1835- İTTİHAD-I İSLÂM إتحاد إسلم : İslâm birliği. «Hepiniz birden hablullah’a (Bak: Hablullah) tutunup sarılın (birlik olun)” mealindeki (3:103) âyeti, çok hakikatları ifade ettiği gibi İslâm birliğini de emreder. (Bak: İttifak ve Şura maddesinde 3575-3582.p.lar)
İttihad-ı İslâmın varlığı ve devamı için:
1- İslâm milliyetini esas alıp, menfi unsuriyet fikrini bırakmak.
2- İslâm dünyasındaki dinî cemaatler gayede ve dinî esaslarda ittifak edip teferruat meseleleri medar-ı niza etmemek.
3- İslâm devletleri arasında, meşveret-i şer’iyeyi yapmak gerekiyor.
Bunlar en ehemmiyetli sebeblerinden üç tanesidir.
1836- İttihad-ı İslâm yani İslâm birliği, bütün müslümanları derecelerine göre alâkadar eden ehemmiyetli bir mes’eledir. Zira ittihad-ı İslâm sadece siyasi bir mes’ele değildir. Bu ittihad, iki mü’minin imanî kardeşlik rabıtalarıyla irtibat ve tesanüdlerinden başlayarak tâ âlem-i İslâm genişliğinde bütün müslümanların teavün ve teşrik-i mesailerine kadar gider.
Müslümanların bu dinî kardeşliğinden gelen ve tesanüdden hasıl olan muazzam kuvvetle, dinimiz, milletimiz, vatanımız her türlü tehlike ve her çeşit düşmanlardan muhafaza edilir ve sulh-u umumîye de vesile olur.
Bunun içindir ki, bu maddi ve manevi kuvvetin karşısında dayanamıyan düşmanlar, bu kuvvetin dağılıp parçalanması için her çeşit hile ve planlarla âlem-i İslâmın ittihad ve tesanüdünü bozmağa çalışırlar.
İşte bu bozguncuların ifsadlarına karşı müteyakkız olmağa ve dinimizin çok ehemmiyetle emrettiği İslâm kardeşliğinin mana ve mahiyetini ve ehemmiyetini bilmeğe ve icablarını yapmağa gayret göstermek gerektir.
Kur’an (8:73) âyetinde, beyn-el İslâm teavün olmazsa büyük fesadların zuhura geleceğine dikkat çekilmektedir.
Bütün İslâm cemaatleri, zaruriyat-ı diniyede, dinî cemaatlar de mesleklerinin esaslarında ittifak edip fer’î mes’eleleri meşverete bırakmaları, ihtilafı önleyip ittifakı sağlamanın tek çaresidir. Bu zarurî kaidenin dışında yapılacak olan ittifaklar, dinî mahiyeti kazanamaz ve bu tarzdaki usulsüz ittifak teşebbüslerine ehl-i hak katılmaz. Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:
“Tarafgirlik eğer hak namına olsa, haklılara melce’ olabilir. Fakat şimdiki gibi garazkarane, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara melce’dir ki onlara nokta-i istinad teşkil eder.” ( M. 268)
Şu halde ittifak edilecek esasların usulüne göre tesbiti zaruridir ki o esaslara bağlı kalınsın. Aksi halde şahsî re’y ve temayüllere göre hareket edilir. Bu ise ihtilafın esasıdır.
İslâmiyet teavünü netice verecek mühim vazife ve düsturlar getirmiştir. Meselâ, teavün ve ittihad-ı İslâm için haccın ehemmiyeti çok büyüktür. (Bak: 1088,1089 ve 1090.p.sonu)
1837- “Hakiki milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyet’tir. Ve hilafet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibariyle, o İslâmiyet milliyetinin sadefi ve kal’ası hükmünde Arab ve Türk hakiki iki kardeş, o kal’a-i kudsiyenin nöbettarlarıdırlar. İşte bu kudsi milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslâm bir tek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin efradı gibi İslâm taifeleri de, birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile mürtebit ve alâkadar olur. Birbirine manen (lüzum olsa maddeten) yardım eder.Güya bütün İslâm taifeleri bir silsile-i nuraniye ile birbirine bağlıdır.” (H.Ş. 54)
“Bu zamanın en büyük farz vazifesi, İttihad-ı İslâm’dır.” (H.Ş.90)
“Arap taifeleri, Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi, en ulvi bir vaziyete girmeğe, esarette kalan hâkimiyet-i İslâmiye eski zaman gibi küre-i arzın nısfında belki ekserisinde, te’sisine muvaffak olmanızı Rahmet-i İlahiyeden kuvvetle bekliyoruz. Bir kıyamet çabuk kopmazsa inşaallah nesl-i âti görecek.” (H.Ş.57)
Evet “azametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı tali’siz bir devletin, değerli sahibsiz bir kavmin reçetesi: İttihad-ı İslâmdır.” (M.430)
1838 “Hey’et-i içtimaiye-i İslâmiye, büyük bir ordudur, kabail ve tavaife inkısam edilmiş. Fakat binbir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Hâlikları bir, Rezzakları bir, peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitabları bir, vatanları bir, bir, bir, bir... binler kadar bir, bir. İşte bu kadar bir, birler; uhuvveti muhabbeti ve vahdeti iktiza ediyorlar.” (M. 322)
1839- “Bu memleketteki ehl-i siyaset garba ve ecnebiye siyasi ve manevi verdiği rüşvetin yüz mislini âlem-i İslâmın ileride cemahir-i müttefikası hükmünde olacak olan dört yüz milyon müslaman kardeşlere memleket ve milletin ve bu devlet-i İslâmiyenin selâmeti için gayet azîm bir rüşvet vermesi lâzım ve elzemdir.
İşte o makbul, lâzım ve çok menfaatli, caiz ve vacib rüşvet ise: Teavün-ü İslâmın esası ve hediye-i Kur’an’ın semavi bir düsturu ve rabıtası ve kudsi kanun-u esasisi olan (3:103) (49:10) (6:164)(8:46)
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ ٭ وَ اعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمِيعًا ٭ وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى ٭ وَ لاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلوُا وَ تَذْهَبَ رِيحُكُمْ
kudsî esasî kanunlarını, düstur-u hareket etmektir.” (E.L.II.83)
“Eski zamamda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünki komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor.
Ve bu dehşetli tahrib edicilere karşı, ancak ve ancak hakikat-ı Kur’aniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri, bu tehlikeden kurtarmağa vesile olduğu gibi, bu vatanı istilai-i ecanibden ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur.” (E.L.II.24) (Bak: 785.p.)
1840- “Cemahir-i müttefika-yı İslâmiyenin kudsi kanun-u esasiyelerinin menbaı olan Kur’an-ı Hakîm’in istikbale tam hâkim olup beşeriyete tam bir bayramı getireceğine çok emareler var.” (E.L.I.76)
“Çok zamandan beri esaret altında kalmış ve istiklaliyetini kaybetmiş Hindistan, Arabistan gibi âlem-i İslâmın büyük memleketleri birer devlet-i İslâmiye şeklinde Hind’de yüz milyon bir devlet-i İslamiye, Cava’da elli milyondan ziyade bir devlet-i İslâmiye ve Arabistan’da dört-beş hükümet bir cemahiri-i müttefika gibi Arab birliği ile İslâm birliğini birleştirmesindeki âlem-i İslâmın bu büyük bayramının mukademesini tebrik ile, bu bayram bize müjde veriyor.” (E.L-l.268)
“Evet o ecnebilerin canavarlar gibi yaptıkları muamele ve zulümler, İslâm dünyasında hürriyet ve istiklal ve ittihad-ı İslâm cereyanını da hızlandırmıştır. Nihayet müstakil İslâm devletlerinin teşkilini intac etmiştir.
İnşaallahü Teala Cemahir-i Müttefika-i İslâmiye de meydana gelecek ve İslâmiyet, dünyaya hâkim ve hükümran olacaktır. Rahmet-i İlahiyeden kuvvetle ümid ve niyaz ediyoruz.” (Kn. 54) (Bak. 933.p. sonundaki atıflar.)