmadan ve medeni hayat yaşayışı diyerek açıkça işlemek fasık-ı mütecahirliktir.4 Hadisi şerifte

كُلُّ اُمَّتِى مُعَافَةٌ اِلَّا الْمُجَاهِرِينَ Yani: Ümmetimin hepsi (Allah tarafından) afvolunmuştur. Yalnız aşikâre günah işleyenler müstesnadır; onlar afvedilmemişlerdir.”5

Evet fasık-ı mütecahir, pek çok iyi hasletlerin vesilesi ve günahlara mani olan haya hissinin cemiyette yok edilmesine çalışan bir unsur olup, insaniyetin yüksek şahsiyetini ve faziletini kaybettirir. Bunların şerlerinden insanları ikaz etmek gayesiyle fasık-ı mütecahir hakkında yapılan gıybetin dahi gıybet sayılmadığını bildiren Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;

“O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikâre bir surette işliyor.” (Mektubat 277)

Bir hadis-i şerifte de mealen şöyle buyruluyor: “Bir hata, bir kabahat gizlice yapılmış olunca zararı yalnız onu yapana ait olur. Fakat aleni yapılır da men edilmez ise zararı ammeye dokunur.” 6

Bediüzzaman Hazretleri umumi musibetlerin umumi hatalar yüzünden geldğini anlatırken diyor ki;

“Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle; ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir.”   (Sözler 172)

Bu parçada geçen fiilen, iltizamen, iltihaken kelimelerinden birincisi olan fiilenden maksat ahirzaman fitnesini ve süfyaniyeti düşünmeden ve alışkanlık gafletiyle bidalar hayatını medenilik zannedip yaşamak ve böylece bidatın yayılmasına şuursuz yardım etmektir. İltizamen ifadesi ise bidatları medeni hayat zannıyla ve heva ve hevese uyarak yaşamaktan başka fikren ve lüzumlu görerek taraftar olmak ve iltihaken  ise süfyaniyet cereyanına dahil olup orada çalışmaktır.

Cumhuriyetin kuruluş senelerinde Ankara’ya davet edilip giden Bediüzzaman Hazretleri orada gördüğü acib bir durumu şöyle anlatmaktadır.

“1338'de Ankara'ya gittim. İslâm ordusunun Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müdhiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm.” (Lem'alar 177)

“Âlem-i İslâm'ı alâkadar eden ve bin üçyüz yıllık ümmetin, dehşetli tehlikesinden istiaze ettiği (Allah'a sığındığı) bir zamanın ve fitneyi ateşlendireceklerin kimler olduğunu anlamış bulunuyordu. Bir gün riyaset odasında, M. Kemal Paşa ile iki saat kadar konuştular. İslâm ve Türk düşmanlarının arasında nam kazanmak emeliyle, şeair-i İslâmiyeyi tahrib etmenin, bu millet ve vatan ve Âlem-i İslâm hakkında büyük zarar tevlid edeceğini; eğer bir inkılab yapmak îcab ediyorsa, doğrudan doğruya İslâmiyet'e müteveccihen Kur'an'ın kudsî kanun-u esasîsi noktasından yapmak lâzım geldiği mealinde ihtarlarda bulunur.” (Tarihçe-i Hayat 145)

“M. Kemal Paşa itiraz ile, içindeki niyet ve halet-i ruhiyesini ifade ile, Bedîüzzaman'ı kendine çekmek ve nüfuzundan istifade etmek ister. Ve Bedîüzzaman'a meb'usluk, hem Dâr-ül Hikmet'teki eski vazifesini, hem şarkta Şeyh Sünusî'nin yerine vaiz-i umumî, hem bir köşk tahsisi gibi teklifler yapar. 

Bedîüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı âhirzamana ait haberlerin mühim bir kısmını ve hürriyetten evvel İstanbul'da tevilini söylediği hadîslerin ihbar ettiği âhirzamanın dehşetli şahıslarının Âlem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür. Ve yine gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan Hizb-ül Kur'an hakkında, "O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılınç hükmünde i'caz-ı Kur'an'ın nurlarıyla mukabele edilebilir." tavsiyesine müraatla, Ankara'da teşrik-i mesaî edemeyeceği için, kendisine tevdi' edilmek istenen meb'usluk, Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye gibi Diyanet'teki a'zâlığı, hem vilayat-ı şarkıye vaiz-i umumîliği tekliflerini kabul etmez. Kendisini fikrinden vazgeçirmek için çalışan ve Ankara'dan ayrılmamasını rica için istasyona kadar gelen bir kısım meb'usların da arzularına uyamayacağını bildirerek Ankara'dan ayrılır, Van'a gider. Ve orada hayat-ı içtimaiyeden uzaklaşarak Erek Dağı eteğinde, Zernebad Suyu başında bir mağaracıkta idame-i hayat etmeye başlar...” (Tarihçe-i Hayat 147)

Burada nazara verilenler ahirzaman fitnesinin içtimai, hukuki, iktisadi ve siyasi sahalardaki muhtelif ifsadatından bir kaç numunelerdir. Evet yaşanan hayat sahasında İslamiyete aykırı düşen fakat medeni hayat diye telkin edilen kötülüklerin ekserisi bu fitnenin eseridir. Derlemedeki bahislere ve ikazlara bu nazarla bakılmalıdır. Ta ki fitneyi tanımama gafletine düşülmesin ve helaket kapısı açılmasın. Evet moda, fanteziye, asrilik, medenilik ve Avrupalılaşmak gibi şaşaalı kelimelerle hevesatı uyandırıp nazarları kendine çeken bidatlar, ahirzaman fitnesi olan süfyaniyetin mahiyetidir. Evet, ahirzaman fitnesi ile süfyaniyet aynı manayı ifade  eder. Yoksa herhalde süfyan denilen bir şahıs düşünülüp, onun başlattığı bozuk hayat şeklinin süfyaniyet olduğu bilinmezse süfyan hakkındaki rivayetlerin manası gereği gibi anlaşılmış olmaz. Ve kişi yaşadığı süfyaniyet hayatının çirkinliğini vicdanında hissedemez. Evet hadiste geçen “Deccalın hayatını ve işlerini beğenmeyenler onu tanıyabilir7 mealindeki ifadenin manayı muhalifinden anlaşılıyor ki, süfyaniyetin tarz-ı hayatını beğenip yaşayanlar onun mahiyetini gereği kadar sezip anlayamazlar ve netice olarak da süfyanın tuzağına düşerler. Risale-i Nur’un Kudsi Kaynakları eserinde nakledilen iki hadisin meali de aynen şöyledir;

“Deccalın çıktığını işittiğinizde ondan firar edip kaçınız.” Hadis no 808

“Deccalın çıktığını duyduğunuzda mümkün mertebe ona yaklaşmayın” Hadis no 811

Hadiste geçen “deccala yanaşmayın” “ondan kaçın” ifadeleri ve ikazı deccalın şahsına yanaşmamaktan daha çok, onun süfyaniyet denilen cereyanına ve medeniyet namı altındaki yaşayış tarzına girmeyin demektir. Bu bahsin de esas gayesi bu hakikati göstermektir. Evet süfyaniyetin eseri olan bozuk cemiyetin moda, sosyete ve fantaziyelerine bulaştığı halde süfyana karşı olduğunu söylemekle onun şerrinden kurtulmuş olduklarını sananlar aldanmıştır.

Hadiste de mealen deniliyor ki: «Kim ki ona (Deccal’a yani cereyanına ve o cereyanın cemiyete aşıladığı çılgın sefahete) iman edip tabi olur ve onu tasdik ederse, artık onun geçmiş hiçbir salih ameli ona menfaat vermeyecektir... Ve her kim onu tekzib edip yalanlarsa, onun geçmiş günahlarının hiçbirisinden muaheze edilmeyecektir.» (Risale-i Nur’un Kudsi Kaynakları hadis sıra no: 807)

 

1 “Semeratı ise, "hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin ve hacat-ı beşeriyeyi tezyid"dir.” Sözler (133)

2 Bakınız: (Islam Prensipleri Ansiklopedisi Sanemperest Maddesi)

3 Buhari libas 62 -  Ebu ,Davud edeb 61 -  Tirmizi edeb 34

4 Bakınız: (Islam Prensipleri Ansiklopedisi Fısk ve Fasık-ı Mütecahir Maddesi)

5 S.B.M. ci: 12 hadis: 1995 ve S.M. ci: 8 sh: 543 hadis: 52 ve K.H.hadis: 1966

6 H.G. hadis: 60

7 Tirmizi fiten 56

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık