بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَبِهِنَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
KASTAMONU LAHİKASI 14. SAYFANIN TAHŞİYESİ- Sırran Tenevveret Hakikati1
Aziz, sebatkâr, fedakâr, sıddık kardeşlerim!
Evvelâ: Gelecek bayramınızı tebrik ederim. وَالْفَجْرِ وَ لَيَالٍ عَشْرٍ kasem-i Kur'aniyle fevkalâde kıymetleri tahakkuk eden o mübarek gecelerde ve seherlerde mübarek kardeşlerimin mübarek duaları hem bana, hem ehl-i imana çok bereketli ve nurlu olmasını rahmet-i Rahman'dan niyaz ederim.
Sâniyen: Size bir küçük sehvin büyük bir nükte-i gaybiyesiyle, karşı sahifedeki haşiyeyi, mevkilerinde yazmak için gönderdim.
Sâlisen: Hulusi'nin bir gailesi var diye hissediyorum. Merak etmesin. Risale-i Nur'un şakirdlerine inayet ve rahmet, nezaret ve himayet ederler. Dünyanın meşakkatleri madem sevab verir, geçerler; o musibetlere karşı sabır içinde şükür ile, metanetle mukabele edilmek gerektir. Hem o, hem sizler bütün dualarımda ve kazançlarımda benimle berabersiniz.
Râbian: Risalet-ün Nur kendi kendine Kur'an'ın himayeti ve hıfz-ı Rabbanî altında intişar ediyor. İmam-ı Ali (R.A.) iki defa "sırren, sırren" demesi işaret eder ki, perde altında2 daha ziyade feyiz ve nur verir. Sizin gibi kardeşlerim, zamanın sarsıntılı hâdisatına karşı, -şimdiye kadar gibi- yine tam mukavemet eder ümidindeyim. مَنْ آمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ düsturumuz olmalı.
* * *
1 Ayrıca (Bakınız: Tebliğ ve Neşir Vazifesi Esası, Keyfiyet ve Sadakat, Dar ve Geniş Daire, Geniş Daire Faaliyetleri ve Kürsülerdeki Sûrî Kemâlat Ruhun Derinliklerine Nüfuz Edemez Derlemeleri)
2 Hazret-i Ali’nin (ra) Üstad Hazretlerine ve Nur talebelerine bir nevi emr-i manevisi olan Sırran tenevveretin, yani perde altında hizmet ve neşrin, Risale-i Nur’un ilk neşir devresindeki zulüm ve engellemelerin bitmesi sebebiyle bu zamana bakmadığını düşünmek vahim bir hatadır. Çünkü Üstad Hazretlerinin çok yerlerde bahsettiği gibi hücumlar bitmemiş sadece şekil değiştirerek devam etmiştir ve kıyamete kadar da devam edecektir.
“Sizin beraetiniz ve manen galebeniz, zalimleri şaşırttı. Cepheyi burada değiştirdiler. Düşmanane taarruzdan vazgeçip, dostane hulûl edip, has talebeleri Risale-i Nur'un hizmetinden geri bırakmak için, memuriyet gibi bir meşgale buluyorlar veya terfian işi çok diğer bir memuriyete veya diğer bir meşgaleyi buluyorlar. Burada o neviden çok vakıalar var. Bu taarruz bir cihette daha zararlı görünüyor.” Kastamonu Lahikası (147)
Ayrıca (Bakınız: Der veya Dedirtir Derlemesi)
Cereyanın hulül tarzındaki, ahirzaman fitnesine karşı tek çare olan Risale-i Nur talebeleri ve Risale-i Nur mesleğini istikamet dairesinden çıkarmaya çalışmak olan gizli hücum tarzına karşı, hizmetin bu devresinde Sırran tenevverat hakikati şa’şalı geniş daireye kaymamak, keyfiyet dairesinde kalıp kemmiteye önem vermemek, Nur’un dar dairesini ve esasatını muhafaza etmektir. Şöyle ki:
“Bu havalide dahi, belki çok yerler de sizin faaliyetinizden şevke gelip, Risale-i Nur ziyade tevessü' ettiğinden; ehl-i dünyayı düşündürüyor, nazar-ı dikkati celbettiriyor. Bazı ufak tefek ilişmek de ondan ileri geliyor. İhtiyat her vakit olduğu gibi yine lâzımdır. Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü iki defa "Sırran tenevverat" demesi, Risale-i Nur perde altında tenevvür ve tenvir eder diye işaret ediyor. Mümkün olduğu kadar geçici rüzgârlara ehemmiyet vermeyiniz, bakmayınız. Zâten mabeyninizde samimî tesanüd ve meşveret-i şer'iye, sizi öyle şeylerden muhafaza eder. İçinizdeki şahs-ı manevînin fikrini, o meşveretle bildirir.” Kastamonu Lahikası (130)
“Bu hâdisede sıkıntı çeken masumlar ve üstadları bilsinler ki; ağır şerait altında bir saat nöbet, bir sene ibadet ve hakikî tefekkür-ü imaniye ile bir saati, bir sene taat hükmüne geçtiği gibi, inşâallah onların sıkıntıları da öyle sevaba medar olur. Onlar da, merak ve teessürle değil, ferah ve sürurla karşılamalı. Fakat Hazret-i Ali'nin (R.A) iki defa سِرًّا بَيَانَةً سِرًّا تَنَوَّرَتْ demesine binaen, biz her vakit tam ihtiyat ve tam sakınmak vaziyetini muhafaza etmekle mükellefiz.” Kastamonu Lahikası (132)
“Hem hastalıktan gelen teessür ve Âtıf'ın hâdisesiyle kalbime gelen teellüm ve onlara acımak ve Isparta'ya sirayet etmek endişesinden neş'et eden sıkıntı ve bu mübarek şehirde Risale-i Nur'un "Sırran tenevverat" perdesi altına girmesi ve üçüncü günde o iki taharriden sonra, akşama kadar gelen ve gidenlerin mütemadiyen tarassud edilmesi ve Emin'in hanesi de birşey bulunmadan taharri edilmesi cihetiyle ziyade muzdarib ve müteellim iken; Cenab-ı Erhamürrâhimîn'in rahmetiyle, şimdiye kadar devam eden inayet-i İlahiye himayeti ve rıza, teslim, tevekkül ve ihlasın verdikleri teselli, bütün o müz'iç şeyleri akîm bıraktı. Kemal-i ferah ve istirahatla "Görelim Mevlâ neyler. Neylerse güzel eyler" deyip, kemal-i teslimiyetle müsterih olduk. Siz de öyle olunuz, fütur getirmeyiniz.” Kastamonu Lahikası (267 - 268)
“Kardeşlerim, bu geniş hücum, Risale-i Nur'un fütuhatına karşıdır. Fakat anladılar ki; Nurlara iliştikçe daha ziyade parlar, ders dairesi genişlenip ehemmiyet kesbeder ve mağlub olmaz. Yalnız "sırran tenevverat" perdesi altına girer. Onun için plânı değiştirdiler, zahiren Nurlara ilişmiyorlar. Biz madem inayet altındayız, elbette kemal-i sabır içinde şükretmeliyiz.” Şualar (485)
“İslâmlar içinde, dellâllar elinde teşhir suretinde gezdirmeye lâyık olan Risale-i Nur, maatteessüf gayet gizli perde altında intişar ve istitara mecbur olmasına işareten İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, iki defa سِرًّا بَيَانَةً ve سِرًّا تَنَوَّرَتْ kelimeleriyle سِرًّا yani yalnız gizli intişar edebilir. Müteaccibane haber veriyor.” Şualar (734)
“Risale-i Nur kendi kendine, hem dâhilde, hem hariçte intişar edip fütuhat yapıyor. En muannid dinsizleri de teslime mecbur ettiğini haberler alıyoruz. Yalnız şimdilik, bir derece ihtiyatın lüzumu olduğuna, hususan Beşinci Şua içinde bulunan Siracünnur, lâyık olmayan ellere verilmemelidir.
İmam-ı Ali (R.A.) Risale-i Nur'a, Siracünnur namı vermesi ve "Sırran tenevverat" demesiyle işaret ediyor ki, Siracünnur perde altında daha ziyade tenvir edecek, diye bir işaret-i gaybiye telakki ediyoruz.” Barla Lahikası (381)
Bu dersi indirmek için tıklayınız.